TRAJİ-KOMİK BİR MASAL!
Zamanın birinde, adı lazım olmayan bir memlekette, uçsuz bucaksız topraklara, içindeki insanları dahil dizi dizi köylere, yüz binlerce hayvana sahip bir kudretli ağa yaşarmış…
Günlerden bir gün bu kudretli ağa çoğu kez yaptığı gibi küheylanına atlamış, yanına da çiftlikteki ırgatlardan birini almış ve oldukça uzaktaki kasabaya doğru yola çıkmış… Ağa atın üstünde, ırgat yayan tıngır mıngır epey yol kat etmişler ama yol uzun, hava da çok sıcakmış…
Bir süre sonra ağanın canı iyiden iyiye sıkılmaya başlamış.. Konuşmaya kalksa, ırgatın ağzı var dili yok, ayrıca olsa ne konuşacak… Mahmuzu vurup gitse olmaz, çünkü ırgata kasabada ihtiyacı var… Böyle düşüne, sıkıla giderken gözü yoldaki at pisliklerine takılmış, aynı anda aklına çok eğleneceği bir muziplik gelmiş. Gayet babacan bir edayla yanı başında koşturmakta olan ırgatına seslenmiş:
-Ula Hasso!.
-Buyur ağam..
-Şu yerdeki pohu göri misen?
-He, göriyim ağam..
-Hah işte, o pohu bi güzel yirsen sana benden tamı tamına yüz altın, bi de üstüne bu küheylan senin!..
Hayatında iki altın lirayı bir arada görmemiş, bırakın atı, bir eşeğe bile doğru dürüst binmemiş zavallı ırgat ne yapacağını şaşırmış.. Bir ağasına bakmış, bir “poha” bakmış, boynunu büküp sormuş:
-Essah mı diyirsen, eğlenir misen ağam?..
-Ağanın sözü sözdür, bilmir misen gavat!..
Irgat, iliğini kemiğini yiyip bitiren o kapkara yoksulluğunu düşünmüş önce.. Sonra bir “poh” karşılığında neler kazanacağını kantara vurmuş..
–Ağasının dehşet dolu bakışları altında pohu bir güzel yemiş…
“Biz bu pohu neden yidik?!.”
Yola devam etmişler…
Ama roller değişerek!.. Irgat atın üstünde tırıs giderken, ağa koşar adımlarla onu takip etmeye çalışıyormuş… Ağa, yüzünden düşen bin parça, neredeyse ağlayacak halde kendi kendine küfür edip duruyormuş:
–Ulan eşek kafa, Allah’ın ırgatına böyle teklif yapılır mı?. Açlıktan nefesi kokan ırgat pohu da yer, her bi şeyi de… Ya şimdi bi gören olursa, rezil rüsva olurum.. Ben şimdi ne poh yiyecem…
Atın üzerinde, cebinde yüz altınla gitmekte olan ırgata gelince; onun da suratı bir karış, derin derin düşünüyormuş:
–Tamam, pohu yedik, atı da altınları da aldık… İyi de, ağa bu durumu herkese anlatacak. Ahaliye rezil rüsva olacağım. Adım Poh yiyen Haso’ya çıkacak. Vallah yüz yıl geçse bu isim silinmez, çoluk çocuğuma miras kalır…
Böyle ağlaya sızlaya giderlerken ırgatın gözü yoldaki at pisliklerine takılmış. Bir an düşünmüş, sonra ağasına dönmüş.
–Ağam, gördüm ki pek üzülmişsen, benim gönlüm buna razı değildir, aha oradaki pohu ye, verdiklerini geri al!..
Ağa önce pek şaşırmış, kabullenememiş, hatta dehşetten gözleri dolmuş ama hikaye duyulursa başına gelecekleri düşününce kararını vermiş..
–Irgatın hayret, biraz da muzip bakışları altında pohu güzelce mideye indirmiş!..
Eski tas, eski hamam yola revan olmuşlar!.. Uzun süren sessizlik sonrası ırgat dayanamamış, bonu bükük ağaya dönmüş:
–Yahu ağam yola çıktığımızda ben beş parasız bir ırgattım, şimdi yine öyleyim. Sen küheylanın üstünde, cebinde altınların koca bir ağaydın, şimdi yine öylesin; peki öyleyse biz bu pohu neden yidik?!..
Tüm zamanların masalı!..
Bu masalı çok severim yıllar önce de paylaşmıştım…
Dönemler değişir, insanlar değişir, bu masal asla değişmez, asla eskimez!.. Çünkü insanın doğasını, hırsını, açgözlülüğünü ve tabii zavallılığını anlatır!.. Bu anlamda ağayla ırgatın, zenginle yoksulun, güçlüyle güçsüzün, okumuşla cahilin hiç farkı yoktur…
–Bu masalın dışında kalmanın tek yolu bilgi, haysiyet ve erdemdir!..
Yoksa, kral olmuşsun, padişah olmuşsun, kudretli ağa olmuşsun, karun gibi zengin olmuşsun, vız gelir tırıs gider; önünde sonunda bir gün pohu yersin…
Bu masal, bu topraklardan çıktığı için mutlaka bir kıssadan hissesi de vardır, atalarımızın bir bildiği de vardır nerden bileyim…
–Hayırlı Cumartesiler…
https://twitter.com/umit_zileli