CANIMI SIKAN ŞEYLER

Yasaklayınca bayram kutlanmayacak mı?

Bugün 23 Nisan.

Büyük Önder Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak ama bunu bir hukuki zemine oturtmak için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni kurmasının 101’inci yılı.

Ancak bu büyük gün, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da “pandemi nedeniyle sokağa çıkma yasağı” kapsamında…

Milli günlerden neden bu kadar korkulur acaba?

Oysa her yerde gayet güzel önlemler alınır, pandemi kuralları içinde törenler düzenlenir ve devlet de halk da 23 Nisan’ın şanına yaraşır bir kutlama yapabilir.

Hemen şunu da belirteyim, 23 Nisan’ı coşkuyla kutlayacak olan insanlar pandemi kurallarına sonuna kadar uyarlar.

Maske, mesafe kuralını bozmazlar.

Lebalep doldurmazlar alanları.

Belli bir düzen içinde ve kimsenin kimseye zarar vermeyeceği bir ortamda kutlarlar bayramı.

Ama olmaz.

Geçen yıl olduğu gibi yine en kolay yol seçildi ve 23 Nisan sokağa çıkma yasağının içinde kaldı.

Peki böyle olunca bu milletin bayramı kutlaması engellenecek mi?

23 Nisan coşkusu, Cumhuriyet’e yürekten bağlı büyük bir kitlenin önünü kesebilecek mi?

Elbette hayır.

İktidar, sanıyorum bu tür kendine göre haklı gibi göstereceği gerekçelerin arkasına sığınarak milli bayramların sönük geçmesini sağlamaya çalışıyor.

Ama geçen yılda da gördük.

Bayram gününü yasaklıyorlar, bir gün sonra kutluyor insanlar bayramlarını.

Bugün de öyle olacaktır kimsenin kuşkusu olmasın.

Elbette kimse eline bayrağını aldığı gibi sokaklara çıkmayacaktır.

Ama göreceksiniz; sokağa çıkma yasağının olmadığı ilk gün, örneğin Anıtkabir yine maske-mesafe kurallarına uygun biçimde dolup taşacaktır.

Burada can sıkıcı olan bir durum da milli bayramı yasak kapsamına alma kararının son dakikada gelmesi.

Oysa pandemi önlemleri doğrultusunda, sokağa çıkma yasağı kararları alınırken bu bayramlar biliniyordu.

Ama ya akıllarına gelmedi ya da bunu önceden yapmak yerine son dakika emrivakisi olarak yapmayı daha uyun buldular…

Bugünü geçirdikten sonra 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı gelecek.

Göreceksiniz onu da sokağa çıkma yasağının içine sokacaklardır.

19 Mayıs’tan 4 gün önce Şeker Bayramı var ve büyük ihtimalle o günlerde de sokağa çıkma yasağı olacak.

Hemen sonrasında 1 Haziran geliyor.

O da Gezi direnişinin yıl dönümü.

O günü de sokağa çıkma yasağı ile geçireceklerdir büyük ihtimalle.

BUNU YAZMAK GEREK

F-35’lerin parasının sorumluluğu kimde peki?

Biliyorduk bilmesine de Amerika önceki gece resmen açıkladı ve Türkiye F-35 projesinden

çıkarıldı.

Daha önce satın alınmış olan iki uçak verilmeyecek.

Ortaklık için harcadığımız para da iade edilmeyecek.

Kısa günün zararı neredeyse 3 milyar dolar.

Şimdi Amerika’ya efelenmeler görüyoruz.

Diyorum ki, “Siz yine esin gürleyin, eyyyy Amerika falan diye bağırın ama bu işin sorumluluğunun kimde olduğunu da açıklayın.”

Sonuçta dünyanın parasını verdiğimiz itibarlı bir projeden çıkarılıyoruz ve paramız da yanıyor.

Bu kadar büyük parayı adeta sokağa atanlar bunun hesabını vermeyecek mi?

“Efendim S-400 aldık böyle oldu, hain Amerika…”

Bunun bir anlamı yok.

Almasaydın o S-400’leri o zaman.

Üstelik onu da kullanamıyorsun.

2.5 milyar dolar da Rusya’ya verildi.

Yani toplam 5.5 milyar dolar, bugünkü kurla 44 milyar TL’lik bir zararımız var. Tıpkı 128 milyar dolar gibi o zaman bunu da soralım, “Hangi sorumsuzluk yüzünden 44 milyar dolarımız çöpe gitti?”

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Selçuk Bey, iyi söylüyorsunuz da F-35 dışındaki silahlar ne olacak?

Amerika’nın, Türkiye’yi F-35 programından resmen çıkarmasından sonra İHA ve SİHA’ları ile gündemde olan Selçuk Bayraktar konuya olumlu yönde yaklaşmak istemiş.

Diyor ki; “F-35’leri vermiyor olmaları bugün bizim için dezavantaj gibi gözükse de yarın milli savunma sanayiimiz için en hayırlı işlerden biri olabilir.”

Tamam, buna katılıyorum.

Ancak Bayraktar’ın daha sonra söyledikleri vahim geldi bana.

Söylediği şu; “Zira yurt dışından tedarik edeceğimiz, yazılımına tümüyle vakıf olamadığımız dijital bilgisayarların yönettiği, pilotun bastığı tetiğin ne yapıp yapmayacağına karar veren yabancı görev bilgisayarı ve yazılımı olan böylesine bir sistem, bizi bağımsız kullanım açısından ciddi kısıtlamalara maruz bırakabilir.”

Selçuk Bey doğru söylüyor belki ama NATO standartları çerçevesinde kullandığımız bütün silahlar böyle değil mi?

Onların da tetiği çektiğimizde nereyi vuracaklarına başkaları karar vermiyor mu?

F-15’ler, F-16’lar, helikopterler, tanklar böyle değil mi?

Rusya’dan alındığı söylenen S-400’leri kullanmaya kalksak acaba sonuna kadar özgür olabilecek miyiz?

Selçuk Bey şerden hayır çıkarıyor çıkarmasına da bir başka gerçeği de yüzümüze vurmuş oluyor.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Artık her gün “Yok artık bu kadarı da olmaz” dediğimiz bir olay yaşıyoruz

Geçen hafta bir Türkiye ligi maçında futbolculardan birkaç tanesi bir oyuncunun sakatlanması üzerine maçın durmasını fırsat bilerek kenara geldiler bir şeyler yemeye başladılar.

Önce herkes şaşırdı tabii, maç sırasında bir şey yenmesi bugüne kadar görülmüş şey değildi çünkü.

Ancak durum hemen anlaşıldı.

Bu futbolcular oruç tutuyordu, iftar saati maç saatine denk geliyordu, kısa bir duraklamadan yararlanarak oruçlarını açıyorlardı.

Neresinden bakarsanız “olmaz” bir olay bu.

Bir kere aşırı efor harcanan bir spor yapılırken oruç tutulması sağlık açısından çok yanlış.

Yine böyle bir efor ortasında bir şeyler yiyip spora devam etmek de sağlığa aykırı.

Televizyonların naklen yayınladığı bir maç sırasında, dini bir ibadeti yerine getirdiklerini göstermek de ayrıca ayıp.

Futbol federasyonunun bu tür bir şova izin vermeyeceğini ve bu futbolcuları da yöneticilerini de uyaracağını sanıyordum ama onlar çok daha farklı bir karar aldı.

Federasyon, “dini değerlere saygı göstermek” için maçların saatlerini iftara göre ayarladı.

Bayrama kadar saat 19.00’da başlaması planlanan maçlar, saat 20.30’da başlayacak.

Bu karar, Türkiye’de anayasanın en önemli maddesi olan laikliğin çiğnenmesi de değil, tamamen kaldırılması anlamına gelir.

Yaklaşık 10 yıldır saat 19.00’da başlayan maçlar, iftar saatiyle çakışıyordu.

Bugüne kadar akla gelmeyen “iftara göre maç saati” ne oldu da şimdi uygulamaya başlandı?

Demek ki, “Artık laikliği her alanda yok etmenin vakti geldi” diye düşünüyor iktidar.

BUNU YAZMAK GEREK

BioNTech aşısını seçip randevuya gitmeyenler, başkasının hakkını yiyorlar

Aşı işi ne kadar düzgün gidiyor tam bilemiyorum.

Bazı yerlerden güzel haberler alıyorum, diyorlar ki “Randevuyu aldık, gittik aşımızı olduk.”

İkinci aşıyı da sorunsuz olanlar çoğunlukta.

Bazı yerlerden ise olumsuz haberler geliyor.

Diyorki “Randevuya gittik, ama aşı yoktu, bize başka gün için randevu verdiler.”

Yine ikinci aşı sıkıntısı çekenler olduğunu da duydum.

Onlar da “İkinci aşı için iyice ileri bir tarihe tekrar randevu verdiler, bu kadar uzun ara ayının etkisinin kaybolmasına yol açmaz mı?” diye soruyorlar haklı olarak.

Bir de BioNTech aşısı var.

Bazı vatandaşlar bu Alman aşısının Çin aşısına göre daha iyi olduğuna inanıyor.

Bu nedenle BioNTech aşısının olduğu yerlerden randevu almaya çalışıyorlar.

Ancak burada randevu alanlara bir sorumluluk düşüyor.

Bu aşılar 6’lık paketler halinde.

Eksi 63 derecede tutularak getiriliyor, normal sıcaklıkta birkaç gün tutulabilir, 6’lı paket açıldığında ise hemen kullanılması gerek, yoksa aşı bozuluyor. İşte bazı yerlerde BioNTech için randevu alıp gelmeyenler oluyormuş. Sağlıkçılar haklı olarak 6’lı paketi açınca aşıları anında tüketmek istiyorlar.

YENİ ÖĞRENDİM

Koronanın en büyük mağduru Beşiktaş

Önceki gün Beşiktaş Belediye Meclis üyesi dostum Hasan Bozkurt ile ayaküstü sohbet ettik.

Malum, her yer kapalı olduğu için oturacak bir mekan bulmak mümkün değil, hava güzel olunca açık havada biraz yürüdük.

“Korananın en ağır hasar verdiği ilçe Beşiktaş, biliyor musun?” dedi Hasan Bozkurt.

Ben de “Tabii mümkün de neden?” diye sordum.

Bozkurt anlattı;

“Solumuzda Sarıyer, sağımızda Beyoğlu, yukarıda Şişli ile çevrelenmiş alanda çok küçük ilçeyiz. 9 üniversite var sınırlarımız içinde, hepsi kapalı. 52 okul var, onlar da kapalı. İstanbul’un en önemli eğlence yerleri, en iyi lokantalar, kafeler, barlar Beşiktaş’ta ve hepsi kapalı. Beşiktaş’ta tarım alanı yok, sanayi yok, bütün altyapı hizmet sektörüne yönelik ve hizmet sektörü pandemi nedeniyle işlemez halde. Daha ne olsun?”

Hasan Bozkurt, “Tabii büyük bankalar, finans kurumlarının merkezleri de Beşiktaş’ta ama onların günlük ekonomiye pek faydası yok. Buna karşı diğer alanlardaki bütün ekonomi durdu” dedi.

Sonra, “Bak şu bilgiyi vereyim, Beşiktaş ilçe sınırları içinde her gün en az 3 ya da 4 dükkan kapanıyor çünkü başka çareleri yok.” diye ekledi.

Bir de Beşiktaş esnafının başına sarılan bir tehdidi dile getirdi; “BEDAŞ geliyor, Çarşı’da elektrikleri kesiyor faturalar ödenmemiş diye. Yahu bu insanlar dükkanlarını açamıyorlar, neyin elektriğini istiyorlar. Ama hükümet salmış gitmiş.”

Haksız değil tabii.

https://twitter.com/can_atakli_