HADİ GEÇMİŞ OLSUN!..

Galiçya’yı bilir misiniz?..

Polonya ile Ukrayna arasında bir bölgenin adıdır. Osmanlı zamanında Lehistan olarak da bilinirdi.. Birinci Dünya savaşı sırasında Macaristan sınırları içindeydi. 1945’de, 2. Dünya Savaşı sonunda  galiplerin iradesiyle Macaristan’dan koptu.. Daha doğru bir deyişle koparıldı, çünkü yeni efendiler öyle uygun görmüştü!..

Peki, bizimle ne alakası var diyeceksiniz?. Aslında olmaması gerekirdi!. Dünyaları fetheden Osmanlı’nın bir gün dahi işgalinde kalmayan, toprağı olmayan Galiçya’nın bizi hiç ilgilendirmemesi gerekirdi.. Ama biz orada savaştık!. Enver Paşa’nın teklifi, Alman Genelkurmay Başkanı General Falkenhayn’ın kabulü ile 1916 yılında Türk askeri Galiçya’da Ruslara karşı Almanya için savaştı…

-Galiçya topraklarında 10.500 Mehmetçik yatmaktadır!..

Pekii, biz Kore’de niçin savaştık bilir misiniz?.

-Amerika Birleşik Devletleri’ne şirin görünüp NATO’ya girebilmek için!..

Elhak, başarılı da olduk! 5000 kişilik bir Türk Tugayı, hayatında görmediği, bilmediği, dünyanın öbür ucundaki Kore’ye gitti, öldü ve biz NATO’ya kabul edildik!..

Bilir misiniz,  24 kasım 1950’de Kunuri cephesinde, Çinliler müttefik kuvvetlerin ardına sızmış, durumu anlayan Amerikalılar ve Güney Kore birlikleri ricat etmişti. Yani ardına bakmadan kaçmıştı!.. Kaçarken bi zahmet Türklere haber verilmediği için, dört yandan kuşatılan 3. Tabur 9. Bölük süngü savaşında son askerine varıncaya dek yok olmuştu!.. Ama bu sayede geri kalan birlikler sağ olarak geri çekilebilmişti. Bazı münafıklar, Amerikalıların rahatça geri çekilmek, bir askerini bile kaybetmeden tüyebilmek için Türk askerini yem olarak kullandığını, bilerek Çin kuşatmasını haber vermediğini söyler… İnanırsanız artık!..

-Güney Kore topraklarında 900’ü aşkın evladımız yatmaktadır.. Aşkın diyorum çünkü net rakamı hiçbir yerde bulamadım!..


Bataklığın ortasına itilen Türkiye!..   

Peki, şimdi durup dururken ben bunları niçin yazdım?..

Bizimle yine hiçbir ilgisi olmayan, emperyalist efendilerin 21. Yüzyılı kazanmak, dünyanın en zengin petrol ve maden yataklarını barındıran Ortadoğu-Avrasya bölgesine hakim olmak için yaratmaya çalıştıkları kanlı, pis ve 1000 yıllık kin tohumları ekecek bir savaşın tam ortasına sürülüyoruz da ondan!..

Böylesine rezil bir senaryoya boyun eğmeyen Türk Silahlı Kuvvetlerini “ehven” hale getirmek için yıllardır oynanan oyunun son aşamasına gelindi de ondan!..

İçerde, yandaş kalem artıklarının “işte demokrasi”, “sivil irade kazandı”, “padişahımız masaya bu kez tek başına oturdu” türünden abukluklardan bir an olsun başınızı kaldırıp bakmayı deneyin lütfen; Suriye’de işin sonuna gelindiğini, Büyük Ortadoğu Projesi’nin Suriye bölümünün tamamına ermesine yalnızca ama yalnızca tek adım kaldığını görürsünüz. İşte o zaman, niçin Hasdal’da Genelkurmay Karargahı’ndakinden daha fazla general olduğunu, Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanlarının niçin topluca istifa ettiğini gayet açık biçimde görürsünüz..

-Bakarkör değilseniz tabii!..

Suriye’den sonrası mı?.. Artık Irak cephesi mi olur, yoksa önce Lübnan mı hal edilir, orasını “taktisyen” efendiler bilir!.. Benim bildiğim, yeni Galiçyalara, yeni Korelere hazır olmamız gerektiği.. Büyüklerimiz ve maşaları “analar ağlamasın” diyor ya, kulak asmayın..

-Anamızdan emdiğimiz sütün burnumuzdan geleceği, getirileceği günlere hazır olun yeter..


Yüzyıl sonra aynı emperyal oyun!..

Evet, Galiçya’nın üzerinden tam yüz yıl geçti...

Yukarıda okuduğunuz yazı yıllar önce bir yandan bu ülkeyi yönetenler, Suriye’ye “eski bakiyemiz” diye, “stratejik derinlik” diye burnunu sokmaya başlamış, bataklığa doğru son sürat koştururken, diğer yandan böylesi “akla ziyan” bir savaşta “piyon” olmayı kabul etmeyen TSK’nın Ergenekon-Balyoz-Casusluk gibi alçakça tertiplerle “ehlileştirilme sürecinden” geçirildiği sıralarda yazmıştım!..

Tam da öngördüğüm gibi, yalnızca birkaç yıl sonra, iktidarın yaptığı büyük hatalar, işlediği daha da büyük günahlar sonucu Türk ordusu, ülkenin parçalanmasını, burnumuzun dibinde düşman devletçikler oluşmasını önlemek, güvenliği sağlayacak bir tampon bölge oluşturmak için mecburen Suriye’ye girdi...

Buraya kadar tamam; Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı gibi 900 kilometre karelik alan temizlendi... Gayet güzel! Ancak şimdi aynı Cumhurbaşkanı 5 bin kilometrekarelik bir alandan söz etmeye başladı!.. Bu Rakka’dan, Musul’a tüm bölgeyi kapsıyor neredeyse!..

Bakın şu son bir kaç gün içinde olanları özetleyeyim: Halep’te ateşkesin ilan edildiği gece Suriye, İsrail’in mevzilerine saldırdığını ve bir İsrail uçağını düşürdüğünü açıkladı... İsrail bunu reddetti... Hemen ertesi günü ABD tarihinde olmayan bir cömertlikle İsrail’e 38 milyar dolarlık “askeri yardım” paketini imzaladı!.. Buna güzel Türkçemizde şöyle de deniyor:

-Bayram değil, seyran değil, eniştem beni neden öptü!..

Hemen ardından Obama “Kışa kadar Musul IŞİD’den geri alınacak” buyurdu!.. Önceki deneyimler, ABD’nin bu tür savaşları “maşayla” yaptığını gösterdiği için ortaya “orada kim savaşacak?” sorusu çıkıyor doğal olarak!.. Tüm bunlar olurken Suriye’den art arda şehitlerimiz geliyor ve ne yazık ki bu daha başlangıç!..

Demem o ki, sırtımızdan itildiğimiz piranhalarla dolu kanlı havuzda giderek batacağımız, giderek parçalanacağımız, geri dönüş yolunun kapanacağı, bin yıllık kin ve düşmanlığa açık olacağımız günler pek yakınımızda olabilir!..

-Emperyalizmin piyonu olmak, dünyanın ilk Kurtuluş Savaşını vermiş, bağımsızlığın ne demek olduğunu göstermiş bu ülkeye yapılacak en büyük ihanettir!..


https://twitter.com/umit_zileli