PRANGALI MEMLEKETİN SON NEFESİ!..
Bir zamanlar işyerlerine, devlet dairelerine, evlere, araçlara ve hatta umumi tuvaletlere kadar giren "telekulak" rezaletlerinin toplumu nasıl da paranoyak hale getirdiğini hiç unutmadık...
Herkesin birbirinden; karının kocadan, ustanın çıraktan, patronun sekreterden ve neredeyse kardeşin kardeşten kuşkulanır hale geldiği utanç verici bir dönem de yaşadı Türkiye...
İnsanların telefonlarından korkar hale geldiği, özel toplantılarda bile fısıltıyla konuşmak zorunda kaldığı, karanlık, baskıcı ve utanç verici bir süreçle başbaşa kalmıştı bu ülke...
Hani ardında "cemaat"in olduğu çok sonraları iyice deşifre olan dinleme-izleme, kaset-kayıt rezaletleri gibi "baskı" yöntemleri var ya, işte o müdahaleler FETÖ operasyonlarının ardından sanki azalmış gibi duruyorsa da, başka kanallardan, başka versiyonları faaliyet halinde!!!
Söyler misiniz; cemaatin bürokrasiden siyasete kadar herkesi sindirme, teslim alma ve etkisiz hale getirme uğruna dayattığı kaset şantajcılığının ve dinleme rezaletlerinin dosyaları mahkemelerde tartışılıyor da, toplum kişisel özgürlükler ve anayasal haklar açısından rahat mı acaba?..
Yandaş tetikçilerin televizyonlarda ve gazetelerde "düşünce özgürlüğü" adı altında terör estirmesini saymazsanız, bu soruya "evet" yanıtı verecek bir kişinin olacağını pek sanmıyorum bu ülkede...
Çünkü "kırmızı çizgi"lerle toplumun sosyal mekanlardan uzaklaştırılması, minibüs-otobüs-sokak magandalarıyla kadınların sindirilmeye çalışılması ve bir yandan Atatürkçüleri de esaret altına alan bürokrasi tasfiyeciliği toplumda ne huzur bıraktı ne de gelecek umudu...
***
Kanadından vurulan özgürlük!..
Şimdiki Türkiye; "Allah belanı versin Twitter" öfkesiyle başlayan ve her fırsatta "hız"ı düşürülen sosyal medya mecralarının demokrasi ve düşünce özgürlüğünü topal hale getirmesinin vahim sonuçlarını yaşamıyor yalnızca...
Yaygın basılı medyadan internete, adeta toplumun çığlığı haline gelen sosyal medyadan eğitime ve üniversitelerden bilim merkezlerine kadar heryeri çevreleyen kara örtü suskun bir Türkiye planına hizmet ediyor ne yazık ki...
Planlı, hesaplı-kitaplı, durdurak bilmeyen, öfkesini- etkisini arttıran, hedefini iyice genişleten ve pervasızlığı gün geçtikçe büyüyen topyekün kuşatma bu olsa gerek...
Çünkü kimsenin engel olamadığı, ne yazık ki durduramadığı ve de cesaretle üzerine giderek bir türlü dağıtamadığı, etkisiz hale getiremediği bir karanlık kuşatmadır, almış başını gidiyor...
Herkes farkında; Kimse çembere alınmış bireysel çığlıkların ve kelepçe takılmış öfkelerin cılız tepkileri dışında bir şey yapamıyor ve giderek büyük bir karabasana dönüşen toplumsal yılgınlık da ne yazık ki dağıtılamıyor!..
Oysa her yerden, her köşeden, her merkezden; herkese, millete ve de memlekete yönelik bir düzenli kıstırma planı öylesine vahim boyutlarda büyüyor ki, vay gidişatın haline vay!..
Üstelik sinsi halde yürütülen bu kuşatma, bürokrasiden medyaya, iş dünyasından siyasete kadar herkesimi yalnızca susturmuyor, adeta "teslim" alırcasına etkisiz hale de getiriyor ki, "demokrasi ve özgürlük"ler açısından en vahimi de bu olsa gerek...
Alın işte size; tasfiye edilen gazeteciler-yazarlar, kapatılan gazeteler, internet siteleri, üniversitelerden atılan bilim insanları, ambargo konularak bir köşeye atılan sanatçılar ve istifaya zorlanan, sindirilen siyasetçiler vs.
Tüm bunları sıralayınca akla gelen tek reçete nereye kayboldu acaba?.. Hani var ya, "demokrasi ve özgürlük" denilen...
Pehhhh!.. Kanadından vurulmuş birer yaralı kuştur artık o tanımlamaların gerçek adları ve bu gidişat da gösteriyor ki, belki esamesi bile okunamayacak bunların bir süre sonra!..
***
Üç dakikalık muhalefet!..
Eminim bu kadar laftan sonra kimi okurlar sözü Doğan Medya'nın satışına getireceğimi düşünmüştür hemen...
Oysa o devasa satış, daha önce siyaset baskısıyla dayatılan bir teslimiyetin sonu olduğu için ve de medya zaten neredeyse yüzde 80 oranında yandaşlaştırılarak susturulduğu için, konu tek başına gazetecilik "Hürriyet"i değil aslında...
Hiç kuşkunuz olmasın; daha önce kendisi gittiği için, gazetesi de kalmayacak bu gidişle hürriyetin!!! Baksanıza, "eşitlik, özgürlük ve adalet" isteğini masum çizgilerle dışa vurmaya çalışan karikatürler bile sansürlenmeye başladı "amiral gemisi"nde!!!
Velakin; her konuda olduğu gibi özgürlük ve demokrasi meselelerinde de dünya ülkelerinin tam tersi bir istikamete doğru hızla yol alıyor Türkiye... Hiç kuşkunuz olmasın, sonu ne yazık ki karanlık bir uçurum olan, bir şaşkın istikamettir bu!..
Evet; hissetmeyen kaldı mı acaba, aydınların, medyanın, sanatçıların ve en önemlisi de kitlelerin, siyaset-yandaş tezgahında, "olağanüstü hal" baskısıyla sindirilmesinin azabını yaşıyor bu ülke...
Ve medyadan, üniversitelerden, iş dünyasından, bürokrasiden sonra, zaten dokunulmazlığı kaldırılarak başında "Demokles'in Kılıcı"yla dolaşmaya zorlanan siyaset de susturuldu önceki gün!..
Zaten etkisiz halde, kör topal yürüyen, üstelik zindanlara atılan muhalif siyasetin TBMM çatısı altında dayak, küfür, hakaret ve tehdit yağmuru altında sindirilmesi yetmemiş gibi şimdi de vekillerin "konuşma sürelerine kısıtlama" getirilmiş...
Yazının başından itibaren sıralanan o kadar laf işte bu yüzdendi; Muhalefetin sesini kısmak için iktidarın getirdiği öneri TBMM Genel Kurulu'nda AKP ve MHP'nin oylarıyla önceki gün kabul edildi...
Uluslararası sözleşmelerde 20 dakika olan konuşma sürelerinin beş dakikaya ve on dakikalık konuşma süresinin de "üç" dakikaya indirilmesi kararlaştırıldı...
CHP ile HDP salonu terk etmiş ama bırakın Meclis içtüzüğünü; demokrasi ve düşünce özgürlüğüne aykırı olan bu sansür-ambargo müdahalesinden geriye artık tek soru kalmıştır;
Zaten yandaş medya ve bürokrasi baskısının yanısıra olağanüstü hal gibi uygulamalarla da zapturapt altına alınmaya çalışılan toplum, "milletin kürsüsü"nde bile sesi kısılmış bir muhalefet tarafından nasıl korunacak acaba?..
Yani; prangalı hale getirilen memleketin son nefesi olan muhalefet Meclis'te bile konuşamayacaksa, nereye varacak bu milletin sonu?.. Gidişat kötüden de beterdir vesselam!..
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac