NEREDE KALMIŞTIK?

Başbakan istediği kadar; “debdebe, şaşaa dönemi bitti, dükkânı kapattık!” desin. Şaka yaptığı kesin! Dikkat ederseniz iktidar hiç toplantı yapmıyor, hiç bir araya gelmiyor, hiç buluşmuyor! Hep zirve yapıyor, şura yapıyor, istişare yapıyor, müşavere ve müzakerede bulunuyor. Kısaca Saray ve erkânı zirvede toplanıyor, şurada buluşuyor, müşavereyi esas alıyor. Yüksek katılımlı, bol pankartlı, büyük renkli dövizli, belli aralıklarla bağırmalı, çok ve ayakta alkışlı zirve ve şuralar için mekân olarak; ya kongre merkezleri, ya külliye, ya da saraylar seçiliyor. Hani itibar, tasarruf, debdebe ve şaşaa ve dükkânı kapatma babından…

Bu tür toplantılardaki konuşmalarına bakınca CB’nın, önce savunduklarını daha sonra eleştirerek günah çıkarmayı iyiden iyiye sevdiğini görüyoruz! Daha önceki örnekleri de hatırlarsak ve en tazesini örnek verirsek; “Biz İstanbul’un, bu kadim şehrin kıymetini bilmedik. Biz bu şehre ihanet ettik. Hala da ediyoruz. Ben de bundan sorumluyum.” Böyle bir açıklamaya Karslı şöyle der; “Vay berekallah!

Peki, AKP genel başkan yardımcısı ne der? “Bu koltuklar iş elbisesi gibidir. Önce giyersiniz sonra çıkarırsınız. Kimse vazgeçilmez değildir. Bu koltuklar kimsenin tapulu malı değildir. Mezarlıklar vazgeçilmezlerle doludur” der, kime der? Onu ben bilmem kendileri bilir…

Daralan ekonomiye, giderek artan vize krizine, bir türlü oturtulamayan eğitim karmaşasına, “bir gece ansızın gelebiliriz’den” “bir gece arsızın vurabilirize” uzanan parmak sallamalara bakınca, yani içte ve dışta olup bitene bakınca şimdi ne oluyor derseniz! Çok kötü şeyler oluyor derim. 9 milyon kişinin aylık gelirinin 592 lira olduğunu söylerim. Az gidiyor uz gidiyor yine başa dönüyoruz derim. Ümidimiz giderek azalıyor, kaygımız katmerleniyor derim. 29 Ekim’den tasarrufla işe başladık derim. Geceden gündüze, dünden bugüne sık sık değiştirilen eğitim sisteminde felsefe sorusuna hiç yer verilmediğini, coğrafya sorularının azaltıldığını, 80 soru için 90 dakikanın uzmanlara göre az olacağını söylerim. Sıkı bir bellek temizliği yapmak gerektiğini, yapılanları ve tasarlananları unutmadan, her adımı sıkı bir şekilde izlemek gerekir derim.

Yetinmem! Konuyu kenarından kıyısından izleyen biri olarak bir kez daha altını çizerek ve daha da açarak tekrar ederim. AKP kadroları; aynı zamanda ve her şeyden önce AKP genel başkanı olan CB’nı üzmek yerine koltukları boşaltmak gerektiğini bilirler derim. Hâkimi mutlak bir lideri üzmenin yanlış olacağını, kayıtsız şartsız bağlı olunması gerektiğini unutmazlar diye ilave ederim.

Yine seçilseler de, atansalar da; “görmedim, duymadım bilmiyorum” demenin kendileri açısından çok daha iyi olacağını hep hatırlarlar derim. Hele de; “görüyorum, duyuyorum, haykırıyorum, direniyorum” diyenlerin başına gelenleri gördükten sonra siyasi hayatları boyunca unutmazlar derim…

Aslında ortada yanıtlanması zor sorular olduğunu, o nedenle cevap verilmediğini, verilemediğini söyler, tüm bunların sonunda faturanın ülkemize kesildiğini unutmayalım derim. Ve yazıyı bağlamak için aradan çekilirken, sözü Behiç Ak’ın çizgilerine bırakıp dalıp giderim…

İki çocuk konuşuyor; İlki soruyor? “Okulunuzdaki eğitimden memnun musun?

İkincisi cevap veriyor; “İlginç bir sistem deneniyor. Matematiğe karate hocası, coğrafyaya berber, fiziğe sosyolog, sosyolojiye kardiyolog, biyoloji dersine imam geliyor.”

Ülkenin özelde eğitim sistemi, genel de yönetim şekli bu kadar mı özet ve net anlatılır arkadaş!