Devleti kanla, ateşle teslim alma girişiminin sıcak anlarında dikkatimi çekmişti…
Ancak bir kenara ayırmış, “önce darbeciler ve yanaşmalarını yazmak gerek, sonra her kapıya büyük beceriyle yanaşanlara sıra gelir nasılsa” diye düşünmüştüm!.. Sevgili Bekir Coşkun dün yazınca aklıma geldi. Çok önceleri ortak sıfatları “dalkavuk” tu… Avrupa saraylarındaki “soytarı” ya üç aşağı, beş yukarı denk gelen tipin adıydı… Öylesine kurumsallaşmıştı ki, bir tarifesi bile vardı:
-Dalkavuk tarifesi!..
Osmanlı zamanında sarayda ve konaklarda dalkavuk kadrosu mutlaka bulunurdu. Bu geleneğin en ünlü, en aranan dalkavuklarının kendilerine yakıştırdıkları isimlere bir bakalım:
-Süğlün Bey, Kız Pehlivan, Malak Ağa, Hacı Fışfış, Çıplak Kadı, Kahkaha Molla, Şapur Çelebi.
Bu dalkavukların tek görevi, yamandıkları sarayda ya da konaklarda devlet büyüklerini ve zengin beyleri, paşaları eğlendirmekti. İşin püf noktası ise şuydu: kendilerinin değil, onların istediği gibi eğlendirmek ve yapılan şakalara tahammül göstermek!.. Gel zaman, git zaman ortaya bir dalkavuk tarifesi bile çıktı:
-Dalkavuğun burnuna fiske vurmak, fiske başına 20 para… Yüzüne mürekkep ve kömür sürme 37 para… kafasına yumruk indirme, yumruk başına 40 para… Merdivenden aşağı yuvarlama 180 para… Kuyruğu dışarıda kalmak kaydıyla fındık faresini ağzına kapatma 400 para… Bostan kuyusuna sarkıtılıp su içinde bir süre bırakmak 600 para…
Tabii bu şakalar sonucu maazallah dalkavuk ölürse, cenaze masrafı şakayı yapan tarafından karşılanırdı!.. Tanzimat döneminden sonra giderek zayıflayan bu gelenek, Cumhuriyetle birlikte iyice tarihe karıştı…
-Yerini yalakalık, yanaşmalık müessesesi aldı!..
ÖVGÜDE VE YERGİDE İNCE AYAR!..
İsim ve içerik değişmişti ama geçmişi yüzyıllara dayanan dalkavukluk ruhu kolay kolay ölmüyordu tabii!..
Her kesimde, her meslek grubunda, siyasette, iş dünyasında dalkavukluk yeni çehresi ve içeriğiyle sürdü gitti. Tabii yeni adıyla yalakalık ya da yanaşmalık en çok siyaset ve medya dünyasında rağbet gördü; özellikle “medyadaki yağlı kalemlerin” iktidardaki siyaset erbabına düzdüğü övgüler büyük prim yaptı önceleri… Üzerine kitaplar, şiirler, taşlamalar yazıldı. Hatta bir aralar bu tipler için bi sıfat bile üretildi:
-İktidar vakanüvisleri..
Bilmeyenler için; vakanüvis, Osmanlı döneminde tarihi padişaha göre yazan, övgüden tarihe yer bırakmayan yazıcılara takılan sıfattı…
Neyse, bir zaman geldi, bu tür dalkavukluk da gına getirdi. Bunun üzerine yanaşma/yalaka takımı yeni bir yol buldu; yeni durum şu şekilde formüle edildi:
-İktidarı arada bir öv, muhalefete veryansın et!..
Anladınız sanırım; iktidarın sorumlu olduğu olaylarda bile dalkavuk, pardon yalaka bir yolunu bulacak suçu muhalefete bindirecekti!.. Öyle de oldu, bu “mesleğe” gönül vermiş takım, yeni düzeni büyük bir başarıyla rayına oturttu!.. Bombalar mı patlıyor, suçlu muhalefetti, ekonomi kötüye mi gidiyor, sebebi muhalefetti, yolsuzluk ve soygun sıradan hale mi gelmişti muhalefet yüzündendi, dış politikada rezil mi olmuştuk tabii ki muhalefet sayesindeydi!.. Özellikle “fetret devri” bu tipler için adeta “cennet” kıvamında bitmek tükenmek bilmeyen bir “memba” halinde sürdü gitti!.. İş o hale geldi ki, eskisi gibi bir “yalaka tarifesi” olmasa da, “iktidara övgü, muhalefete yergi” konusunda kendini aşanlar el üstünde tutulup ihsanlara boğuldu…
-Geride kalanlara da yalanmak, bir sonraki fırsatı kollamak düştü!..
“BEN MEYDANLARDAYKEN SİZ NEREDEYDİNİZ?!.”
Sizler aslında bu tipleri gayet iyi tanıyor, isim isim biliyorsunuz… Yok birbirlerinden pek farkları; yazdıkları gazete, konuştukları TV farklı da olsa tıynet açısından adeta birbirinin kopyası muhteremler tümü…
Ancak, içlerinden biri, tam da darbecilerin kaybettiğinin iyice anlaşıldığı sırada, yani o kanlı geceden tam 4 gün sonra, salı günü öyle bir atak yaptı, öyle bir yazı patlattı ki, bir anda aradan sıyrılıp “eşitler arasında birinci” konumuna yükseliverdi!..
Bir zamanların “Amiral Gemisi” sıfatlı gazetesinde kalem sallayan bu muhterem, yazısının başlığında ana muhalefet liderine şu soruyu sordu:
-O gece neden siz de insanları sokağa çağırmadınız?.
Medya kulislerinde gazetesinin genel yayın yönetmenliği için “yanıp tutuştuğu” uzun süredir konuşulan bu muhterem hızını alamayıp aynı soruyu MHP genel başkanına da yöneltti, yetmedi “Gezi Parkı'nda direnişe geçen CHP'li vekillere de” bulaştı, yine yetmedi Gezi Direnişine katılan milyonlara seslendi!..
-Neredeydiniz?..
İddiasına göre kendisi, tam da darbe saatlerinde Samsun'da meydandayken(!) işadamlarını Taksim'de göremediği için kahrolmuştu.. Muhalefetin Başbakanı araması, “demokrasiden yana olduklarını” defalarca açıklaması iyi güzeldi de,” meydanlarda yalnızca AK Parti'nin çağırdığı insanların olması” biraz ayıp olmamış mıydı?!. Bu “vakanüvis tarihine” altın harflerle kazınmayı hak eden yazısını şöyle bitirdi:
-Keşke Kılıçdaroğlu ya da Bahçeli de “sokağa çıkıyorum” deseydi… Demediler. Merakım da şu: Niye demedik diye tartışıyorlar mı? Geziciler de tartışıyor mu? Vesselam.
Arşivleri taradım, “keskin dönüş” içeren tonla yazısına rastladım; ancak “vesselam” kelimesi kullandığı bir tek makalesini göremedim… Yakında Hürriyet'e genel yayın yönetmeni olarak “atanırsa” hiç şaşırmam…
-Çok da yakışır vesselam!..
İsmini soracaksınız biliyorum; cismini makaleye bir türlü sığdıramadım…
https://twitter.com/umit_zileli