BUNU YAZMAK GEREK
RTÜK artık tadını kaçırdı
Biliyorsunuz RTÜK son zamanlarda pek uğraşır oldu benimle.
Aslında asıl hedef ben değilim tabii.
Amaç şu sıralar gerçekleri dile getirdiği için en çok izlenen kanal haline gelen Tele1’i susturmak.
Bunun için olur olmadık konularda cezalar yağdırıyorlar.
Yayın karartma ve yerine dini içerikli belgesel koyma cezaları çok da önemli değil.
İzleyici durumu biliyor ve bir-iki gün izleyemese de ardından daha da geniş katılımlarla izlemeye devam ediyor.
Tele1’e yönelik asıl ceza, korkunç para cezaları.
Önce benim üzerimden 120 bin liralık ceza verdiler.
Sonra buna 100 bin lira eklendi.
Şimdi yine büyük bir para cezası gündemde, sadece kararı öğrenemedik henüz.
Bunda amaç; kıt olanaklarla ve fedakarca yayınını sürdüren Tele1’i, maddi nedenle yayın yapamaz hale getirmek.
Burada çok can sıkıcı olan, tüm bu cezaları yağdırırken, asgari mantıklı gerekçe bile bulma zahmetine girmemeleri.
Geçen hafta, “Hiçbirimiz güvende değiliz artık, istedikleri gerekçeyi bulabiliyorlar” diye yazmıştım.
RTÜK de böyle yapıyor, mantıklı gerekçeye bile gerek görmüyor.
İlk ceza, uzaktan eğitime türbanlı öğretmenle başlanmasını eleştirmem üzerine, “ayırımcılık yaptığım, Müslümanlığa dil uzattığım” gerekçesi üzerinden gelmişti.
Defalarca anlattım, tınmadılar bile. Mahkeme kararındaki müthiş karşı oy yazısını da görmezden geldiler.
Ardından yine saçma sapan, “Bu adam şehitlerle alay ediyor, dinimizi küçük düşürüyor” gibi akıl mantık dışı bir gerekçe buldular.
Oysa eleştirdiğim, Diyanet İşleri Başkanı’nın “hükmen şehitlik” sözüydü. Dedim ki, “Şehitlik çok kutsal bir makam, bu kadar sulandırmayın.”
Şimdi gelen ise tam evlere şenlik bir gerekçe.
Gece yarısı görevden alınan Ulaştırma Bakanı’nın yerine atanan yeni bakanın, yemin etmeden göreve başladığını söylemişim.
Yalan habermiş bu ve ağır para cezası gerektiriyormuş.
Ellerindeki kanıt da ne biliyor musunuz? Yandaş tetikçi medyanın mal bulmuş gibi yazdığı bir haber.
Şöyle demiş tetikçi gazete internet sayfasında: “TELE1’de yayınlanan Gün Başlıyor programında, hükümet karşıtı açıklamalarda bulunan CHP yandaşı Can Ataklı, bir skandala daha imza attı..
Ataklı, ‘O adam, yeni gelen yemin etti mi mesela? Anayasa’nın hükmü bu. Yemin etmeden göreve başlayamaz, imza atamaz. Şu ana kadar gazetelerde ve internette görmedim yemin ettiğine dair bir şey. Dün Meclis açıktı. Meclis Genel Kurulu’na gidip yemin etmesi lazımdı. Bakanlar gidip orada yemin ediyorlar. Ama saraya çıktı belki de Tayyip Erdoğan’a demiştir belki, ‘Valla reisim iyi çalışacağım’ dediyse yemin etti. Tamam demiş olabilirler’ ifadelerini kullandı.”
Dikkat ediyorsanız, bana yönelik suçlama bu haberin içinde çürütülüyor.
Çünkü RTÜK diyor ki, “Can Ataklı yalan söyledi. Bakanın yemin etmediğini söyledi.”
Tetikçi gazetenin haberinde sözlerim var, soruyorum, “Bu adam yemin etti mi?” diye.
Şimdi merak edene kronolojik olarak yazayım.
Eski bakan, 27 Mart gece yarısı görevden azledildi, yerine yenisi atandı.
Yeni bakan, 28 Mart günü öğle üzeri görevi devraldı.
Bu bakan, görevi devraldıktan üç gün sonra 31 Mart saat 17.10’da Meclis’e giderek yemin etti.
Bundan tam 14 saat sonra Tele1’de yayına çıktım.
Laf, görevden alınan bakana geldi bir haber nedeniyle ve ben de sordum; “Bu adam yemin etti mi? Şu ana kadar hiçbir yerde görmedim, hiçbir yerde haber olmamış” dedim.
Eee; ne var bunda?
O bakanın yemin ettiği hiç haber olmamış. Ben de “Etmedi” demiyorum, “Etti mi?” diyorum.
Bugün, Tele1’deki yayında o yemin törenini veririm olur biter.
Bunun nesi skandal, nesi yalan, nesi ağır para cezası gerektiriyor?
RTÜK’ün amacı çok belli olmuyor mu?
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
Engellemelere rağmen bir şeyler yapmak önemli
Kazım Bilgen’i, 2015 seçimleri sırasında tanımıştım.
CHP’den ön seçime girmişti.
Koskoca bir otobüsü vardı, kampanyayı bu otobüsle yürütüyordu.
İlk anda biraz antipatik gelmişti bu durum. Pek çok aday, oradan oraya gitmek için araba bulamazken, bir kişinin koca otobüsle gezmesi, sanki haksız rekabet gibiydi.
Sonra tanışınca anladım ki Kazım Bilgen son derece idealist bir iş insanı, hayli zengin biri.
Zenginliğini avantaja çevirmek için uğraşmıyor.
Tam tersine, diğer aday adaylarına karşı çok saygılı, iyi niyetli, öyle ki bazı yerlerde, diğer adaylar rahatsız olmasın diye otobüsünü sokak aralarına saklıyor.
KARINCA KARARINCA: Bu otobüs, Adalet Yürüyüşü’nün de simgesiydi. Şimdi Anadolu yollarında karınca kararınca ihtiyaç sahiplerinin hizmetine koşuyor. Bilgen izin alabildiği ölçüde Anadolu’yu geziyor.
İşte bu Kazım Bilgen, yine o kırmızı otobüsüyle yollarda.
Bu kez kendi parasıyla aldığı gıda kolilerini ihtiyaç sahiplerine dağıtmaya çalışıyor.
Tıpkı CHP’li belediyelerin uğradığı gibi engellerle boğuşuyor.
Valilikler, kaymakamlıklar izin vermiyorlar otobüsün dolaşmasına.
Ama Bilgen yılmıyor, bir yolunu bulup otobüsünü Anadolu yollarına sürüyor.
YOLA ÇIKARKEN ZİYARET ETTİM: Kazım Bilgen’i geçen hafta yola çıkmadan önce otobüsüne binerken ziyaret ettim. Bilgen, otobüsünün tüm koltuklarını kolilerle dolduruyor. Bunları gittiği yerlerdeki CHP örgütlerine teslim ediyor.
1 Mayıs’ta Anadolu’nun bir köşesindeydi yine.
Otobüsünün koltuklarını, koridorlarını, bagajını dolduruyor, kolilerle gidiyor CHP örgütlerine, dağıtılmasını sağlıyor hepsinin.
Her seferinde şaşırtıyor Kazım Bilgen beni ve hep umutlandırıyor.
AÇIKLAMA
Digitürk, isteyenin faturasını erteliyormuş
Geçen hafta, maçlar oynanmadığı için kulüplere para ödemeyen Digitürk’ün spor kanalı abonelerinden tahsilata devam ettiğini yazmıştım.
Bunun üzerine Digitürk yetkilileri aradılar.
Dediler ki, “Haklısınız, evet tahsilat devam ediyor. Ama arzu eden aboneler başvururlarsa iki ay erteleme yapılıyor.”
İyi de ben bunu nereden bileyim?
Digitürk yetkilileri, “Bunu SMS mesajı ile abonelere duyurduk, bazı gazete ve internet siteleri yazdı, resmi internet sayfamızda da var” cevabını verdiler.
Kaçış yok yani.
“Peki” dedim olanca sakinlikle, “Madem böyle bir sistemle erteleme mümkün, maçlar oynanmadığı sürece bunu niye herkese otomatik uygulamıyorsunuz da aboneleri zora sokuyorsunuz?”
Spor kanallarında eski maçların yayını devam ediyormuş.
Digitürk yetkilisine verdiği bilgilerden sonra şunu söyledim; “Teknik olarak haklı olabilirsiniz. Gerçi ne kadar haklı olduğunuzu düşünürseniz düşünün, korona geçtikten sonra tüketici dernekleri hakkınızda dava açabilir. Ama size 40 yıllık tecrübe ile şunu söyleyeyim. Böyle yapmayın. İtibarınız zedelenir. Bir şirketin itibarı her şeyidir. Bir kere gitti mi geri gelmesi çok zordur. Tabii Katarlılar bunu umursar mı onu da bilemem.”
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Biliyor musunuz; yardım ettiğimiz Amerika’daki 6 şirket, hepimizi satın alabiliyor
İktidar, tamamen seçim propagandasında malzeme olarak kullanabilmek için dünyanın her yerine yardımlar gönderiyor.
Aslına bakarsanız tam bir “Ayranı yok içmeye” durumu söz konusu.
Erdoğan’ın hesabı bence şu; Bu yardımlara elbette gittiği ülkelerden teşekkür gelecektir. Geliyor da. Ama önemli olan, bunu iç politikada kullanmak. Çoğu yardıma muhtaç hale getirilmiş yoksul seçmenler, mantıksız bir milliyetçiliğin ve böbürlenmenin esiri haline getirilebilir kolaylıkla. Erdoğan, “Öyle bir gönlü yüce ülkeyiz ki, sadece kendimize değil, dünyaya da yettik” diyecektir seçimlerde ve buna inanan milyonlar olacaktır.
Aklı başında insanlar ne kadar, “Nedir bu yardımlar, bu millete yapılmayan niye başkalarına yapılıyor?” dese de yoksulları inandırmak pek mümkün olmaz.
Aynı şekilde, Amerika’ya koca bir uçak yardım gittiği gün, Amerika’nın PYD’ye aynı büyüklükteki bir uçakla aynı yardımları göndermesi de bu kesimi etkilemez.
Gelin hepsi Amerikan şirketi olan 6 dünya devinin banka hesaplarında duran paralara bakalım;
Apple: 192.8 milyar dolar (Bir trilyon 350 milyar TL)
Microsoft: 137.6 milyar dolar (Dokuz yüz altmış üç milyar TL)
Google: 117.2 milyar dolar (Sekiz yüz yirmi milyar TL)
Facebook: 60.3 milyar dolar (Dört yüz yirmi iki milyar TL)
Amazon: 49.3 milyar dolar (Üç yüz kırk beş milyar TL)
Toplam: 557.2 milyar dolar (Üç trilyon dokuz yüz milyar TL)
Buna karşı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kasasındaki net rezerv sadece 25.2 milyar dolar.
Milletin rızkını, sırf hava olsun diye işte bu Amerika’ya gönderiyorlar.
https://twitter.com/can_atakli_