KAFİR!..

Uzun yıllar önce Bursa’da bir davulcu yaşıyordu…

Ramazan gecelerinde sahur da insanları uyandırmak için davul çalan adamcağız, geriye kalan 11 Ayda ise düğünlerde, şenliklerde, mitinglerde hünerini sergileyip ekmek parasını kazanıyordu…

Aradan yıllar geçti, davulcu yaşlandı ve aklına o güne kadar hiç düşünmediği bir soru gelip oturdu; hayatını ramazan ayları dışında içkili düğünlerde, eğlencelerde de davul çalarak kazanmış, kefen parasını da bu kazandıklarından bir kenara ayırmıştı… Aklını kurcalayan soru işte burada devreye giriyordu:

-Acaba bu kefen parası caiz miydi, değil miydi?..

Düşündü, taşındı Diyanet İşleri Başkanlığı’na danışmaya karar verdi… Durumu anlatan bir mektup yazıp aynı soruyu sordu, gelen yanıtla başından aşağıya adeta kaynar sular dökülmüştü:

-Caiz değildir!..

Adamcağız büyük bir üzüntü içinde hikayesini dönemin en ünlü yazarlarından Hasan Pulur’a yazdı; mektubu büyük bir şaşkınlık içinde okuyan Pulur, “Olaylar ve İnsanlar” köşesine taşıyıp, adamcağızın hikayesini ve  Diyanet’in verdiği cevabı anlattıktan sonra şu soruyu sordu:

-Diyanet “caiz değildir” diyorsa demek ki bir bildiği vardır! Benim de onlara bir sorum olacak: oradaki din görevlileri maaşlarını devletten alıyor. Devlet ise bu paraları halktan aldığı vergilerden ödüyor.. Vergi verenlerin içinde meyhanecisi de var, kerhanecisi de var… Bu durumda aldıkları maaş caiz midir, değil midir?!.

Ortalık karıştı tabii! Sonunda Diyanet İşleri Başkanlığı, “konu yanlış anlaşılmış, yanlış karar verilmiştir. Kefen parası caizdir” açıklaması yaptı!..

-Ruhun şad olsun Hasan Abi…

Çevir kazı yanmasın!..

Diyanet işleri, geçen gün yine ortalığı ayağa kaldıracak bir açıklamaya imza attı…

Alanyasporlu futbolcuları taşıyan minibüsün kaza yapması sonucu, gencecik bir futbolcu, Çek Cumhuriyeti asıllı Josef Sural yaşamını yitirdi. Türkiye’nin her yanında “Tanrı’dan rahmet” duaları yapıldı. Alanya Müftülüğü ise duaların Müslüman olmadığı için bir faydası olmayacağını açıkladı… Nedenini de şöyle duyurdu:

-Bir kimse hayattayken iman etmeyip küfür üzere öldükten sonra başkalarının onun için yapacağı dualar geçersiz olur!..

Bu açıklama büyük tepki çekince alışıldığı üzere Müftülük ikinci bir açıklamayla, olumsuz bir değerlendirmenin asla söz konusu olmadığını belirtip, genç futbolcunun ailesine ve sevenlerine başsağlığı ve sabır diledi!..

Diyanet İşleri’nin bu tavrına çok uzun zamanlardan bu yana alışkınız; ancak benim kafamı karıştıran, “acaba yorumlar ne kadar sağlıklı” diye düşündüren bazı sorularım var… Öncelikle, Müftülük “küfür üzerine ölmek” yani kafir olmaktan söz ediyor… Dünyadaki 7 milyar 700 milyona yakın insanın 1milyar 800 milyonunun Müslüman olduğunu biliyoruz. Bu durumda çeşitli dinlere mensup, 6 milyara yakın insan kafir mi sayılıyor?

Kuran’da “İslamiyet öncesi” semavi dinler, peygamberleri ile birlikte kabul görüyor, Zebur, Tevrat, İncil kabul ediliyor; bunların tümü kafir mi kabul ediliyor?..

-Onların af dilediği Tanrı, başka bir Tanrı mı?..

Bırak Allah takdir etsin…

Al-i İmran Suresi 91. Ayet şöyle diyor

-Şüphesiz inkar edip kafir olarak ölenler var ya, dünya dolusu altını fidye olarak verseler bile bu hiçbirinden asla kabul edilmeyecektir. Onlar için elem dolu bir azap vardır. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur.

Buradaki “kafir” sözcüğü, Allah’ın varlığını, adaletini kabul etmeyenler için söylenmiş olamaz mı? 6 milyar insanın kendi dinlerinde inşa ettiği kiliseler, sinagoglar, tapınaklar başka bir tanrı için midir?..

Şayet İslamiyet’ten önce ya da sonra “kafir” söylemi geçerli ise, dinler oluşmadan önce yaşayanlar, “Tanrı” varlığından habersiz olanlar da “kafir” mi sayılıyor?!.

Nisa ya da Tevbe Surelerindeki bazı ayetlerde de yer alan “Allah’a ve son temsilcisine iman etmeyenlerin küfür içinde olacağı” yorumu bu bağlamda yorum farklılığı olabilir mi?

Mesela, bırakın başka dinleri, İslamiyet’te birbirinden farklı düşünen, farklı yorumlar yapan, birbirinin cenazesine bile gitmeyen mezhepler, cemaatler var, bunlara hangi sıfat yakıştırılacak peki?..

Sorular çoğaltılabilir ancak ben vicdani bir çağrı ile bitireyim:Tıpkı Mevlana’nın “Gel, gel, ne olursan ol yine gel/ İster kafir, ister Mecusi, ister puta tapar ol yine gel…” şeklinde başlayan muhteşem çağrısında olduğu gibi…

-Allah’ın rahmeti Allah’tan esirgenir mi? Sen dile bırak o takdir etsin!..

Diyanet ise şu “çok yüzlü” tavır ve davranışlarından Allah rızası için vazgeçsin!..

https://twitter.com/umit_zileli