KENDİNİ DÜNYANIN MERKEZİNE KOYANLAR…  

Baştan ve peşinen söylemeliyim! Başlığın bizimle ilgisi yok, dünyayla ilgisi var…

Çok az rastladığımız politik sevincimizi, anında politik öfke ve kaygıya çeviren açıklamalar karşısında saç baş yoluyor muyuz? Evet…

Sorun yok, ekonomi rayında, işsizlik sıfırlandı, kadın cinayetleri bıçak gibi kesildi, can sıkıntısından ne yapalım iyisi mi andımızı yasaklayıp, devlet madalyalarındaki Atatürk kabartmasını çıkaralım, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilelim, Gezi Parkı, Pera Palas, Vefa Lisesi gibi değerli taşınmazları mazbut vakıflara devredelim dediklerinde!  Aman ne garip, ne ironik bir çözüm ve ne manidar bir zamanlama diyor muyuz? Yani…

CHP’nin hazırladığı rapora göre; AKP döneminde intiharlar yüzde 48 artmış. Ekonomik gerekçelere intiharlar tavan yapmış, 2 yılda 9 bin 916 kişi canına kıymış. Yazılı ve görsel basına yansımasa da, siyaset semalarında dile getirilmese de kriz intiharları artırmış. Koşullar böyle sürerse ne olur diyen çıktı mı? Duyan varsa beri gelsin…

Gece gündüz, yatsı imsak, sabah akşam müsamere formatındaki retoriklerle bağırıp duranlar, ayar üstüne ayar verenler; aynı hassasiyeti bir yılda kapanan bin okul, işsiz kalan 27 bin öğretmen ve personel içinde gösteriyor mu? Araştırıp bakalım…

Açmazların içinde çırpınan ülkemiz bir yandan büyük ekonomik çöküntüye sürüklenip, diğer yandan derin yoksullukla boğuşurken, halkın büyük çoğunluğu çaresizlik içinde ne yapacağını bilemezken, kendileri için yasak, kural yasa tanımayanlar başka ne gibi önlemler alır, ya da alır mı? Bekleyip görelim…

Ülkeyi kendi görüşleri doğrultusunda dizayn etmeye çalışanlar; O olmasın, bu gitsin, o konuşmasın, diğeri sussun, beriki unutulsun,  geçmiş hatırlanmasın, yapılanlar tarihte kalsın, bazı konular hiç bilinmesin, hiç duyulmasın, hiç görülmesin, kimseler duruma mırıldanmasın, görmeyen, duymayan, konuşmayanların sayısı artsın, anlamayanlar çoğalsın, okuyanlar çekip gitsin, atılan her adıma, yapılan her şeye sorgusuz sualsiz evet denilsin, televizyonlar tek tip olsun,  vicdan- akıl- insanlık- sağduyu külliyen yok olsun mu demek istiyor? Yorumsuz…

Ah tarihi bilmeyenler, ah geçmişi okumadan reddedenler! Vah! Bildiği halde çarpıtanlar. Ah ülkenin birikmiş ve derinleşen sorunlarına ilgisiz kalanlar!

Ah modası geçti, miadını doldurdu, eskidi, geride kaldı gibisinden içi boş laflarla günü geçirenler!

Ah ülke sevdasını esas almadan, memleket şemsiyesi altına sığınmadan, hizmet aşkıyla değil, kariyer hesabıyla koltuğuna yapışanlar!

Ah içinde cumhuriyetin kaleleri sayılan fabrikalar, limanlar, tersaneler, santraller, parklar da bulunan 35 bin mal varlığını üç otuz paraya, babalar gibi satanlar!

Ah dekandan öğretim üyesine 27 akrabanın konuşlandığı üniversiteler eş dost akraba üniversitelerine dönüştürülürken sesi soluğu çıkmayanlar!

Ah aklımıza takılan, rüyalarımıza giren, uykularımızı kaçıran, geceler boyu tavan izleten, tırnak kemirten, saç baş yolduran ardı arkası gelmeyen sorular!

Ah karındaş olmasa da kardeş olmayı bilen, yaşlandıkça birbirine yaslanan, her gidenle yüreğinden bir büyük parça daha kopup giden kuşaklar!

Ah iki kat artan faturalar yüzünden doğalgaz değil, cepleri yakan ocaklar,  borcunu ödeyemediği için doğalgazı kesilen yurttaşlar, vurdumduymazlığın esas alındığı dışa bağımlı tarım politikalarıyla geleceği büyük ölçüde tehdit altında olanlar!

Tam da burada şunu söylemek isterdim. Bazı soruların yanıtını vermek kolay değil. Ancak hem şaşırıyor, hem öfkeleniyor, hem de alışıyoruz demek kolay! 10 milyon işsize, 100 bine yakın işyerini kapatmış esnafa ne denir ki? (Cumhuriyet Gazetesi’nden Erdinç Utku; “Geçiş garantili köprülerden sonra seçiş garantili seçim!” diyor!)

Demem o ki; Yutkunmayan, içinde tutmayan, konuşan, yazan, açıklayan, tartışan kuşaktan biri olarak! Erdem, ahlak, vicdan, hukuk, gerçekleri görme, doğruyu söyleme gibi olmazsa olmazları olan ve hayal gücünün sınırlarını zorlayan kuşaktan biri olarak! Hala ve bıkıp usanmadan yanıt beklediğimiz sorular var. Bizimki de nasıl bir romantizmse artık…