ANALİZ
Ne oldu yüksek faize şimdi?
Önceki cuma gecesi saraydan iki şoke edici karar çıktı.
Biri Naci Ağbal’ın Merkez Bankası Başkanlığı görevinden alınması ve yerine Yeni Şafak gazetesi yazarı Şahap Kavcıoğlu’nun getirilmesi, diğeri de İstanbul Sözleşmesi’nden tek taraflı olarak çıkıldığının açıklanmasıydı.
Her ikisinin de piyasalarda çok büyük etkisi olması kaçınılmazdı.
Bu kararı alan AKP Genel Başkanı’nın bunu bilmemesi mümkün müdür?
Elbette değildir.
Peki niye bu kadar sert iki karar aynı anda alındı?
Bana ulaşan bilgilere göre, o gece Erdoğan çok sinirlendi.
Faizlerin artırılmasında İngiliz baskısı olduğu söylendi kendisine.
Üstelik en yakın aile bireylerinden biri, damat tarafından yapıldı bu ihbar.
“Gördünüz değil mi babacığım, ben size söylemiştim, bunlar size rağmen faiz artıracak” demiş, söylentiye göre.
O gecenin kararlarının çok acele ve öfkeyle alındığının en önemli kanıtı, ertesi gün bütün sarayın seferber olması ve “Aman ha ekonomide herhangi bir sapma olmayacak, her şey kurallara uygun biçimde gidecek” şeklinde açıklamalar yapmasıydı.
Sarayın adamları o kadar panikteydi ki, kimsenin aklına; “Yahu bizim bu açıklamaları bizzat yeni Merkez Bankası Başkanı’na yaptırmamız gerek, o daha inandırıcı olur” demek gelmedi.
Sonunda Merkez Bankası Başkanı ortaya çıktı.
Gerçi tam da çıkmadı aslında…
Bir televizyon kanalının sorularına yazılı cevap vermiş.
Şöyle demiş, “Faizler ne olacak, düşecek mi?” sorusuna karşılık;
“Nisan veya sonrasındaki aylarda PPK kararıyla ilgili hemen faiz indirilecek şeklinde önyargılı bir yaklaşımı doğru bulmuyorum.”
Tercümesi şu; “Ne nisan ayında ne de sonraki aylarda kimse şok faiz düşüşü beklemesin.”
İyi de “Siz kime operasyon çekiyorsunuz, bu faizleri yükseltme kararı kimin emriyle yapılıyor” havaları neydi o zaman?
En iktidar yanlısı gazete olan Sabah ve Yeni Şafak niye muhalefet gazetelerinde bile görülmemiş ölçüde muhalefet yayını yaptılar üç gün boyunca.
O halde Merkez Bankası operasyonu faizlerin çok yükseltilmesine karşı değil, Naci Ağbal ve ekibini oradan indirmek için yapıldı.
Bu durumda damat Berat Albayrak’ın, kayınpederini arayarak “Bunlar dış güçlerin oyunu” diye fişteklemesinin hayli etkili olduğu iddiası ciddi biçimde gerçeklik kazanıyor, dedikodu olmaktan çıkıyor.
Yeni başkan hem geri planda kalıyor şu anda hem de gayet pişkin biçimde “Nedir bu yüksek faizler, kime operasyon çekiyorsunuz?” yazılarını yazan kendisi değilmiş gibi davranabiliyor.
Tabii en vahim olan, birkaç kişi arasındaki çekişmenin Türk ekonomisine verdiği hasarın ve ağır parasal zararın konuşulmaması ve hatta bu yeni kararlardan bir destan yaratma çabalarının olması.
Bir damat, daha önce kendini ihbar eden ve görevden uzaklaştırılmasına neden olan kişiden intikamını böyle alıyor ve koskoca bir ülke, bir şey yokmuş gibi daha da fakirleşmiş, dışa karşı daha da güçsüzleşmiş halde kalakalıyor.
Yazık.
Ülkemize de bizlere de yazık.
NOT: Bu arada onca olaya rağmen damat hâlâ ortaya çıkmıyor. Oturduğu yeri gösterdim yalanlama gelmedi. Acaba neyi bekliyor? Bir bakmışsınız, bu sabah kalktığımda yeniden bakan olduğunu görürüz.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Bu olmadı Süleyman Bey, hiç olmadı
Biraz ününüz varsa hiç tanımadığınız insanlarla fotoğraf çektirme olasılığınız çok yüksektir.
Sanatçılar, TV yıldızları, görevi gereği kamuoyunun önüne çok çıkan siyasetçiler, tanıdık tanımadık yüzlerce kişiyle fotoğraf çektirebilir.
Bu nedenle ünlü biriyle fotoğrafı olan kişi eğer bir suça karışmışsa, fotoğrafı ortaya koyup “Bu nedir anlat bakalım?” demek haksızlıktır.
Pek çok ünlü önce ya da sonra suça karışmış kişilerle fotoğraf çektirmiş olabilir.
Kokainci AKP’li Kürşat Ayvatoğlu ile ilgili açıklamalar yapan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bu kişi ile fotoğrafı çıkınca bu yazdıklarıma benzer bir tepki göstermiş.
Demiş ki, “Allah’ınızı severseniz kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz? Herkes çektirebilir. Siz çektirmiyor musunuz? Kimle çektirdiğinizi biliyor musunuz? Adam bugün sizinle fotoğraf çektirir, yarın cinnet geçirir, adam öldürür, sorumlusu siz misiniz? Veya adam geçmişte bir iş yapmıştır, GBT mi alacağız fotoğraf çektirmeden önce?”
Kürşat Ayvatoğlu-Süleyman Soylu
Haklı gibi görünüyor değil mi?
Değil.
Çünkü fotoğrafın çekildiği yer de önemlidir.
Kokainci gençle fotoğraf sokakta, bir gezide rastgele çekilmemiş.
Fotoğrafın çekildiği yer bir makam odası, bir tesadüf söz konusu değil.
Makam odasındaki fotoğraf, kişiyi de itibarlı hale getirir.
Yani Süleyman Bey, bu savunmanız yanlış.
NOT: Bu arada Soylu, kokainci AKP’li ile ilgili konuşurken ne kadar mülayim, ne kadar insancıl, ne kadar masum ifade takınmış öyle. Muhalefetten biri bu şekilde yakalansa böyle mi anlatır durumu acaba? Yok canım olur mu öyle şey…
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Ümit Özat-Fenerbahçe polemiğinde takımın yanındayım
Son birkaç gündür Fenerbahçe yine gündemde.
Bu kez “FETÖ polemiği” yapılıyor.
Takımın eski kaptanı Ümit Özat, futbolda FETÖ yapılanması konusunda görüşlerini açıklarken Fenerbahçe’yi suçlayıcı şu sözleri söylemiş;
“Benim neler çektiğimi bana sorsunlar onları bu kulübe sokmamak için. Otobüste hangi futbolcuyu tokatladığımı bana sorsunlar, ilahilerle maça gitmek, futbol takımında böyle şeyler olmaz. Bırakın FETÖ’yle siyasiler uğraşasın. Tayyip Erdoğan çok net söylüyorum bana göre Kurtuluş Savaşı gibi mücadele ediyor. Siz destek olun varsa da gidin, Fenerbahçe Kulübü’sünüz ya. ‘Efendim bu var’ deyin.”
Özat bunları neden söylemiş?
Çünkü takımın başına Emre Belözoğlu getirildi.
Açıkça yazayım, Belözoğlu’nun Fenerbahçe Teknik Direktörü olduğunu Tele1’de canlı yayın sırasında gazeteleri okurken öğrendim ve ilk tepkim şu oldu;
“Olmadı Fenerbahçe. Canım çok sıkıldı, bilinen bir cemaatçiden başkası bulunamadı mı Fenerbahçe’ye. Yazık, maçları keyifle izleyemeyeceğim artık.”
Ümit Özat da aslında buna dikkat çekmiş.
Ancak bu polemikte Ümit Özat’a sert bir cevap veren Fenerbahçe’nin yanındayım.
Yapılan açıklamadaki Emre Belözoğlu güzellemesi hiç hoşuma gitmese de Ümit Özat’ın Fenerbahçe’ye, Tayyip Erdoğan’a destek olmasını tavsiye etmesine çok içerledim.
Sanki bu iktidar gerçekten FETÖ adı verilen bir tehlike ile mücadele ediyormuş havası yaymak hiç hoşuma gitmedi.
Aynı yola baş koymuş, aynı hedefe giden, bu yolda hiçbir kural tanımayan iki ortak, çıkarları uğruna birbirine düşmüş, siz buna bir tarafı tutarak mücadele derseniz ve Fenerbahçe’ye de bu yönde dayatmada bulunursanız olmaz.
ÖNERİ
Mesafe cezası alanlar itiraz etsinler
İktidar on binlerce kişinin katıldığı kongreler yapıyor.
Dini önemi olduğu söylenen kişilerin cenaze törenleri mitinge dönüşüyor.
AKP Genel Başkanı bir yere gittiğinde “kendiliğinden!” kalabalıklar oluşuyor, bunların üzerine çay, kahve gibi şeyler atılıyor.
Hepsinin temel özelliği pandemi kurallarına asla uyulmaması.
Oysa aynı sırada polisler, “maske takmayan, topluca bir yerde oturan” insanların peşine düşerek cezalar yazıyor.
Şu anda binlerce kişi “pandemi kurallarına uymadığı” gerekçesiyle 3 bin liradan başlayan cezalara çarptırıldı.
Şimdi diyorum ki, “Kimse bu cezaları gidip ödemesin ve itiraz etsin.”
Gerekçesi kolay.
İktidar sözcüleri kendi yarattıkları kalabalıklara girenlere hem HES kontrolü yapıldığını hem de son üç gün içinde yapılmış korona testi raporu istendiğini söylüyorlar.
Demek ki bunları yapmak kalabalıklar halinde oturabilmeye olanak sağlıyor.
Ceza alanlar, “Biz bir araya geldik ama hem HES kodumuz vardı hem de o gün test olmuştuk” diyerek kurtulabilir.
Şaka yapıyorum tabii ama biri böyle bir savunma yaparsa haksız mı olur?
Bİ SORALIM BAKALIM
Erdoğanlı maçta seyirci nasıl oturtulacak?
Letonya maçına seyirci alınacağı ilan edildi.
Bütün maçlar seyircisiz oynanırken Letonya maçına neden seyirci alınacak peki?
Cevabı çok basit; Bu maça AKP Genel Başkanı da gelecek.
Erdoğan, koca stadın içinde karşısında bir kitle görmeyince morali bozulacak diye düşündüler herhalde.
Maça seyirci gelecek gelmesine ama “pandemi kurallarını da düşünen büyüklerimiz” stada kapasitenin yüzde 15’i kadar seyirci alacaklarmış.
Bu da yaklaşık 12 bin kişi oluyor.
Çok lazımmış gibi maçı seyircili oynatıyorlar ama müthiş önlemler de alıyorlarmış.
Örneğin “HES kodu” mutlaka istenecekmiş.
Gerçi alışveriş merkezlerine, büyükçe marketlere, devlet dairelerine girerken de HES kodu göstermek zorunlu.
Başka önlem var mı?
Bir ihtimal test yaptırmış olma şartı konabilir.
Aşı şartı koyamazlar çünkü o zaman maça sadece 65 yaş ve üstü gelebilir.
Bir soru da şu; “Seyirciler hangi tribüne nasıl oturtulacak?”
Tahminim, seyirci Erdoğan’ın oturacağı şeref tribününün tam karşısına alınır.
Sosyal mesafe olarak birer koltuk atlatarak oturur bütün seyirci.
Seyirciler illa ki saray tarafından özenle seçilir ki, ara sıra AKP Genel Başkanı’na da sevgi dolu sloganlar atsınlar.
Bunun yüksek biçimde çıkması ve Erdoğan’ın hoşuna gitmesi için o tribüne mikrofonlar konulur ve ses hoparlöre verilir.
Tabii bu anlar canlı yayın yapan televizyon tarafından tüm kamuoyuna ulaştırılır.
Sürekli oy kaybettiği açık biçimde görülürken her şeyden medet umacaklar tabii ki.
Tabii tıpkı AKP kongreleri ve kalabalık cenaze törenlerinde olduğu gibi, “Virüsün çok daha hızlı yayılma olasılığı” bu maçta da hiç gözetilmeyecek.
https://twitter.com/can_atakli_