MUSTAFA İLE TUNCAY

İkisi de kardeşim...

"İnsan akrabalarını seçemez" diye bir özdeyiş vardır dilimizde; ama insan, aynı kandan, aynı ana-babadan olmayan kardeşlerini özgür iradesiyle seçebilir. Neredeyse 30 yıla yakın süredir tanıdığım sevgili Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan, özgür irademle seçtiğim iki has kardeşimdir...

-Ve bilirim ki, duygularımız karşılıklıdır...

İki yiğit kardeşim de, 5 yıldır Silivri zindanında (Balbay şimdi Sincan'da), kendilerine tahsis edilen(!) hücrelerde dimdik, kişiliklerinden en ufak ödün vermeden, kitaplar, makaleler üreterek ve dışarıdaki uçsuz bucaksız hapishanede yaşayan milyonlara umut aşılıyor, çok yakında olan "güneşli günleri" müjdeliyorlar...

-Tıpkı diğer kahramanlarımız gibi...

Özü sözü birdir

Balbay'la tanıştığımız tarihi bile anımsamıyorum...

Bin yıl diyelim, geçelim... Yıllarca aynı gazetede omuz omuza çalıştık... Çeşitli radyolarda, 16 yıl yaptığım "Sesli Gazete" programının değişmez ve en renkli elemanı oydu. Ankara'dan telefonla bağlanır, yarım saat içinde Türkiye ve dünya gündemini, kendine has üslubuyla ve ben dahil tüm dinleyicileri kahkahaya boğardı. Şu yakınmayı çok duymuşumdur:

-Ümit Bey, ne olur Balbay'la olan bölümü erkene alın. Arabadan inemiyoruz. İşe geç kalıyoruz, sayenizde kovulacağız!..

Kardeşim diye söylemiyorum; Balbay, sözü ile özü birbirine şaşılacak denli denk düşen, arkanızı rahatlıkla, korkusuzca dönebileceğiniz bir insandır... Omuz omuza, kol kola ölümüne yürüyebileceğiniz bir devrimcidir... Her ahval ve şerait altında dahi, elinizi uzatabileceğiniz, uzattığı eli tutabileceğiniz bir yurtseverdir. Bunca yıl içinde bana karşı yaptığı tek falso, inanılmaz yoğunluğundan dolayı zaman zaman beni programda yalnız bırakmasıydı... ki, o muhteşem espri yeteneğiyle her defasında gönlümü almayı da becermiştir!..

-Kısacası Balbay, adam gibi adamdır...

Dostunun elini asla bırakmaz

Tuncay'la neresinden baksanız çeyrek asrı devirmişizdir...

Kanal D'deki kısa çalışmamız dışında yollarımız kesişmedi... Aslına bakarsanız, iki binli yılların ikinci yarısına dek bir tanışıklık, bir arkadaşlıktı bizimkisi... Aramızdaki sıcak dostluk, son yedi, sekiz yılın ürünüdür. Tabii 5 küsur yılı hücrede olmak kaydıyla!..

Bu öylesine bir dostluk ki; beni söz verdiğim, el sıkıştığım bir televizyon kanalından,üç sözcükle, "sana ihtiyacımız var" diyerek, kendi televizyonunun haber spikerliği koltuğuna oturtacak kadar!..

Tuncay, mert adamdır, yiğit adamdır, yakından tanıdığınızda sıcak kanlı, dost adamdır. Hepsinin ötesinde yıkılması olanaksız bir cumhuriyet sevdalısıdır. Devrimcidir, Atatürkçüdür... Öfkesinin, heyecanının, delikanlılığının çıtası yüksektir, kolay erişilmez... Sevdi mi de tam sever. Dost kabul ettiğinin elini asla bırakmaz...

-Kısacası has adamdır!..

Onları bağrımıza basmak görevimizdir

Peki ben şimdi, bu övgü dolu satırları niçin yazdım?..

Son zamanlarda, iki kardeşimi de hücrelerinde rencide edecek, kahredecek bazı gelişmeler yaşandı da onun için!..

İkisinin de hem mahkemelerde, hem hücrelerinde nasıl bir duruş sergilediklerini, dışarıdaki kadar özgür kaldıklarını yakından izlemiş, hapishane ziyaretlerimde bizlere nasıl güler yüzle moral vermeye çalıştıklarını ilk elden görmüş birisi olarak en az onlar kadar üzüldüm, örselendim...

Mustafa ile Tuncay, güneşli günleri yaratacak kadronun en önde gelen iki lider ismidir... Söyledikleri, ilan ettikleri her şeyin arkasında duracak kadar da haysiyet sahibidirler... Onları, düşünmedikleri, söylemedikleri, akıllarına bile getirmedikleri şeylerle incitmek, örselemek insan yanımızı öldürmektir... Bizim için, çocuklarımız için, yurdu için ölümü göze alan, yıllarını hiçbir karşılık beklemeksizin halkının geleceğine armağan eden tüm kahramanlarımızı bağrımıza basmak, üzerlerine titremek başlıca görevimizdir...

Çünkü onlar, ışıklı geleceğimizdir...