GÜLEMİYORUZ…

Ülkemiz huzursuz. Vatandaşımız mutsuz. İşsizlik, hayat pahalılığı, şarbonlu et tehlikesinden, ekmek – kâğıt fiyatlarına kadar bir yığın sorunun bunalımını yaşıyor yurttaşlar. Sokak cinayetleri, uyuşturucu ölümleri, soygunlar, kitle halinde yaşanan trafik kazaları, intiharlar istatistikleri altüst ediyor adeta. Dahası, son günlerde yaşanan ekonomik bunalım karşısında ülkemizin ne üretip satacak bir malı, ne de geçmişten kalmış yine satacak bir fabrikası var artık. Türkiye neredeyse meteliğe kurşun atacak bir fakirliğe gömüldü. Uzmanlar, ekonomimiz ve ekonomik geleceğimiz hakkında iktidarın açıkladığı rakamları gerçekdışı buluyor. Mahalle pazarlarından alışveriş yapanların da, süper market müşterilerinin de gözlemleri bu yönde. 

Ülkemiz huzursuz. İnsanlarımız mutsuz. Düşünün, Türkiye’nin iki büyük siyasi partisinin, iktidar partisi ile muhalefet partisinin liderleri yıllardan beri birbirlerine en ağır sözcüklerle hakaret ediyorlar. Birbirleri aleyhine açtıkları onlarca hakaret davası, tazminat talebi var. Hâl böyle olunca, şoförün yolcuyla, esnafın müşteriyle sürtüşmesinin yadırganacak ne yönü var. Son günlerde emniyet güçleri, kolluk kuvvetleri her cinsten tonlarca uyuşturucu yakaladıklarını açıkladılar. Korkunç…

Türkiye’nin gerçekleri semt pazarlarında, hastane koridorlarında, otobüs duraklarında anlaşılır. Eskiden padişahların tebdil-i kıyafet ederek sokaklarda dolaşıp, halkla konuşmalarındaki hikmet de buradadır. Ve yine geçtiğimiz haftalarda kaybettiğimiz değerli iktisatçı Prof. Dr. Güngör Uras’ın ekonomik durumumuzu halk diliyle anlatabilmesindeki başarısı aynıdır. Hani “Bir dokun, bin ah işit kâse-i fağfurdan” dizesinde olduğu gibi. Yoksa yandaş yazarların yazdıkları havada kalmaktadır.  

İzzet Molla’nın şu beyiti unutulmamalıdır:

“Malumdur ki fısk ile olmaz cihan harap
Eyler anı müdahane-i aliman harap”

Yani, Molla İzzet der ki; bir ülke fitne fücurla yıkılmaz. Bir ülke ikiyüzlü alimlerin çıkarcı davranışlarıyla yıkılır.

Ülkemiz huzursuz. Yurttaşlarımız mutsuz. Hayat pahalılığından, geçim sıkıntısından, işsizlikten öte, gazetecilerin, aydınların, öğrencilerin, bilim insanlarının, milletvekillerinin, hatta parti genel başkanlarının hapishanelerde olduğu bir ülke nasıl huzursuz olmaz? Bir kısım yurttaşımız, ülkemizden gitmenin yollarını arıyor. Öyle ki çocuklarının bir meslek sahibi olmasını değil, her ne pahasına olursa olsun bir yabancı dil öğrenip, yurtdışına gitmesini arzulayan aileler var. Yazık, çok yazık… 

Ülkemiz huzursuz. Yurttaşlarımız mutsuz. İsrafın içinde yüzen bir iktidar; saraylara, uçaklara doymayan bir iktidar; vatandaşa “Yastık altındaki dolarını, altınını bozdur. Ekonomiyi düzlüğe çıkaralım” diyebilir mi?

Son sözü yine İzzet Molla’nın bir beyiti ile bitirelim:  

“Bir mevsim-i baharına geldik ki âlemin
Bülbül hamuş, havz tehi, gülistan harap”