KESTANE - BALIK ve BAL SÖZÜ VERİYORUM!

Biliyoruz, gözlüyoruz, yaşıyoruz.
Bazen susup kalıyoruz.
Bazen gülüp geçiyoruz.
Ama gülüp geçemediğimiz, gülüp geçemeyeceğimiz ve gülüp geçmeyeceğimiz durumlar da var.

Örneğin elbette güzel işler yapınca herkes takdir eder, tebrik eder, teşekkür eder, etmelidir. Yine elbette ağzınıza geleni söylediğinizde, aklınıza geleni yaptığınızda, gücünüzü böyle kanıtlamaya kalktığınızda herkes sizi eleştirir, bir kısmını suç sayar yaptıklarınızı kınar, kınamalıdır. Şayet aptal yerine konulmuyorsak, aptal sayılmıyorsak dünyanın pek çok yerinde bu böyleyken, merak ediyorum acaba bizde aksini düşünen var mı, ya da niye bu kadar çok var diye?

Bir yandan içerde yeni bir rejim inşa edilirken, batıdan koptuğumuzu anlıyoruz.
Diğer yandan “uçan kuşla kavgalı bir lideriniz var” diyerek batının araya mesafe koyduğuna tanık oluyoruz.
Beri yandan batılı televizyon yorumcularının yüzlerine müstehzi bir ifade vererek “her şeye homurdanan yalnız bir adamla işiniz zor!” demeye getirdiğini görüyoruz. Ama bizden susmamız isteniyor!

Acı olan şu ki; “Batı’yla kopuş kimin kararı, bu mantıklı bir karar mı, bedeli ne olur?” diye soranın özellikle batıda eğitim görmüşler katında olmayışı, ya da çok az oluşu! Yani durum iç açıcı değilken, hele de işin ekonomik faturasını düşününce ürkütücü ve hayra alamet hiç değilken bize sus deniyor!

Eloğlunun güle oynaya yaptığı referandum için Erdoğan; “Gerekirse vatan için, istikbal için akıtılacak çok kanımız var” dedi. Çağdaşlığın ölçüsü olarak yolu, köprüyü, tüneli gösterdi. Batının bunu anlamamasını anlayamayan bizler de bu ifadenin tercümesinin 16 Nisan’ın ipuçlarını verdiğini ve bunun da hayati önemde olduğunu anladık ama bizden “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diyerek susmamız isteniyor!

Ait olmadığımız bir geçmiş ve tahmin edemediğimiz bir gelecekle karşı karşıya bırakıldığımız bugünlerde! Batı kalkıp, “sizi yönetenlerin tarzını, üslubunu beğenmiyoruz, öğrendik ama alışmadık, kanıksayamadık ne yapalım bunun da üslubu bu diyemedik, halkı da buna alışmamalı bunu aşmalı diyebilir- diyor da netekim! Ama hemen bizim AK troller ideolojik hasm-ı biamanlarımız başlıyor yaygaraya, yazıp- konuşmaya. Onlara her şey hak bize her şey yasak çünkü…

Demek istiyorlar ki her konuda nihai karar alıcı ve karar verici konumunda olan bir yönetici varsa yapacağınız başka şey yok! Mütemadiyen hamaset ve demagojinin bir ülkeyi taşıyacağı tek yerin facia olacağını görmeyin ve yazıp çizmeyin, susun oturun! Emriniz olur da başka?

Şimdi sormak gerekir. Durum böyleyken, işleri tıkır olanların, işleri mis gibi olanların olup biteni düşünmesi, irdeleyip sorgulaması zaten beklenmezken, ülkeyi yönetenlerden hiçi olmazsa birkaç kişinin olsun üzerinde durulması gereken,  üzerine durup düşünmeyi gerektiren konuları bu kadar hafife alması normal mi? Şimdi kalkıp bu da soru mu diyebilirsiniz ki demekte haklısınız! Bir ülkenin Başbakanı “abidik gubidik işler oluyor” diyorsa, tüm bunları tane tane anlatmak, uzun uzun anlatmak sadece zaman alır ve hiç birşey değişmez…  

İyisi mi sözü hem kulağını çınlatmak için, hem de bir türlü ödeyemediğim kestane borcum için özür dilemek adına arkadaşım karikatürist Musa Kart’a bırakıp aradan usulca çekileyim. Musa diyor ki; “Silivri’de konserve balığa yüklenince zihnim açıldı!”

Madem tecrübeyle sabit! Acaba diyorum bu itirafı esas alarak balık yenmesini OHAL çerçevesinde ve KHK’larla zorunlu kılsak hepimize iyi gelmez mi? Dumura uğrayan zihnimiz açılsın diye!

Not 1: Yakın oturduğumuz Musa Kart’la geçen kış caddede karşılaştık daha doğrusu çarpıştık, en doğrusu koşturarak bir yere yetişmeye çalışan ben öyle bir çarptım ki Musa’ya! Elinde yeni aldığı belli olan tüm kestaneleri yere saçıldı. Özür diledim, önemli değil dedi. Hemen alayım dedim istemedi. İçimde ukde kaldı mapus damından çıktığı gün ona borcumu misliyle ödeyeceğim. SÖZ…

Not 2: Kırk yıllık arkadaşım Önder Çelik’in balık sevdiğini bilirim, birlikte yemişliğimiz çoktur. Silivri zindanından çıktıkları gün, elimde konserve balık değil, kalkan, lüfer, levrek sepetleriyle, kestane paketleriyle, ilaveten memleketimin yaylalarının özel çiçeklerinden elde edilmiş “Kars Balıyla” onları karşılayacağım. SÖZ…