Bİ SORALIM BAKALIIM

Saray ahalisinin maaşları ne kadar?

Sarayın ekonomik krizden haberi var mı?

Normalde var olması gerekiyor.

Ancak bazen kuşkuya düşüyorum, çünkü başta Erdoğan olmak üzere sarayda yaşayanların bazı söylemleri sanki dünyanın hiç farkında değillermiş gibi geliyor insana.

Ekonomik krizin uydurma olduğunu söylüyor örneğin bir bakan.

Bir bakan, Amerika ve Avrupa ülkelerinde “görülmemiş bir enflasyon yaşandığını” anlatıyor ve sanki “Şükredin halinize” diyor hepimize.

Ekonomi ile ilgili kurmaylar döviz ve faizde denge oluştuğunu dış borçların ise kontrol altında olduğunu söyleyebiliyor.

En baştaki isim olan Erdoğan ise ekonomik sıkıntıdan yakınan milletvekillerine “Hiç sanmıyorum öyle olduğunu” diye karşılık veriyor.

Oysa sarayın dışındaki dünya çok farklı.

Ekmek 5 lira oldu, daha ne diyeyim ki.

Böyle bir ortamda AKP genel başkanı Meclis’ten maaşına zam istemiş.

Aldığı maaş yetmemiş anlaşılan.

Gerçi Erdoğan elbette maaşıyla yaşamıyor.

Her şeyi devlet tarafından karşılanıyor. Aldığı maaş kullandığı uçaklardan birinin motorunun çalıştırılmasına bile yetmez orası da ayrı.

Öğrendiğimize göre Erdoğan maaşına yüzde 40.4 oranında zam yapılması için Meclis’ten ek bütçe talep etmiş.

En son zammını ocak ayında alan Erdoğan bu ek bütçenin de verilmesi halinde, ki meclisin buna karşı çıkacak hali yok, artık 141 bin 453 lira maaş alacak.

Cumhurbaşkanıdır, her maaşı alır; ne diyeyim artık, ama benim aklıma saray ahalisinin maaşları takılıyor.

Öncelikle şunu söyleyeyim; şu anda Cumhurbaşkanının kaç tane baş danışmanı olduğu bilinmiyor.

Daha doğrusu bunun bir kaydı yok.

Başdanışmanlar diye arama yaptığınızda karşınıza Demirel’in cumhurbaşkanlığından bu yana başdanışmanlık yapanların listesi çıkıyor.

Bunların hangisi Erdoğan tarafından atandı, hangileri diğer cumhurbaşkanlarının başdanışmanıydı ayırmak zor.

Bunların dışında çeşitli kurullar var sarayda Erdoğan’a hizmet veren.

Bunlara ne kadar ücret ödendiği bilgisi de hiç yok.

Elimizde sadece cumhurbaşkanlığı personel durumunu düzenleyen yönetmeliğin 35’inci maddesi var.

Bu madde aynen şöyle;

MADDE 35- (1) Kurulların giderleri için her yıl Cumhurbaşkanlığı bütçesine yeterli ödenek konulur.

(2) Cumhurbaşkanlığına bağlı kurulların üyelerine, (100.000) gösterge rakamının memur maaş katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda her ay ek ödeme yapılabilir. Bu ek ödeme, yapılacak işin niteliği, çalışma süresi ve üstlenilen görev dikkate alınarak her bir üye için farklı tutarlar belirlenebilir. Bu ödemeler hakkında aylıklara ilişkin hükümler uygulanır ve damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaz. Bu ödeme, ilgili mevzuatı uyarınca ödenmekte olan zam, tazminat, ödenek, döner sermaye ödemesi, ikramiye, ücret ve her ne ad altında olursa olsun yapılan benzeri ödemelerin hesabında dikkate alınmaz.

Yani; BİR: Kaç başdanışman var bilinmiyor. İKİ: Bu kişiler ne kadar maaş alır bilinmiyor. ÜÇ: Her başdanışmanın ücreti farklı olabiliyor. DÖRT: Bu başdanışmanlar asla vergi ödemiyor. BEŞ: Başdanışmanlar birden fazla yerden maaş alabiliyor.

BAŞIMDAN GEÇENLER

Ne bitmek bilmeyen İSKİ inşaatıymış bu?

Bir yılı aşkın bir süre önce 22 Nisan 2021’de bu köşede “İSKİ’nin kanalizasyon tünellerini gezdim” başlıklı bir yazı yazmıştım.

Beylerbeyi’nin tam ortasında, otopark olarak kullanılan alanda bir kazı yapıyordu İSKİ ve inşaat bir türlü bitmiyordu.

Ben köşemde bunu dile getirip “Ne zaman bitecek bu çile?” diye sorunca İSKİ genel müdürü Raif Mermutlu aramış ve beni inşaatı yerinde görmem için davet etmişti.

Yeraltında uzun bir gezi yapmıştık, genel müdür Temmuz ayının sonundaki kurban bayramında inşaatın tamamlanacağını ve atık su sorunun ortadan kalkacağını söylemişti.

Sonra Kurban Bayramı geldi geçti.

Ağustos ayının sonunda konuyu bir kere daha dile getirdim.

Ancak daha önce yazımı okur okumaz bilgi vermek gereği duyan İSKİ Genel Müdürü bu kez hiç oralı bile olmadı. Sonra iki kez daha yazdım, yine tınmadı.

Muhtemelen beni bir düşman gibi gören üst yönetimden fırça yemişti “Ne işin var bizi eleştiren bu adamla?” denmişti kendisine.

Aradan bir yıl geçti. Yeni Kurban Bayramı geldi çattı.

Ama inşaat hâlâ sürüyor, bitecek gibi de değil.

Neden? Bilmiyoruz. Sadece çere esnafı en az 10 müteahhit değiştiğini söylüyor, artık ne oluyorsa gelen bir süre sonra işi bırakıp gidiyormuş.

Açıp soracağım İSKİ Genel Müdürü’ne de ama nasıl olsa korkudan telefona bile çıkmayacak.

Belki biri kendisine bu yazıyı okur.

Beylerbeyi’nde bitmeyen İSKİ inşaatı…

O halde halkın tepkisini yazayım; Beylerbeyi esnafı çok dertli ve öfkeli. Trafik aksıyor, dükkanlar gürültü toz ve dumanla baş edemiyor, “Tıpkı 1994’teki gibi İSKİ yüzünden verdiğimiz oyları geri çekeceğiz” diyor.

Bu bilgi İSKİ müdürünü telaşlandırır mı?

Sanmıyorum, sevinir bile, ne de olsa Erdoğan’ın en has bürokratlarından biri, yeni yönetim CHP içinden daha iyi birini bulamıyor nedense.

YENİ ÖĞRENDİM

Ataköy halkı son kalan yeşilliği için yine ayakta

Ataköy bir dönem İstanbul’un “modern şehircilik” açısından en önemli semtiydi.

Bölge imara açılırken her şey medeni ölçülerde ele alınmış ve inşaatlar buna göre yapılmıştı.

Sonra AKP iktidara geldi.

Modern şehircilikmiş, çevreymiş, insanca yaşamakmış her şey bir kenara atıldı.

Sahil, kıyı kanununa rağmen adeta Çin Seddi gibi dev binalarla kapatıldı.

Arada nefes alınacak son bir boş yeşil bir alan kalmıştı.

AKP orayı da “Yeşile hayır, betona evet” mantığı ile imara açtı.

Ataköy halkı da yeniden ayağa kalktı, burayı kurtarmaya çalışıyor.

Ama inşaatı yapacak olan şirket de boş durmuyor.

Bu alanı kurtarmak isteyenlerin “halk olmadığını” iddia ederek kamuoyunun yanlış yönlendirildiğini ileri sürüyor.

Artık böyle oldu her şey.

Doğaya hiç saygısı olmayan, her karış toprağı üzerinden rant sağlanacak bir mal gibi görenler durmak bilmeyen iştahlarıyla ne yasa ne hukuk dinliyor.

Ataköy halkı ne yazık ki daha önce sahile örülen dev duvarları engelleyememişti.

Bu kez böyle olmamalı.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Çekinme nedir hiç bilmiyorlar

Atalarımız “Minareyi çalan kılıfına uydurur” demişler.

“İş bilenin kılıç kuşananın” diye de sözümüz var.

Ama bunlar aslında olumsuz durumları yansıtır.

Daha doğrusu olumsuz bir işi gölgelemek, mazur göstermek amacını taşır.

İktidar sahiplerinin kendi çıkarları doğrultusunda haksızlık yapmaları, hak hukuk tanımamaları sadece bugünün sorunu değil.

Tarih boyunca yaşadı insanlık bu tür kötülükleri.

Ancak iktidar sahipleri çoğu kez yaptıklarının aslında haksız hukuksuz olduğunu bilir ve bunu da gizlemeye çalışır.

Bu iktidar artık o kadar güçlendi ve zehirlendi ki artık yapılan haksızlıkları gizlemek ihtiyacı bile duymuyor.

Hiçbir şeyden çekinmiyorlar, tam bir güç şımarıklığına kapılmış hale “Bize ne olur ki” duygusu içindeler.

Hatta bunu kendilerinden olmayanlara karşı çok görünür bir baskı aracı olarak kullanmayı ve göstererek dehşet yaratmayı tercih ediyorlar.

Hakimler ve savcılar kararnamesinde bu çok açık biçimde görüldü.

Biri Kaşıkçı davasının Suudi Arabistan’a devredilmesine, diğeri de Gezi davasındaki çok ağır cezalara muhalefet şerhi koyan iki hakim İstanbul’dan sürüldü.

Öyle bir hale geldiler ki “Yahu bu kadar da göstere göstere yapılır mı bu?” denmesine bile aldırmıyorlar.

Ama yaptıkları her şey yol olur ve günün birinde kendilerine döner.

Bunu hiç mi düşünmezler.

Dün YouTube sohbetim için kabus günüydü. Yayını üzerinden yaptığımız Streamyard, dünya çapında kısa süreliğine bir çöküş yaşadı. O da tam benim yayına girdiğim saate denk geldi. Ardından farklı bir sistemden yayın yapmak isterken, bu kez de konuşma öncesi bütün diyaloglar, koşuşturmalar yayına yansıdı. Önce hemen kaldırmayı düşündüm sonra baktım ki birçok izleyici “Ne kadar doğal olmuş, kamera önünde de arkasında da aynısınız, harika bir şey bu” deyince hiç kesmeden devam ettim. İzlerseniz sanıyorum sizin de çok ilginizi çekecek ve beğeninizi kazanacak.

https://twitter.com/can_atakli_