ANALİZ

Kilis Türkiye'den yardım bekliyor!

Önce koordinatlarını vereyim.
Enlemi 37 derece 05 dakika doğu.
Boylamı 36 derece 44 dakika kuzey.
Kuzeyinde Gaziantep güneyinde ise Suriye var. İki komşulu bir il.
Bu il Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde.
Yabancı bir ülke değil.
Ve bu il günlerdir IŞİD bombardımanı altında kalmaktan perişan olmuş “gazete ilanlarıyla” yardım bekliyor.
Kimden? Türkiye'den.
Ülkemizin geldiği hale bakar mısınız? Türkiye Cumhuriyeti topraklarındaki bir ilin halkı ağır bombardımana karşı kendi devletine, kendi hükümetine çağrı yaparak “kurtarın bizi” diye feryat ediyor.
Böyle bir şey yanılmıyorsam dünyada bir ilk.
Evet, dünyada ilk kez bir kentin sakinleri devleti yönetenlere “Burada bombalanıyoruz, çoluğumuz çocuğumuz ölüyor” diye ilanla haber veriyor.
Ankara duyuyor mu acaba?
Gelin Kilis halkı adına verilen ilana bir bakalım.
“Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın TBMM Başkanımıza, Sayın Başbakanımıza, Sayın İçişleri Bakanımıza, Sayın Milli Savunma Bakanımıza, Sayın Genelkurmay Başkanımıza ve Yüce Türk Milletine Açık Çağrı; #KiliseSESver
Evlerimize roketler düşüyor. Üzerimize şarapnel yağıyor. Evimizde öldürülüyoruz, Sokakta öldürülüyoruz.
Biz, haberlerde alt yazı, iki haber arasında bir kare değiliz! Magazin programlarının arasına sıkıştırılmayı kabul etmiyoruz.
Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıyız. Can güvenliği istiyoruz. Yaralarımız sarılsın istiyoruz. Devletimize bağlıyız. Devletimizin korumasını ve şefkatini istiyoruz.
Sesimizi duyun. Sesimize ses verin. Unutmadığınızı, çaba harcadığınızı biliyoruz.
Ama acele edin. Ölüyoruz…
Kilis Saldırı altında.
Vatan saldırı altında “
Türkiye bir kişinin arzu ve hırsları uğruna hükümet krizi yaşarken, Türkiye'nin güney ucundaki bir ilimizde işte bu dram yaşanıyor.
Şu anda başı olmayan iktidar ise “sabrımızı test etmesinler” türü efelenmeler dışında kılını bile kıpırdatamıyor.
Genelkurmay'ın “misliyle vurduk” açıklamaları hem bir şey ifade etmiyor hem de gerçeği yansıtıp yansıtmadığı hakkında bir kanaatimiz yok.
Açıklamalar göre güya karşı top atışlarında 1200'ün üzerinde IŞİD'li terörist öldürülmüş. Bunun gerçek mi yoksa halkın öfkesini yatıştırmak için mi söylendiğini de bilmiyoruz.
Ama daha önce de yazdığım gibi daha Kilis'te kaç kişinin yaralandığını bile saptayamayanların yaptıkları top atışlarında öldürdükleri teröristlerin sayısını verebilmeleri hiç de inandırıcı gelmiyor bana.

BUNU YAZMAK GEREK

Tazminatları devlet öder sorumlular da hapse girer

Ergenekon ve Balyoz davalarındaki sahtekarlıkların ortaya çıkmasından sonra mağdurlar doğal olarak tazminat davaları açıyor.
Şu ana kadar karara bağlanan davalarda mağdurlara 25 milyon lira ödenmesine karar verildi bile.
Süren davaların toplamında tazminat rakamının 400 milyon liraya çıkacağı belirtiliyor.
Bu davalar nedeniyle saray ve iktidar biliyorsunuz “kandırıldıklarını” açıklamış ve cemaate karşı büyük operasyon başlatmıştı.
Bu davalarla ilgili tazminat rakamlarının çok büyük olması nedeniyle ortaya atılan yeni bir görüşle “Bu paraları neden devlet ödesin, hukuksuzlukları kim yaptıysa onlar ödesin” deniyor.
Doğru da, bu kadar büyük tazminatları o hakim ve savcıların ödemesi mümkün değil. Eğer onlara ödetilmeye kalkılırsa, mağdurlar bir kuruş alamazlar.
O halde yapılması gereken tazminatları şimdi olduğu gibi devletin ödemesi, ama bu hukuksuzluğu yaratanların da “Silivri'ye” gönderilmesidir.

ÇOK GÜLDÜM

Başbakan cumhurbaşkanıyla feci kavga etmiş

Günümüze uyarlayabileceğiniz fıkra. Yıldırım Tuna'dan;
Ülkenin birinde, araları müthiş gergin başbakan ve cumhurbaşkanı bir gün toplanmışlar. Toplantı bitiminde başbakan dışarı çıkınca sonucu merak eden bakanlar başbakanın etrafını “Beyefendi. Ne oldu?” diye sarmışlar.
Başbakan “Feci bir şekilde kavga ettik” diye cevap vermiş.
“Eee?..” demişler heyecanla.
“Size yeminle elleri ve dizlerinin üzerinde yanıma kadar geldi.”
Bakanlar iyice meraklanmış; “Yaa, ne dedi?”
Başbakan bu sefer ciddileşip önüne bakarak “Şey ‘Çık şu masanın altından da adam gibi konuşalım' dedi.”

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

AKP'nin Beylerbeyi inadı sürüyor

Beylerbeyi'nde “trafiğe engel oluyor” diye kaldırılan otobüs durağı konusunda AKP'li belediyenin inadı sürüyor.
Halkı sıkıntıya sokan ve büyük şikayetlere yol açan durak konusunda belediyenin “yukarıdan azar işitme korkusu” ile 50 yıllık durağı yeniden koymaya cesaret edemediği görülüyor.
Bu arada Beylerbeyi'ndeki bir kısım esnaf halkın “durağımız geri verilsin” diye açtığı imza kampanyasına destek vermiyor. İmza için gidenlere esnaf “biz çok memnunuz” diyor.
Oysa bunların bazılarıyla ben de konuştum. Tabii isimlerini yazmamak kaydıyla ve bana güvendikleri için şunu söylüyorlar; “Can Bey tabii ki bu durağın kaldırılması çok yanlış. Herkes çok eziyet çekiyor. Bizim işlerimizi de olumsuz etkiliyor. Ama bu bildiriye imza attığımız an belediye başımıza çökecek, maliye nefes aldırmayacak, siz olsanız imzalar mısınız?”
Ne diyeyim; milli iradeye en büyük saygının gösterildiği (!)bir ülkede yaşıyoruz, bu işler böyle oluyor.

ŞAŞIRDIM

Kriz tacirleri avuçlarını yalamış

Her şey mi bu kadar komik olur bu ülkede?
Davutoğlu'nun gönderilmesini hiç sorgulamayan AKP, “veda konuşmasını” garipseyen muhalefeti “kriz çıkmasını bekliyordunuz ama avucunuzu yaladınız” diye alaya almaya kalkıyor.
Son 36 saat içinde gazete yazılarını, televizyon konuşmalarını, sosyal medyadaki trollerin akıl ve zekayla uzaktan yakından ilgisi olmayan mesajlarını şaşkınlıkla izledim.
Şaşkınlık diyorum da aslında çok güldüm.
Davutoğlu'nun “gözyaşlarını zor tutarak” yaptığı konuşması meğer onun ne kadar gururlu, onurlu ve partisine bağlı olduğunu gösteriyormuş.
Muhalefet Davutoğlu'nun esip gürleyeceğini ve bir kriz çıkaracağını bekliyormuş ama bu olmamış.
Diyorum ki “Allahaşkına biraz akıl, biraz zeka, biraz izan gösterin lütfen. Yaşananlar tam bir rezalet, tam bir kriz zaten. Daha ne olmasını bekliyordunuz, Davutoğlu'nun gıkını bile çıkarmaması gerçeği örtmüyor ki, siz bundan sonra olacaklara bakın bakalım.”

FIKRA GİBİ

Meğer ne çok isterlermiş Davutoğlu'nun gitmesini

Soruyorum “Davutoğlu neden gönderildi?” diye. AKP'lilerden “tık” yok. Çünkü bilmiyorlar. Kamuoyuna yansıyan bir huzursuzluk, bir tatsızlık, bir kriz yok. Bu nedenle AKP'liler de şaşkın. Ama ekranlara çıkan ya da eli kalem tutanları “ne kadar iyi bir şey olduğunu anlatma” yarışı içindeler.
Sadece adları “Trol” olarak anılan birkaç tanesi eften püften gerekçeler sayıyorlar.
Neymiş Dolmabahçe buluşması yanlış olmuşmuş.
İyi de ondan sonra iki seçim geçirdik, sarayın aklı neredeydi?
Ya da bildirici akademisyenler konusunda farklı konuşmuş, Can Dündar'ın tahliyesine ses çıkarmamış.
En sağlam gerekçe AP Başkanı'nın “Biz başbakanı tanırız” sözlerine hiç tepki verilmemesi. Bu sarayı kızdırmışmış haklı olarak.
Belki bir de Obama'dan randevu istenmesi “haklı!” gerekçe olarak kabul edilebilir.
Bunun dışında bir şey yok. Ama AKP'de tam bir teslimiyet hakim. Sanki zaten bu biliniyordu ve bekleniyordu da şimdi oldu tavrı hakim hepsinde.
En güzeli de, “Davutoğlu neden gitti” sorusuna kıvranıp cevap bulamayanların söylediği “Sebebini bilmiyoruz, bilmek de istemiyoruz, çünkü biz lidere bağlıyız, onun sözünü dinleriz” cevabını verenler.
Bu görüşü savunanların en ünlüsü Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı. İnanmayan açsın baksın twitlerine.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Milli irade demek ki “sarayın iradesi” oluyormuş

Sarayın ve AKP'lilerin en çok kullandıkları kelime “milli irade.”
Demokrasiyi sadece sandıktan ibaret gören, kendi partilerinden seçilmiş olanları kutsayan AKP'nin “seçilmişlikten” ne anladığı Davutoğlu'nun gönderilmesi olayında çok daha net bir şekilde ortaya çıktı.
Ne diyor saray; “Herkes bulunduğu yere nasıl geldiğini hatırlamalı. herkes haddini bilmeli.”
Türkçesi şu; “Seçildim falan zannetme, seni seçen benim, ona göre davran.”
Aslında saray doğru söylüyor.
AKP milletvekillerinden, parti yöneticilerinden, il, ilçe başkanlarından hangisi gerçekten seçildi?
Eğer saray onları listelere koymasaydı seçilebilirler miydi?
Deyin ki saray “aday olmayı serbest bıraktı ve hiç karışmadı” bugünkü AKP milletvekili ve yöneticilerinin hangisi seçilebilirdi?
Bunu şunun için çok rahat yazıyorum; demokratik bir ülkede seçilmiş kişiye bu kadar ağır hakaret edilirse mutlaka karşı tepkisi de gelir.
Bizde ise bir kişi bile “Bu nasıl söz” diyemediğine göre hepsi bulundukları yere nasıl geldiğinin farkında.
Daha ne diyeyim?


https://twitter.com/can_atakli_