MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Sabırlar taştığına göre artık bir şeyler yapılacak demektir…
Bu köşede dün yazdığım yazıda, “Bırakın artık boş laf etmeyi gereği neyse yerine getirin” demiştim.
Suriye’de “güdümlü füze” saldırısı sonucu iki özel harekât polisimiz şehit olmuş üç polisimiz de yaralanmıştı.
Bu elbette ilk değildi ama hepimizin sabrı da taşıyor artık.
Bir hiç uğruna yabancı topraklara gönderilen evlatlarımızın birer birer tabutlarda dönmesini içimize sindirmemiz kolay değil.
Türkiye’nin aklı başında insanları ısrarla, “Ne işimiz var İdlib’te, ne işimiz var Libya’da, ne işimiz var Afganistan’da?” diye soruyor.
Cevap yok…
Bunun yerine İktidar kimsenin anlamadığı bir “burada olmazsak ülkemizin güvenliği tehlikeye girer” söylemi ile kendini koruyor.
Buna karşı Mare’deki saldırıdan sonra ilginç bir gelişme yaşadık.
AKP Genel Başkanı ilk kez “sabrının taştığını” söyledi.
AKP Genel Başkanı aynen şunu söyledi:
“Suriye’den ülkemize yönelik terör saldırılarının kaynağı mahiyetindeki kimi yerler konusunda artık tahammülümüz kalmamıştır. Buralardan kaynaklanan tehditleri ya oralarda etkin olan güçlerle birlikte ya da kendi imkanlarımızla bertaraf etmekte kararlıyız. Polislerimize yönelik son saldırı ve topraklarımızı hedef alan tacizler artık bardağı taşırmıştır. En kısa sürede bu sorunların çözümü için gereken adımları atacağız.”
Bakalım ne yapacak?
Sabrımızın taşmasının cevabı nasıl olacak?
Gerçi bu sözlerin ilk karşılığı dolardaki artış oldu.
Amerikan Doları tarihimizdeki en yüksek seviyesine çıktı.
Bu yazıyı yazdığım sırada dolar bankalar arasında 9 lira 0075 TL’den işlem görüyordu.
Son zamanlarda Erdoğan ne zaman “nasıl adım atacağını” söylese ekonomi sarsılıyor zaten.
Bu da insanı ister istemez huylandırıyor…
Çünkü doların her yükseliş ve bir parça düşüşünde olağanüstü miktarlarda paranın el değiştirdiğini ve birilerini çok büyük kazançlar sağladığını görüyoruz.
Ekonomide durum öyle olsa da bakalım “sabrın taşmasının” diğer alanlardaki yansıması nasıl olacak?
Saray medyasından anladığım kadarıyla bir askeri operasyon bekleniyor.
İyi de nereye?
Karşımızda, iktidarın PKK’nın uzantısı dediği ve terör örgütü olarak sunduğu PYD var.
Yaklaşık 150 bin kişiden oluşan silahlı grup bu.
Sınırımıza da çok yakın yerlerde konuşlanmış turumdalar.
Beklenti PYD’nin üzerine yürünmesi.
Ancak sorun şu ki PYD’nin arkasında Amerika var.
Hatta arkasında değil de yanı başında.
Türk ordusu operasyon yaptığı an Amerika’yı da vurmak zorunda.
Amerika kaç yıldır PYD’ye silah ve mühimmat yığıyor.
AKP Genel Başkan’ı ise sadece “Sabrımızı taşırmayın” diyor ve kılını bile kıpırdatamıyordu.
Bu sefer “Sabrımızı taşırmayın” yerine “Sabrımız taştı” dedi.
O halde buyurun.
Ama göreceksiniz yine beklenen olmayacak.
Ama başka bir yerden, örneğin artık boşalmış olan Kandil’i bombalayarak, ya da Sincar’da kısmi bir operasyon yaparak durumu kurtarabilirler.
Yani milletin gazını alacak bir “kahramanlık destanı” yazmak istiyorlar.
Haydi hayırlısı…
ÇOK GÜLDÜM
De ki savcılığa belge verdiler ne olacak ki?
Sarayın propaganda işlerine bakan danışmanı Fahrettin Altun savcılara çağrıda bulunmuş.
Kemal Kılıçdaroğlu, sonra da Meral Akşener, “siyasi suikastlar olabilir” türü açıklamalar yaptılar ya, işte Altun da bunu kastederek “inceleme yapın” demiş.
Altun ülkede korku iklimi oluşturmak istendiğini ileri sürerek şu çağrıda bulunmuş: “Savcılar harekete geçsin, iddia sahipleri belgelerini versinler.”
Tamam.
Muhalefet ellerinde böyle bir bilgi belge varsa bunları götürüp savcılara versin.
Sonra?
Sonrası olacak mı?
Savcılar belgeleri kayda değer bulacak mı?
Orada ileri sürülenler ucu kime kadar gidiyorsa soruşturup ortaya çıkarabilecekler mi?
Bu belgelerle ilgili bir işlem yapmadan önce “yukarıya” sormayacaklar mı, sormadan harekete geçebilmeleri mümkün mü?
Her şey “laf olsun torba dolsun” örneğindeki gibi yapılıyor aslında.
Milletin bir bölümü bunlara kandıktan sonra sorun kalmıyor zaten.
BUNU YAZMAK GEREK
Aslı öğretmen şimdi Tire’de ve yine yardım bekliyor
Yıllar önce, Manisa’da görev yapan Aslı (Topak) öğretmenden bir mektup almıştım.
Öğretmenlik yaptığı köy okulunun yanındaki harap binayı bir kütüphane, laboratuvar ve atölyeye çevirmek istediğini ancak hem tamirat için yeterli parayı hem de kitap bulmakta zorlandığını söylüyordu.
Aslı öğretmen ayrıca çocukların kırtasiye gereksinimlerinin de çok yetersiz olduğunu belirtmişti.
Ben de bunu köşemde dile getirmiş ve bu öğretmene destek olunmasını istemiştim.
Aslı öğretmen bir süre sonra bir teşekkür mektubu yazmıştı.
Ayrıca okuldaki bütün öğrenciler de birer cümle eklemişlerdi bu mektuba.
Çünkü hayalindeki kütüphane, laboratuvar ve atölyeyi bu sayede kurmuş, öğrencilerin kırtasiye gereksinimleri de büyük ölçüde karşılanmıştı.
Aslı öğretmen şimdi İzmir’in Tire ilçesinde Özel Eğitim Uygulama Okulu’nda görev yapıyormuş.
Bu kez bağışlarla bir spor salonu yaptırmış.
Ancak salon boş.
Çünkü malzeme ve ekipman alacak kadar yeterli olmamış bağışlar.
Yani?
Aslı öğretmene yine destek olmalıyız.
Rica ediyorum.
NOT; Aslı Topak’a ulaşmak isteyenler [email protected] adresine mail atabilir.
BUNU YAZMAK GEREK
Kuru sıkı söz verilmiyor ama aradan 4 yıl geçince ne denmesini bekliyorlar?
Ne zamandır 3600 gösterge konusu tartışılıyor.
En son CHP Genel Başkanı, “3600 göstergeyi söke söke çıkarttıracağım” dedi.
Erdoğan bu tür sözlere çok bozuluyor.
Çünkü belli ki bunların kendi siyasi kariyerine çizik attığını düşünüyor.
Muhalefetin kendi elindeki bir kozu sahiplenmesine de ayrıca kızıyor.
Bu nedenle önceki gün Kılıçdaroğlu’na cevap verdi.
Şunu söyledi: “Öğretmenlerimizi de kapsayan 3600 ek gösterge meselesini önümüzdeki yılın sonuna kadar çözüme kavuşturmayı planlıyoruz. Ana muhalefetin başındaki zat ‘Bu sözü ben verdim’ falan diyor… Sen neyin sözünü verdin? Bu iş bizim işimiz. Biz kuru kuruya söz vermeyiz yaparız. En önemli özelliğimiz bu.”
Çok güzel…
AKP Genel Başkanı “kuru sıkıya pabuç bırakmadığını” tekrarladı yine.
İyi de 3600 gösterge sözü yeni değil.
Erdoğan bunu 2018 seçim vaadi olarak söylemişti.
Aradan geçti tam üç yıl.
Haydi teknik ayrıntılar, kapsama alınacakların saptanması, bunların maliyeti, hesapların yapılması bir yıl sürsün, geri kalan iki yılda ne yapıldı?
Kuru sıkı atmıyorlar besbelli, hiç atmıyorlar.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Ne alaka yani şimdi Tamer Karadağlı?
İlk başta, “Olur böyle şeyler, fazla büyütmemek gerek” demiştim.
Tamer Karadağlı kendini “Çocuklar duymasın” dizisindeki rolüne kaptırmıştı belki de.
Bir ödül töreninde üstelik en iyi kadın oyuncu ödülünü alan sanatçıya “Taş fırın erkekliği” yapmaya kalkmıştı.
O kadın oyuncu da zarif biçimde davranmış, sonra da konuşmasını bitirmişti.
Ancak sonrası çok kötü geldi.
Geleceğini sarayın kendisine sağlayacağı olanaklara bağlamış Tamer Karadağlı galiba.
Saraya şirin gözükmek, başının okşanmasını sağlamak için akıl almaz çirkinlikte bir oyuna kaptırdı kendini.
Taş fırın erkekliğini falan geçti bu çirkinliği.
Yaptığı kabalığı örtmek için kendini iktidarın kollarına atıp “Ama o kadın var ya, Demirtaş’ın serbest bırakılmasını istemişti” dedi.
De ki istedi?
Konuyla alakası ne?
Sahnede kabalaştığı kadın oyuncu ödül konuşmasında mı “Demirtaş’a özgürlük” dedi?
Geçmişte böyle bir twit atmış, hepsi bu.
Ancak kifayetsiz muhteris olduğu anlaşılan Tamer Karadağlı, iktidardan kendisine gelen desteklerin şehvetine kapılarak saçmalığın şahikasına erişti.
Tamar Karadağlı’ya şunu söylemek isterim: Sahnedeki hareketiniz çok kabaydı. Ama aldığınız cevap üzerine sanatçı kıvraklığı ile durumu kurtarmıştınız aslında. Sonra birden size AKP’lilerden destek gelmeye başladı. Neden olduğunu hiç düşündünüz mü? Bahçeli sizi neden arayıp da iftihar ettiğini söyledi, hiç nedenini sorguladınız mı? Farkında mısınız bilemem ama AKP’nin herkesi kutuplaştırma sofrasının bir anda yenilip yutulacak mezesi haline düşürdünüz kendinizi. Utanır mısınız bundan yoksa kendinize bir çıkar sağlayacağınızı, örneğin TRT’den bir dizi kapacağınızı mı düşünürsünüz bilemem tabii.”
https://twitter.com/can_atakli_