BİR ZAMANLAR 23 NİSAN!..

"Türkiye Cumhuriyeti", gerici- bölücünün alkışladığı, işbirlikçi liboşların pohpohladığı "Yeni Türkiye" safsatasıyla dinamitlenmemişti o zamanlar...
Siyaset- tarikat hezayancılarının hilafet özlemciliği hortlamamış, başbakanlar, cumhurbaşkanları "nezle" bahanesiyle Anıtkabir'i ve bayram alanlarını ihmal etmiyordu!..
Siyasetin her alanında ve siyaset rantının her bataklığında gaflet, dalalet ve hıyanet günümüzde olduğu gibi palazlanmamıştı...
Atatürk'ün adı stadyumlardan, eğitim müfredatından, caddelerden- bulvarlardan silinmemişti...
Andımız yasak değildi o zamanlar... Çocuklar her sabah Atatürk'ü yüreklerinde hissederek büyük coşkuyla söylüyorlardı Andımız'ı...
Okullarda Atatürk anlatılıyordu çocuklara, cumhuriyetin nasıl büyük mücadelelerle kurulduğu, laikliğin uygar bir toplum için ne kadar yaşamsal olduğu vurgulanıyordu...
Tarikat ve cemaatler bu kadar palazlanmamıştı;
Sarıklısı-takkelisi, feslisi- püsküllüsü ağızlarından salyalar saçarcasına Atatürk'e saldıramıyordu...
Kimse cumhuriyeti kuranlar için "iki ayyaş" deyimini kullanmaya cesaret bile edemiyordu...

Gaflet-dalalet-ihanet!..

Türkiye eskiden kendi yağında kavrulan müreffeh bir ülkeydi...
Kadir kıymet bilen bir toplum; Atatürk'ün, cumhuriyet mirasını bu ülkenin gençliğine emanet etmek için nasıl büyük bir mücadele verdiğinin farkındaydı...
Atatürk'ün fotoğrafları o yüzden devletin madalyalarını onurla- şerefle süslüyordu...
Anıtkabir'e bu yüzden her gün milyonlarca insan akıyordu...
Çünkü "cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri" zaptedilmemiş, bütün tersanelerine girilmemiş, bütün orduları dağıtılmamış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmemişti!..
Üstelik "bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet, dalâlet ve hattâ hıyanet içinde" değillerdi...
"Hatta iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit" edememişlerdi...
Millet o zamanlar, bugün olduğu kadar "fakrü zaruret içinde  harap ve bîtap düşmüş" de değildi...
Çünkü millet; "birinci vazifesinin, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyet'ini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmek" olduğunun daha çok farkındaydı...
Millet, "mevcudiyeti ve istikbalininin en kıymetli hazine olduğunu biliyordu ve istikbalde dahi, kendisini bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahlara" karşı çok daha fazla uyanıktı...

Asıl bayram umutlarımızda..

Evet; cumhuriyet ruhunun ayakta olduğu yıllar vardı eskiden!..
Minik bayram elbiselerinden papatyalar dökülen güzel günleri,
kırmızı kurdelelerden naz saçılan sevinçleri vardı o zamanların...
Vatan- millet sevgisinin yüreklerde çınladığı o aydınlık zamanlarda, parlatılmış kunduralarla bayrama koştuğumuz, limon şekeri kokan sokaklarımız vardı...
Ülke belki bugünkü gibi tüketici toplum refleksinde değildi ama en azından çok zengin olmasa da, olabildiğince mutluydu...
Ne zaman ki siyaset; tarikat- cemaat işbirliği ile Atatürk'le, cumhuriyetle ve laiklikle daha çok mücadele etmeye başladı, işte bu ülkenin tüm güzellikleri olduğu gibi, bayramları da ağır yaralar aldı...
1970, 1980 ve hatta 1990'larda, çocuklara ait, ancak büyüklerin de kalplerinin çarptığı bayramların telaşı yok artık...
Okullardaki atölyelerde, bazen de evlerde rengarenk 23 Nisan kıyafetleri dikilemiyor artık...
Molla- medrese zihniyetinin dayatıldığı eğitim sisteminde, cumhuriyetin öğretmenlerinin yerini ne yazık ki bağnazlar aldı...

En güzel bayramda doğmak...

İşte bu güzelim ülkenin henüz karanlığa sürüklenmeye başlamadığı 20 yıl öncesinde, 23 Nisan tüm çocukların bayramıydı ve hepsinin coşkusu bayramlara renk katardı...
Heyhat!.. AKP döneminde, ne bayram kıyafetleri içinde, bayraklarla selam durduğumuz "devletin valileri" var artık, ne de  "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" diyebilen bürokratlar, askerler ve siyasetçiler!!!
Çünkü Atatürk anıtlarında saygı duruşunda bulunmak yasak, çelenk koymak, bayram kutlamak bile yasak bu ülkede...
Çünkü Atatürk düşmanları, bölücüler, gericiler, hırsızlar, tarikatçılar, cemaatçiler, bağnazlar, Altıok karşıtları ve cumhuriyetin kalelerini ele geçiren (!) Truva kısrakları her yerde cirit atıyor, ihanet siyasetin her alanında dörtnala koşuyor!..
Keşke, "Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan" diyebilseydim ama, ne çare?..
Vatan gericilik-bölücülük tehdidi altında olsa da; umutlarımızı yine de canlı tutarak ve elbet "bir gün devran dönecek" diyerek,
23 Nisan 1920'de, kötü koşullar ve yokluklara rağmen TBMM'yi açan Büyük Atatürk ve arkadaşlarını saygıyla anıyor, kendilerine bayram hediye edilen çocukları, cumhuriyete bağlı bireyler olarak yetiştiren yurtseverleri selamlıyorum...
Ne mutlu ki (doğum günüm) de olan bugünde; "23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı"nı yürekten kutluyorum... 

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac