Can Dündar’ı, neresinden baksanız 30 yılı aşkın süredir tanırım...
Hayata baktığımız pencere, siyasi düşüncelerimiz farklıdır... Hatta zaman içinde hakkında eleştirel yazılar yazıp, “Mustafa” filmi nedeniyle yerden yere vurduğum da olmuştur...
-Ama Can, sapına kadar gazetecidir...
Habercidir, belgesel denilince akla ilk gelen isimlerdendir... Meslek hayatında bunlar dışında başka hiç bir şeyle uğraşmamıştır bile... Cumhuriyet’in Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ü ise hiç tanımam; hayatta bir kez bile karşılaşmadım, siyasi görüşlerine ise uzak olduğum ortada ama yazılarını televizyondaki konuşmalarını izlerim. İzlerim çünkü bir haberci olarak konuşup, yazdığını düşünürüm...
Bu iki gazeteci, neredeyse 6 ay önce yaptıkları “MİT TIR’ları” haberi nedeniyle, önceki gün saatlerce sorguya çekilip, ardından yine saatlerce bekletildikten sonra tutuklandı... Suçlamaya bakın:
-Devletin güvenliğini tehlikeye atmak, casusluk yapmak ve silahlı örgüte üye olmak!..
Dünyanın en büyük barosu, İstanbul Barosu’nun ’ “pes, bu kadarına pes” feryadını bir kenara not edip önce düşüncemi belirteyim; aynı haber benim önüme gelseydi, en ufak tereddüt göstermeden yayınlardım... Dünyanın neresinde olursa olsun, gazetecilik namusuna sahip her gazete böyle bir haberi manşetinden verirdi...
İşte bu nedenle, sonuna kadar, “her ahval ve şerait altında dahi” Can ve Erdem’in yanında olmaktan şeref duyarım... Bu iki gazeteciyi, böylesine utanç verici bir biçimde tutuklamak, hukukun üstünlüğüne değer veren her ülkede, bırakın tutuklamayı, soruşturma açmayı bile aklına getirmeyeceği bir garabettir. Bu türden tutuklamalar ancak diktatörlük özentisi beyinlerin, Kafka’nın “Dava” romanında anlattığı gibi bir zavallılık örneği olarak tarihe geçer...
-Bir “kapkara örnek” şeklinde ancak dipnot olur!..
Yanaşmaların çılgın sevinci!..
Aslında sürecin başına baktığınız zaman sonucu kolaylıkla okuyabilirdiniz...
Bütün dünyanın bildiği “büyük sır!” zaten benzer biçimde daha önce Aydınlık gazetesinde yer almıştı. Ne zaman ki, Cumhuriyet’in manşetinde yer aldı, Saray çıldırdı!..
Cumhurbaşkanı, bir televizyon kanalında Can Dündar’ı açık açık tehdit ederek aynen şunları söylemişti:
-Özel haber olarak bu haberi yayınlayan kişi bunun bedelini ağır ödeyecek. Öyle bırakmam onu..
İşaret fişeği atılmıştı!.. Mesajı alan yanaşma medya ve Ak Troller ağır bir saldırı kampanyası başlattı. Ağızlarına geleni söylediler, küfür ve hakaretin bini bir paraydı... Sonunda savcılık soruşturma başlattı.. Aradan 6 ay geçtikten sonra savcılığa davet edilen Can ve Erdem, davete uydular ve tutuklandılar!..
Daha tutuklanma kararı verilmeden, yandaş 24 kanalına çıkan “yukarıların elemanı” Cem Küçük isimli muhterem “yazar”, fetvayı kesmişti bile:
-MİT TIR’ları bizim namusumuz. Can Dündar’ın tutuklanması lazım!..
Tarihte izi bile kalmayacak yanaşma basında ise dün insan olanın yüzünü kızartacak başlıklar vardı. Genellikle “casusluktan tutuklandı”, “ihanetin bedeli” şeklinde ucuz algı metotlarına başvuran yanaşmalardan biri, Güneş gazetesi ise, müthiş bir buluş yapmış gibi eklemişti:
-Cancık tutuklandı!..
Bu pek “zekice” sözcüğü bulan, ne demek istediğinin anlaşılacağını da gayet iyi bilen muhterem editör, herhalde “aferin” alacağını düşünüp, pek keyiflenmiştir!..
-Olağanüstü şartların tetikçileri, ancak bu kadar “zekidir” işte...
Açın biraz tarih okuyun!..
Aslında olay son derece basit;
Rus uçağının düşürülmesi ile ağır bir krize, boğazına kadar saplanan muhterem büyüklerimiz, “bir taşla çok kuş” vurmak üzere harekete geçti:
-Hem gündemi değiştirmek, Rus krizini gerilere atmak hem de bir türlü zapturapt altına almayı başaramadığı medya üzerinde terör yaratmak!..
Çünkü, maalesef her şey ama her şey Türkiye’nin aleyhine gelişiyor... Daha dün Fransız Le Figaro gazetesinde, “Türkiye artık bizim müttefikimiz değil” başlığı atıldı!. Dünya MİT TIR’larını da biliyor, IŞİD’le olan petrol ticaretimizi de!.. İşte içerde “hamaset edebiyatıyla” tüm bunların gözden saklanması gerekiyordu, bu parlak fikri buldular!..
Şimdi soruyorum:
Ne yapacaksınız?. Hepimizi mi alacaksınız?. Anladık, tamam... Peki, sonra?. Sonra bu ülke güllük gülistanlık, kimsenin sesinin çıkmadığı bir “dilsizler ülkesi” mi olacak sanıyorsunuz?..
-Yanılıyorsunuz!..
Anadolu’da bir özdeyiş vardır, bilmem hiç duydunuz mu?. Duyduysanız bile hiç ders çıkardınız mı?. Zalimler, Tiranlar için söylenir:
-Zulmün artsın!..
Artsın ki; bu mazlum, bu zavallı halk bilensin, kim tarafından ezildiğini, un ufak edildiğini görsün, anlasın... Binlerce yılın özdeyişidir!..
Ne yapacaksınız?. Doğruları eğip, bükmeden yazan söyleyen herkesi içeri mi atacaksınız?. Yoksa bir zamanlar Diktatör Pinochet’inin Şili’sinde olduğu gibi insanları stadyumlara mı dolduracaksınız?..
-Yetmez!..
Her “Tiran” doldurduğu stadyumların, yok ettiği aydınların, mazlum insanların ruhları altında ezilmiş, tarihin çöplüğünü boylamıştır...
-Tarih Baba’nın kara kaplı defterine bakın, kolayca göreceksiniz!..
https://twitter.com/umit_zileli