GÜPEGÜNDÜZ HAVAİ FİŞEKLERLE AB’ye GİRMEMİŞ miydik BİZ?!.
Ahhh, ahh, ne gündü ama...
Tee 13 yıl önce, 2004 yılının pırıl pırıl bir Haziran öğleden sonrası 16.00 sularıydı... Ankara’da Gazi Mustafa Kemal Bulvarı’nda bulunan Cumhuriyet Ankara Bürosu’nda Mustafa Balbay’la sohbet ediyorduk sanırım... Gümbür gümbür mehter marşı, bir uğultu ve ıslığa benzer garip seslerle fırladık yerimizden, pencereye koştuk; görüntü şuydu:
-Önde mehter takımı “Neslin Deden, Ceddin Baban” ile yürüyor, arkasındaki otobüste “en büyük Türk büyükleri” el sallıyor, etrafındaki ve ardındaki kalabalık da el vurup, slogan atıyor!..
Haa, bir de o güneşli havada gökyüzünde bir şeyler çakıyor!.. Balbay’a dönüp, “şu havada çakan parıltılar ne?” diye sordum, “havai fişek” deyince, “yok artık” demişim!.. Neyi kutladıklarını sorduğumda ise gülerek şu yanıtı verdi:
-Avrupa Birliği’ne girişimizi!..
Kendimi tutamayıp, “kaçıncı girişimizi?” diye sorduğumu anımsıyorum! Bildiğim kadarıyla 1995’te Gümrük Birliği tuzağına balıklama atlayışımızdan beri en az üç, dört kez girmiştik AB’ye!.. Bu kez de Avrupa Konseyi’nin Türkiye’yi “denetleme sürecinden çıkarması” ve AB tarafından “Bekleme Odasına” kabul edilişimizi güpegündüz “havai fişek” gösterisiyle ve de mehter marşıyla “AB’ye girdik” diye kutluyordu açıkgöz iktidar!..
-Diğer bir deyişle, 13 yıllık “bekleme odası” macerası başlıyordu ama millet olarak bizim bundan hiç mi hiç haberimiz yoktu!..
Yalancının mumu yatsıya kadar!..
İşte o bekleme odası macerası da önceki gün Avrupa Konseyi’nin aldığı “denetleme sürecine iade” kararıyla sona erdi!..
Ne demek peki bu? 2004 yılına, yani başa dönmek demek!.. Yani yazık oldu güneşli havada atılan havai fişeklerine, mehter takımının marşlarına, zafer işaretlerine, sloganlara demek!.. Daha da hazini; “yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış” demek!...
Açıkçası “yatsı” bizim için bir hayli uzun sürdü; o süreç içinde çok kandırıldık, çoook!.. “Avrupa Birliği’ne giriyoruz, girdik, tüm kriterlerini benimsedik” nakaratlarıyla geçti yıllarımız... Liberal etiketli döneklerin engin desteği ile “Avrupalı” olduğumuza inandırıldık... Tarihin çöp sepetine atılan, hatta kimileri Silivri’ye kadar düşen bu muhteremlerin iktidara nasıl arka çıktıklarına, nasıl yanaşmalık yaptıklarına dair belgeler arşivlerde duruyor, silinmesi olanaksız... Milleti bir hayale inandırıp, AKP’nin devleti iyice derdest etmesine yardımcı olan o köşe yazıları, o manşetler birer utanç vesikası olarak tarihe havale olmuş vaziyette!..
Tabii, o AB’nin de yatacak yeri yok! İşlerine geldiği sürece her türlü hukuksuzluğa, halka uygulanan baskıya, şiddete gözlerini kapatan, kendi insan hakları kurumlarının uyarılarına kulaklarını tıkayan Avrupa’nın “çok yüzlü” güzide başkentleri, gidişatın nereye doğru evrildiğini fark ettiğinde, epey gecikmiş olduklarının da farkına vardı ne yazık ki!..
-Harekete geçtiğinde “atı alan Üsküdar’ı geçmişti!..”
Bu aldatmaca bitmez!..
Evet, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde yapılan tarihi oylamada Türkiye yeniden denetleme sürecine alındı. Ana gerekçe şöyle:
-Demokratikleşme yönünde umut vermemesi!..
Avrupa Birliği’ne en başından tavır almış, inanmamış, karşı çıkmış bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak söylemeliyim ki, AB anayasasına göre, yani kağıt üstünde alınan karar doğrudur!.. Niçin mi? Şundan dolayı:
-AB’nin aslında iki anayasası var: 1-Maastrich Kriterleri, yani ekonomik anayasa. Bizimkilerin bu anayasa ile hiç bir sorunları yok; kokoreçi, etli çiğ köfteyi bile bu kriterlere uygun olarak yasakladılar! Gümrük Birliği’nden doğan haklarımız için bile ses çıkarmadılar. 2- Kopenhag Kriterleri, yani demokrasi ve insan hakları anayasası. İşte zurnanın “zırt dediği” yer! Bizimkiler bu anayasayı hiç benimsemediler, hiç hazzetmediler ve sürekli olarak kaçış yolları aradılar!..
Ne diyor bu anayasa? Ülkenin gazetecisini, siyasetçisini, bilim insanını, öğrencisini, memurunu, işçisini kafana göre zindanlara tıkamazsın diyor! Ülkeyi OHAL ile yönetemezsin, yüzbinlerce insanı Kanun Hükmünde Kararnamelerle içeri atamaz, meslekten ihraç edemezsin diyor! Kısacası dediği şu:
-Ülkeyi babanın çiftliği gibi yönetemezsin!..
AB’nin dedikleri sonuna kadar doğru, bu yönde yıllardır yaptıkları ise yanlıştır!.. İki yüzlü politikalarla, sırf ülkelerine mülteci akını olacak korkusuyla, ekonomik olarak zincirlerle kendilerine bağladıkları Türkiye’yi ellerinden kaçırma korkusuyla kendi ilkelerine ihanet etmeleri affedilir olmaktan çok uzaktır!..
Bir öngörüyle bitireyim; aynı korkak, içten pazarlıklı, çok yüzlü AB, bu durumu da bizim “en büyük Türk büyükleri” ile perde arkası görüşmelerle lehine çevirecek, iktidar yine Türk halkına, AB karşısında “büyük zafer” kazanmış algısını afiyetle yedirmenin yolunu bulacaktır!..
-2004’teki gibi bir havai fişek gösterisi olursa hiç şaşırmam yani!!!
https://twitter.com/umit_zileli