YENİDEN DOSTLUĞUN PIRIL PIRIL KAHKAHALARIN ÜLKESİ OLMAK!..
Onlar yoktular!..
Çok uzun zamandan beri yoktular… Hiçbirinden en ufak bir iz bile kalmadığını biliyordum. Unutulmuş, yok edilmiş, sanki bilinçli olarak yaşamımızdan sökülüp alınmışlardı. Belki biz yok olmalarına, kopup gitmelerine ses çıkarmamış, izin vermiştik!..
–Halbuki; onlar yaşamın ta kendisiydi!..
Dostluk, arkadaşlık, omuzdaşlık, yoldaşlık, yardımlaşma, fedakarlık…
–Ve ille de sevgi!..
Karşılıksız, hesapsız, pazarlıksız, taa yüreğinin içinden sevgi!.. Her şeye rağmen; kaybetmenin o yakıcı tadı boğazına bir yumru olup oturduğunda, ölesiye hınçla dolduğunda ya da umutsuz bir kıskançlığın pençesinde kıvrandığın zaman bile sevgi…
Bizler, hepimiz; kopkoyu bir nefret ortamında, nedenini hiç düşünmeksizin yakıcı bir hınç ve öfkeyle ve de anlamsız bir geç kalmışlık duygusuyla, hedef gösterilen “köşeyi” dönmeye çalışırken yitirmiştik onları!..
–Ne yazık ki, farkında bile değildik!..
Bir dostun sıcacık gülümsemesi, bir arkadaş için dökülen bir damla gözyaşı, bir yürek çarpıntısı, dolu dolu bir sarılış, coşkulu sevgiler, her türlü hesaptan uzak pırıl pırıl kahkahalar yoktu artık… Çook uzaklarda kalmışlardı…
–Yitip gitmişlerdi!..
Yeni düzeni kavrayamayan dinozorlar!..
O kocaman boşluğu; çarpık gülümseyişler, sahte dostluklar, öldüresiye hınçlar, doymak bilmez hırslar, “ben…” diye başlayan iflah olmaz monologlar ve tabii çok ama çok acı veren yalnızlıklar doldurmuştu!..
Üstelik; onların adını bile anmak, yokluklarına içten bir “ahh” çekmek, özlem duyduğunu açığa vurmak bile ayıptı!.. Bu gibilere ancak gülünür, alay edilirdi.
Bu gibiler; eski kafalı, yeni dünyayı bir türlü anlayamayan, “birey” olmanın önemini kavrayamayan, nesli tükenmeye yüz tutmuş, feodal yaratıklardı!.. Yükselen değerlerin temsilcileri bu gibilere birtakım sıfatlar bile yakıştırmışlardı:
–Dinozor… Kelaynak!..
Haklıydılar tabii; paranın en kutsal değer haline geldiği, “ohh, dolarlar geliyor”diye atılan gazete manşetlerinin ayıplanmak bir yana sevinçle karşılandığı, büyük çalanın baş tacı edildiği bir ortamda bu değerlere yer yoktu!..
Dizi kültürünün, evlilik programı türü çiğliklerin yüceltildiği, üç kuruşluk kağıt peçetelerin yeni moda meyhanelerin plastik masalarında göbek atan şarkıcıyı şereflendirmek için havalara saçıldığı, kendisini köşe yazarı zanneden tetikçilerin zar zor yetişen sanatçılara, yazarlara en bayağı sözcüklerle saldırdığı, mafya bozuntusu eli kanlı katillere “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye sevgi gösterilerinin yapıldığı bir ülkede bu durum zaten son derece doğaldı…
–Bu duruma şaşırmak, acı duymak ise düpedüz şapşallıktı!..
En büyük mucizeler birlikte yaratılır!
Yukarıda okuduğunuz yazı, sandıktaki eski bir yazımdan bir bölüm…
Zeki Alasya, Metin Akpınar ve Yıldız Kenter ile dev bir kadronun oynadığı “Güle Güle” filmini seyrettikten sonra yazmıştım… İnsanlıktan çıkmanın, vicdansızlığın, sevgisizliğin, çürümenin, tetikçiliğin, soysuzluğun nerelere ulaştığını göstermek, anlatmak adına kaleme almıştım…
Daha bugünleri, bugünün tetikçilerini, yanaşmalarını, vicdansızlığın şahını, çürümenin dibini, sevgisizliğin zirvesini görmemiş, yaşamamıştık!..
Bugün, artık yaşıyor, tanık oluyor ve ne yazık ki şaşırmıyorum!.. Düzeysizliğin, seviyesizliğin, zavallılığın bu kadarına “pes” de demiyorum!.. Yalnızca sürüklendiğimiz yere bakınca “içim acıyor”, çocuklarımızın geleceği adına yüreğim kanıyor, o kadar!..
Bir yanda, oturduğu koltuğu yitirmekten korkan bürokrat kılıklı zavallıların, üç maaş, beş maaşlı eski-yeni partililerin, siftindiği masalardan kovulmaktan, havadan kazandığı “komisyonlardan” olmaktan ölesiye endişe eden “gazeteci” sıfatlı paydaş-tetikçilerin cirit attığı, diğer yanda ise on milyonlarca insanın açlıkla, yoksulluğun dibiyle sınandığı, cendereye dönüşmüş bir ülkede yaşıyoruz artık!
Memleketin en önemli bakanlığının başına getirilmiş muhteremin, “ya uyguladığınız model tutmazsa?” sorusuna yanıt verirken milyonlarca insana hiç sıkılmadan şöyle seslendiği “Yeni Türkiye”dir artık burası:
–Sen maaş alıyorsun, en fazla neyini kaybedersin? Ama ben bin çalışanımla tüm varlığımı kaybederim!
Yeni Türkiye’nin Hazine ve Maliye Bakanı, varlıklı kesime hitap eden şirketinin milyonlarca maaşlı “köleden” daha önemli olduğunu söylemekte, “en fazla neyini kaybedersin?” diyerek de bu yargısını iyice pekiştirmekte, ayrıca ülke üzerine adeta kumar oynadıklarını itiraf etmektedir!
Peki, bu ülke tüm bunlara, böylesine itip kakılmaya, dünyanın en bereketli toprakları üzerinde açlık, yoksulluk çekmeye müstahak mıdır?..
Böyle bir şeye asla inanmadım, inanmıyorum, inanmayacağım da… İyi yönetildiğinde mucizeler yaratmayı başarmış bir millet, böyle bir yaşama boyu eğmez…
–Yine başaracak, o mucizeyi yine yaratacak güce de sahiptir!
https://twitter.com/umit_zileli