Yine 6 Mayıs geldi...
Tam bağımsızlığın önüne set çeken ve devrimci Türk ordusunun içine sızan faşist cuntanın astığı 3 fidanımız, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Arslan'ın idamlarının üzerinden 42 yıl geçmiş oldu...
Bugün bu üç fidanımız halen hafızalardayken, onu asanların esameleri bile okunmuyor, isimleri bile tarihin kirli sayfalarına, tarihin çöplüğüne gönderiliyor.
Üç fidanımız bugün Ankara'daki mezarları başınrda, Dolmabahçe'de anılacaklar.
Her sokakta onlar için şükranlar, dualar yükselirken, onları asanlara lanetler okunacak.
Türk Ordusu'nun düşmanları olan faşist cunta, 12 Eylül'cülerle birlikte tarihimizin en kara sayfalarından biri olurken, Denizlerin, Yusufların, Hüseyinlerin yolu gençliğimizin en aydınlık yolları olacak.
Bağımsızlık, devrim sevdalısı üç fidanımız bugün her yerde anılacak.
Onları idama götüren düşünceleri de bu kritik günlerde yeniden hatırlamak gerekiyor.
Hatırlayalım ki, bugün onları ananlar, 3 fidanın neden ülkeleri, halkları için darağacına gitmeyi göze aldıklarını bilelim, ders alalım...
Atatürk ve devrimlerin yılmaz savunucuları
Bakın Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu davası savunması, onların ölümü neden göze aldıklarının işaretlerini taşır. Derler ki,
“Kurtuluş savaşı Türkiye Halkının Emperyalizme ve onun emrindeki dahili güçlere karşı verdiği bir direnme savaşıdır. Kurtuluş Savaşı ezilen uluslar adına Türkiye Halkının Emperyalizme ilk ve güçlü şamarıdır. Kurtuluş savaşı, subay ve aydınların öncülüğünde, köylüler, işçiler, esnaf ve zanaatkârların omuz omuza yürüttükleri bir mücadeledir.”
Kendilerini “İkinci Kurtuluş Savaşçıları” olarak tanımladıkları savunmalarında, öyle ifadeler kullanırlar ki, bugün bu ifadeleri kullansalar günümüzün sözde devrimcileri tarafından “faşist, darbeci, ırkçı vs.” suçlamalarına maruz kalırlar. Bakın mücadelelerini neye dayandırırlar:
“Ulusal Varlığımızı yok etmek isteyen Emperyalizme ve Yerli ortaklarına karşı, Millici ve devrimci sınıfların takip etmeleri gereken milli demokratik devrim stratejisi, hareketimizin çizgisidir. Bütün millici sınıf ve tabakaların ortak devrim anlayışı, Milli Kurtuluş Savaşı’nın bu savaşı ve onun başındaki Mustafa Kemal’i yok edici, ortadan kaldırıcı bir düzen kuran, karşıdevrimci-gerici ittifaka karşı yapılmış olan 27 Mayıs Devrimi’nin ve 1961 Anayasası’nın bir devamı ve tamamlayıcısıdır.”
Ve yine derler ki, “Bizler, Türkiye toplumunun tarihi geçmişinde olan ulusal ve devrimci olan ne varsa, onun mirasçısıyız!”
Yargılandığı davada savcının “Bunlar Atatürk demezler, Mustafa Kemal'in kalpaklı resmini kendilerine referans alırlar...” şeklinde iddiada bulunması üzerine Deniz mahkemede , “Atatürk'ü en çok koruyan biziz” der.
Kemalist Devrimi tamamlayacaklar
Deniz Gezmiş, 23 Aralık 1969 yılında, Devrim Gazetesine verdiği röportajda şu vurguları yapar:
- Tertipleriyle gençliği ordunun karşısına düşürmek hedefine ulaşamadıkları gibi, devrimci gençlik eylemi, Mustafa Kemal’ci zinde güçler saflarını biribirlerine kenetlemiştir. Mustafa Kemal adı, geniş öğrenci kitlelerinde daha fazla ağızdan ağıza dolaşır olmuş, forumlarda Bursa Nutku ve Gençliğe Hitabe tekrarlanmış ve bunlar uygulanmıştır. Emperyalistler ve işbirlikçileri, Gazi Mustafa Kemal’in çizgisinin geniş kitlelerde ve bütün zinde güçlerde yankılanmasından korkmuşlardır bugün.
- Öğrenci olarak devrimci mücadeleye katılmak, Mustafa Kemal’in bize yüklediği bir görevdir. Dünyanın bütün gericileri bir araya gelseler, bu hakkımızı ve görevimizi elimizden alamayacaklardır...
- Türkiye ilk Kurtuluş Savaşı’ndan 50 yıl sonra tekrar yarı-sömürge durumdadır. Ve Kemalist bir Cumhuriyetin başına anti-Kemalist politikacılar geçmiştir. Politikacı, anti-Kemalist karşı devrim hareketine yeşil ışık yakmaktadır. Bu koşullarda gençlik, emperyalizme ve anti-Kemalist gidişe karşı verilen savaşta somut olarak ön safta bulunmaktadır. Elbette tarihi önderlik sorunu ayrı bir konudur. Bugün için gençlik, mümkün olduğu kadar geniş halk kitlelerini emperyalizme karşı mücadeleye katmak için devrimci eylemde bulunacaktır. Kemalist Devrim tamamlanacak ve onun emperyalizmle çelişen bütün milli sınıf ve tabakalara maledilmesi sağlanacaktır. Gençlik bütün Kemalist güçlerle yek vücut olmak zorundadır.
Türk milleti vurgusu
Mustafa Kemal için Samsun'dan Ankara'ya yürüyüşün başındadır Deniz Gezmiş... 10 Kasım 1968'de, 29 Ekim'de başlattıkları yürüyüşü Anıtkabir'de nihayetlendirirler. Yürüyüşçülerin en başında elinde kocaman bir Türk bayrağı ile Deniz Gezmiş vardır. Deniz'in başında bulunduğu grup Anıtkabir Şeref Defteri'ne şunları yazar: “Amerikan emperyalizmine karşı İkinci Kurtuluş Savaşımızda gerçekten izindeyiz. Milli Kurtuluş Savaşımız yok edilemez. Onu yok etmek için bütün Türk milletini yok etmek gerekir.”
Atatürk'e hakaret edene dayak atarlar
Hüseyin İnan da, ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü'nün bir toplantısında, Atatürk için, “Gök gözlü oportünist” diyen, birisinin üzerine, “Polis, provokatör” diye hışımla yürüyerek, dövmek istemiştir.
Bugün darbecilikle suçlanırlardı
Dediğimiz gibi.
Üç fidanın savunmasındaki bu ifadeleri, eylemlerini, pratiklerini bugün yapmaya çalışanların karşılaştıkları suçlama faşistlik, darbecilik, ırkçılık, halk düşmanlığıdır.
Suçlayanlara göre, Atatürk devrimlerini savunmak gerici, 27 Mayıs'ı savunmak darbecilik, emperyalizme karşı millici olmak ırkçılık, Kurtuluş Savaşçısı olmak da faşizmi savunmakla eşdeğerdir.
Ancak Deniz, Hüseyin ve Yusuf, onları yargılayan cuntanın yüzüne karşı, Atatürk'ü, Kurtuluş Savaşı'nı, devrimlerimizi canları pahasına savunmuştur.
En çok da ağırıma gidecek olan, yukarıdaki saydığım zevattan bazılarının bugün üç fidanımızı anmak için sokaklara inecek olmasıdır.