LOZAN’ı GÜNCELLETMEK YERİNE LOZAN’a SAHİP ÇIKALIM

Yenişafak yazarı Yusuf Kaplan İngilizlerin Osmanlı’yı durdurmak için laik Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdurduklarını, Sevr gösterilerek, Lozan’ın imzalatıldığını, yani ölümü gösterip sıtmaya razı ettiklerini iddia etmişti. İngilizlerin “Müslümanları İslâm’dan uzaklaştırmak” için başvurdukları yollardan birinin “Osmanlı’nın yerine seküler Türk devletinin kurulması olduğunu cümleleriyle yansıtıyordu:

“Seküler Türk devletinin kurulmasında, İngilizler, doğrudan değil, dolaylı olarak rol oynadılar.

Yunanlar üzerimize salındı.

Sevr gösterilerek, Lozan imzalatıldı. (Ölümü göstererek sıtmaya razı ettiler bizi!)

Hilâfet kaldırıldı.

Sonuçta, Jakoben, tepeden monteleme yöntemiyle işleyen, önce devleti, sonra toplumu sekülerleştirmeyi yani İslâm’dan arındırmayı, uzaklaştırmayı hedefleyen kapsamlı bir proje hayata geçirildi.”

Şu anda devleti “Anadolu yarımadasına hapseden” anlayışa karşı “kökleri iki asır öncesine giden yüzyıllık prangaları birer birer kırmaya” çalıştığını da şu sözleriyle ortaya koymuştu:

“Yeni kurulan Türk devleti, medeniyet iddialarını reddederek, Batılılaşma projesi başlattı.

En iyimser ifadeyle, bu, dört bir taraftan üzerimize gelen emperyalistlerin saldırılarını önlemek için bir zaman kazanma çabasıydı.

Öyle zannediyorum ki, Türkiye’de devlet, şu ân, bizi medeniyet iddialarımızdan da, tarihten de uzaklaştıran, Anadolu yarımadasına hapseden, bizim birbirimizle boğuşmamıza, uğraşmamıza, enerjimizi su gibi harcamamıza neden olan, kökleri iki asır öncesine giden yüzyıllık prangaları birer birer kırmaya çalışıyor.”[1]

Bu sözlerin yazarı emperyalizme isyan ederek kurulan cumhuriyetimizden önce kapitülasyonlar yoluyla İngilizlere ve diğer emperyalist devletlere ekonomik, siyasi hukuki bağımlı olduğumuzu, kendisinin ifadesiyle ayağımızın prangalarla bağlı olduğunu bilmez mi?

İngilizlerin İstanbul’un işgal ettiği, padişahın da İngilizlere boyun eğdiğini bilmez mi?

Aşağıda göstereceğimiz gibi Sevr Antlaşması’nın özgürlük değil kölelik olduğunu, Müslümanların da İngiliz dipçiği altında yaşamaya mecbur olduğunu bilmez mi?

Başında “Prof” yazdığına göre bilir. Bilir de konferanslara davet edilmek, egemenin eteklerinde çıkarına bakmak işine gelir. Yoksa yazdıklarında iddianın dışında kanıtlayıcı cümle olmadığını o da biliyor.

SEVR KÖLELİKTİR, PARÇALANMAKTIR

Biz bilmeyenlere, safça inanan vatandaşlarımıza Sevr Antlaşması’nın maddelerini gösterelim. Sevr ile;

1) Edirne ve Kırklareli dahil olmak üzere Trakya'nın büyük bölümü Yunanistan'a, Ceyhan-Antep-Urfa-Mardin-Cizre kent merkezleri Suriye'ye bırakılacak, İstanbul Osmanlı Devleti'nin başkenti olarak kalacaktı.

2) İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi silahtan arındırılacak, savaş ve barış zamanında bütün devletlerin gemilerine açık olacak; Boğazlarda deniz trafiği on ülkeden oluşan uluslararası bir komisyon tarafından yönetilecek; komisyon gerekli gördüğü zaman Müttefik Devletlerin donanmalarını yardıma çağırabilecekti.

3) İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon Fırat'ın doğusundaki yerlerde Kürdistan’a özerklik verilecek; 1 yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti'ne bağımsızlık için başvurabileceklerdi.

4) İzmir ili ile sınırlı alanda Osmanlı devleti egemenlik haklarının kullanımını 5 yıl süre ile Yunanistan'a bırakacak; bu sürenin sonunda bölgenin Osmanlı veya Yunanistan'a katılması için halkoylaması yapılacaktı.

5) Osmanlı, Ermenistan Cumhuriyeti’ni 88-93. maddeleriyle tanıyacaktı; Türk-Ermeni sınırını hakem sıfatıyla ABD Başkanı belirleyecekti. ABD Başkanı Wilson 22 Kasım 1920'de verdiği kararla Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis illerini Ermenistan'a verdi.

6) Osmanlı savaşta veya daha önce kaybettiği Arap ülkeleri, Kıbrıs ve Ege Adaları üzerinde hiçbir hak iddia etmeyecekti.

7) Osmanlı din ve dil ayrımı gözetmeksizin tüm vatandaşlarına eşit haklar verecek, tehcir edilen gayrımüslimlerin malları iade edilecek, azınlıklar her seviyede okullar ve dini kurumlar kurmakta serbest olacak, Osmanlı'nın bu konulardaki uygulamaları gerekirse Müttefik Devletler tarafından denetlenecekti.

8) Osmanlı'nın askeri kuvveti 50.000 olacak, Türk donanması tasfiye edilecekti. Marmara Bölgesinde askeri tesis bulunduramayacak, askerlik gönüllü ve paralı olacak, azınlıklar orduya katılabilecek, ordu ve jandarma Müttefik Kontrol Komisyonu tarafından denetlenecekti.

9) Savaş döneminde katliam ve tehcir suçları işlemekle suçlananlar yargılanacaktı.

10) Osmanlı'nın mali durumundan ötürü savaş tazminatı istenmeyecek, Türkiye'nin Almanya ve müttefiklerine olan borçları silinecekti; ancak Türk maliyesi müttefikler arası mali komisyonun denetimine alınacaktı.

11) Osmanlı'nın 1914'de İttihat ve Terakki’nin tek taraflı olarak feshettiği kapitülasyonlar müttefik devletler vatandaşları lehine yeniden kurulacak.

12) Türk hukuku ve idari düzeni hemen her alanda Müttefikler tarafından belirlenen kurallara uygun hale getirilecek; sivil deniz ve demiryolu trafiği Müttefik devletler arasında yapılan iş bölümü çerçevesinde yönetilecek; iş ve işçi hakları düzenlenecek; eski eserler kanunu çıkarılacaktı.

Yukarıda özetlenen Sevr’de siyasi, ekonomik, hukuki bağımsızlıktan bahsedilebilir mi!

Sevr ile Osmanlı’ya bırakılan topraklar haritada görüleceği gibi Ankara çevresi ile sınırlandırılmıştı.

24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile kapitülasyonları kaldırarak ekonomik bağımsızlığımızı elde ettik. Denizlerde egemenlik hakkı anlamına gelen Kabotaj hakkını kazandık. Ermeni, Kürt devletine izin vermedik. Karaağaç’ı savaş tazminatı olarak topraklarımıza kattık. Boğazlarda egemen olduk. 1936 Möntro Boğazlar Sözleşmesi ile tam egemenlik sağladık. Gayrımüslimlere egemenliğimize aykırı verilen hakları kaldırdık. İç Anadolu ile sınırlı devlet öngören, asker sayımızın 50.000 olacağına ilişkin madde Sevr planı çöpe gitti. Lozan’ın hezimet olduğunu düşünen saf vatandaşlarımıza sorunuz:

Lozan mı Sevr mi köleliktir? Hangisi hezimettir?

ADALARI LOZAN’da mı KAYBETTİK?

Kimi devlet yöneticileri adaları Lozan’da kaybettiğimizi belirtiyor ama adalar Sevr’de elden çıkmıştı. Hatta Balkan Savaşları sonucu adalar elden çıkmıştır. 1. Balkan Savaşı sonucu 1913 yılında imzalanan Londra Antlaşması’yla Yunanlılar, İmroz (Gökçeada) ve Bozcaada dışındaki adaları işgal etti. 2. Balkan Savaşı sonunda yapılan Atina Antlaşması (14 Kasım 1913) ile Girit ve İmroz, Bozcaada, Meis ve Kaş adaları dışındaki tüm adalar Yunanistan’a verildi. Bulgaristan Ege Denizi’ne ulaşmıştır. Bunda donanmayı darbe korkusu nedeniyle Haliç’e hapseden 2. Abdülhamit'in de payı vardır.

Türkiye Kıbrıs’tan Lozan’da vazgeçmedi. Lozan sadece İngiltere’nin 1914 yılında Kıbrıs ilhakını tanıdı. Aslında Kıbrıs İngiliz yönetimine 1878’de bırakılmıştı. 1882’de İngiltere Kıbrıs gelirlerini, 1855 Osmanlının borç faizlerine tahsis etti. Yani ada 1882’den itibaren Osmanlı toprağı olmaktan çıkmıştı. Tahtta 2. Abdülhamit vardı.

LOZAN’ı GÜNCELLETENLER EMPERYALİSTLERİ SEVİNDİRİR

18 ada ve 152 tane adacık Yunanistan tarafından el konulmasına sessiz kalan yöneticiler Lozan’ı güncelletmekten bahsediyor. Bu kapsamda “ülkemizin Güneydoğu sınırlarında yaşadığı en önemli sorunlar Misak-ı Milli’den verilen tavizlerden kaynaklanıyor” da denmişti. Kimileri Musul’u, Kerkük’ü almaktan bahsediyordu. Oysa Yunanistan’ı Lozan’ı uygulamaya davet etmeli, adacıklar ve Kıbrıs üzerindeki hak ihlallerine karşı çıkmalı ve bölge ülkelerinin egemenlik hakkına, rejimine, toprak bütünlüğüne saygı göstererek emperyalizme karşı birleştirmeye çalışmalıyız. Hayal aleminde yaşayıp bölge ülkeleri ile çatışmamızı bekleyen emperyalizmin ekmeğine yağ sürmenin anlamı yok.

LOZAN 2023’te mi SONA ERİYOR?

Lozan Anlaşması'nın her yıl dönümünde "çok gizli" yazan 21 maddelik ek protokolün olduğu teranesi ısıtılır. Bu ek protokolde şu maddelerin yer aldığı iddia edilir:

Madde 2: “Türkiye, Boğazlar üzerindeki hâkimiyetinden 24 Nisan 2023'ü 25 Nisan 2023'e bağlayan gece yarısı tamamen vazgeçecek ve bölge, anlaşmada imzası bulunan diğer devletlerin hâkimiyeti altına girecektir.”

Madde 7: “Türkiye 24 Nisan 2023 tarihi itibariyle bütün yeraltı servetlerini ve doğal kaynaklarını kullanma hakkından feragat edecek, bu hak anlaşmada imza sahibi olan diğer memleketlerin olacaktır. İşbu maddeye ormanlar, madenler ve bütün enerji kaynakları da istisnasız dahildir.”

Madde 9: “Türkiye, Fener Patrikhanesi'nin ekümenik olduğunu kabul edecektir. Patrikhane 24 Nisan 2023'ten itibaren milletlerarası hükmî şahsiyete sahip olacak, Ayasofya Patrikhane'ye devrolunacak.”

Madde 17: “Uygulama imkânı kalmayan Sevr Anlaşması'nın bazı maddeleri de yine 24 Nisan 2023'ten başlamak üzere hayata geçirilecek, öncelik Ermenistan, Lâzistan ve Kürdistan projelerine verilecektir.”

Madde 21: “İşbu anlaşma 24 Temmuz 1923 günü Lozan Palas Oteli'nin kömürlüğünde Türkiye Hariciye Vekili İsmet ile İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace George Montagu Rumbold tarafından gizli olarak imzalanmıştır.”

Bu iddiayı dile getirenlere soralım:

1) Emperyalistler, hedefleri önünde engel gördükleri Atatürk’ü Türk Milletinin gözünden düşürmek için neden 100 yıl sonra açıklamayı düşünsünler?

2) Asi olup emperyalizm ve padişaha isyan eden, haklarında idam fermanı verilenlerin bağımsızlık için değil de boğazları, yer altı kaynaklarını peşkeş çekmek mücadele ettikleri mantığa uygun mu?

3) Emperyalistlerin böyle bir anlaşmayı imzalayacak kadar güçleri var da neden 100 yıl sonrasına bırakıyorlar?

4) İnönü’yle gizli antlaşma yapanlar, TBMM’ce onaylanmadıkça bu antlaşmanın “yok” hükmünde olduğunu bilmezler mi? “Meclis onayladı” diyorsan tutanaklar nerede? “Tutanaklar da gizli” ise ve sen gördüysen bir kopyasını niye almadın?

5) Bunu iddia edenlerin iddialarını neden ispat etmiyorlar? Yoksa amaç bir akıllıya 40 kişinin deli deyip kendisinin de deli olduğuna inanması gibi etki yaratılmak yani ne kadar çok dillendirilirse o kadar çok inanılır diye düşünüyor olamazlar mı?

6) Neden 35, 50 yıl değil de 100 yıl? “Cumhuriyet’in 100. yılı” deyip sansasyonel etki yaratıp seni tavlamak için olmasın?

7) Patrikhane üzerinden “Hrıstiyanlığın ihyası ve İslam karşıtlığı” iddiası, vatanı düşman belledikleri Hrıstiyan işgalcilerden temizleyerek bize dinin daha baskı altında yaşanacağı (belki de yaşanamayacağı) ortama mı neden olur?

Bu sorulara yanıt verene rastlamadım. Gerçek şu ki Lozan Antlaşması, bu ülkenin tapusudur ve Türk Milleti sahip çıktığı sürece öyle kalacak. Lozan üzerinden tartışma yürütüp milleti ayrıştırmak yerine Ege adaları, Kıbrıs, Suriye üzerinden PKK, FETÖ eliyle yürütülen emperyalist oyunlara karşı birliğimizi her zamankinden fazla sağlamaya çalışmalıyız.

(1) Yusuf Kaplan, “Maddî Bakımdan Büyürken, İslâmî Bakımdan Kan Kaybetmemizin Önüne Nasıl Geçebiliriz?”, 02.04.2018, erişim tarihi 05.04.2018, Https://Www.Yenisafak.Com/Yazarlar/Yusufkaplan/Madd-Bakimdan-Buyurken-İslm-Bakimdan-Kan-Kaybetmemizin-Onune-Nasil-Gecebiliriz-2045090

Tarihçi-Yazar Mustafa Solak

https://twitter.com/karahuseyinler