ŞİDDETİN "KOPYA" HALİ ve ÇİFT TARAFLI İHANET!..
Şiddetin bilinçaltına taarruzu için her şey yapılıyor bu ülkede...
Öfkeden çok daha hızlı bir gaflet ve dalaletle, hatta hıyanetle öfke saçılıyor bu topraklara...
İnsanlığın bilincine yönelik iğrenç taarruz ne yazık ki ranta da dönüşüyor bu memlekette!.. Ve şiddetten nemalananlar neye yol açtıklarını bilmeden, hangi acıları yaşattıklarını anlamadan başıboşluğu körüklemeye devam ediyorlar!..
Türkiye; tehdit, baskı, cinayet, kaos, keşmekeş içinde, "pompalı" tetikçilerin sokaklarda cirit attığı ve kadınların pervasızca katledildiği bir süreçte ne yazık ki her açıdan Kurtlar Vadisi oluverdi!!!
Üstelik bu sinsi ve kirli öfke sarmalının, medyanın en yaygın alanlarında dışa vurulması ve zihnin derinliklerinde pazarlanması, şiddetin manşete çıkarılmasından çok daha vahim sonuçlar yaratıyor!..
Çocukları evlerde-okullarda karanlık girdaplara çeken, şiddete sürükleyen hatta cinayete-intihara yönlendiren bilgisayar oyunları ve internet kafelerdeki başıboşluklar bir yana, şiddeti neredeyse legal ve çekici hale getiren sorumsuz anlayışın en çok sergilendiği alan ne yazık ki medya...
Televizyonlarda artık sürekli kurşun sıkılan, insan öldürülen bomba patlatılan filmler ve yaşamı kurtlar vadisinden ibaret sayan şiddet dolu diziler bir yana, gündüzleri de öfke pompalanıyor ekranlardan... Alkışlara kan karışıyor adeta!!!
Sabah kuşağında kendini cinayet dedektifi (!) sanan televizyon vitrinleri de ne yazık ki şiddeti gözler önüne sermek iddiasıyla, aslında şiddeti örnek gösterdiklerinin farkındalar mı acaba?..
Ve tüm bu gafletin sonuçları; sıradanlaşan saldırılarla, cinayetlerle, intiharlarla ve cinnet vakalarıyla artıyor da artıyor...
Eğitim, gaflet, öfke!..
Son on yılda ruhsatlı silahlarla 25 bin, ruhsatsız silahlarla da 100 binden fazla eylemin gerçekleştirildiği Türkiye'de, bireysel silahlanmanın yarattığı başıboşlukta, öfkenin kölesi olanların yaptıklarına bakalım...
Bir ay önce, İstanbul Bahçelievler'de, bir lise öğrencisi okulda tartıştığı sınıf arkadaşını sokakta yürürken, hem de arkadan "pompa"lıyla ateş ederek katletmedi mi?.. Kimden ve nerelerden esinlendi acaba o küçük çocuk?..
Hele de; Çankaya Üniversitesi'nde, kendisini "kopya" çekerken yakalayan araştırma görevlisini tabancayla vurduktan sonra on yerinden bıçaklayan vahşileşmiş bir figür hangi boşıboşluğu deşifre etti acaba?..
Gencecik bir öğretim üyesinin makamında katledilmesinde çalıştığı kurumun tedbirsizliği olağanüstü biçimde dikkat çekiyor da, nafile!!! Ne tuhaf değil mi, "kopya" yakalanabiliyor o okulda ama "silah" asla!!!
Sormak lazım; "kopya" yüzünden katil olan çocuk, şiddetin kopyasını nereden çekti acaba?..
Araştırma görevlisi Ceren Damar Şenel'in odasında, ne yazık ki "hukuk" öğrencisi olan bir celladın kurbanı olmasından yola çıkarak yazının başında sıralanan asıl meseleye dikkat çekmekte yarar var;
Türkiye nasıl bu hale geldi?.. Son yıllarda bireysel silahlanmayı başıboş bırakan bir devlet anlayışı, lise öğrencisinin pompayla cinayet işlemesinden sonra bir üniversite öğrencisinin hocasını alçakça katletmesinin ve daha dün Avcılar'daki bir ortaokulda, 14 yaşındaki öğrencinin arkadaşı tarafından bıçaklanmasının ardındaki sosyolojik çıkmazları ne zaman sorgulamaya başlayacak?..
Sokakları kurtlar vadisinin kanlı platolarına dönüşen bir ülkenin eğitim kurumlarında yaşanan dehşet verici öyküler yaşamsal bir soruyu da öne çıkartıyor:
Devlet; medyadan siyasete, sosyal yaşamdan eğitime kadar, toplumun zihnine her alanda şiddet pompalanmasının nedenlerini ne zaman araştıracak, önlemlerini ne zaman alacak?..
"Yağlıdere", yağlı kazık!..
Madem toplum, madem sosyolojik vakalar ve madem "ihanet"e dikkat çektik, devam edelim o halde...
Konu bu kez toplumun bilinçaltına yöneltilen şiddet değil, tam aksine bireyin kendi kendine ihaneti ve "rant" uğruna, kendi kendini tuzağa düşürmesi!.. Tüm bunlar artık alışılmış Türkiye hikâyeleri...
Konumuz, ilkokulu bile bitirmemiş Harranlı marabaların telefon üzerinden sürdürdükleri dolandırıcılık zincirleri ve bunlara inanarak milyonlarını çeteye kaptıran kandırılmış zavallılar değil... O kurbanlara dikkat çekmek bile aslında utandırıyor...
Kimler yoktu ki aralarında; askerler, yargı mensupları, "ünlü sanatçı"lar ve bireylere yaşamın tehlikelerini-çıkmazlarını göstermeye çalıştıklarını iddia eden "yaşam koç"ları...
Evet; asıl mesele, neredeyse artık bir toplumsal kangren haline gelen dolandırıcılık vakaları ve bunlara yüz kızartıcı biçimde inanarak, kendi kendilerini arkadan vuranlar!!!
Dün değil miydi "Titan"lar, saadet zincirleri, Çiftlik Bank ve diğer dolandırıcılık şubelerine inanarak, rant hırsının uçuruma yuvarlananların manşetlere çıkması?..
İşte son vaka... Türkiye'de "saadet zinciri" ile kurulan "Çiftlik Bank" olayının ardından, aynı yöntemle kurulan "Tanker Bank" rezaleti de saçılmış ortaya!..
5 yıl önceden başlayarak, hayali tanker alıp hissedarlar adına çalıştıran Mustafa Ç. topladığı 70 milyon lirayla kayıplara karışmış!..
Dolandırıcılar, Giresun'un "Yağlıdere" ilçesinden başlayarak ABD'ye ulaşan faaliyetlerinde, "ilk önce Allah'a sonra da bana güven" diye para toplamışlar saflardan!..
Sözün özü için fazla uzatmaya gerek yok... Devlet belki yazının başında da vurgulandığı gibi, bireye şiddet uygulayanlarla ilgili bazı önlemler alabilir de, bireyin rant hırsı ve kolay para kazanma uyanıklığı yüzünden kendi kendine ihanet etmesiyle ilgili reçeteyi kim yazacak acaba?..
Ne tuhaf değil mi; Yağlıdere, yağlı rant derken, oluvermiş yağlı kazık!.. Kimileri "oh olsun uyanıklara" diyebilir ama yine de geçmiş olsun!!!
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac