4185 PKK’lı ve 213 IŞİD militanı öldürülmüş...
3 bin PKK ve IŞİD yanlısı tutuklanmış...
377 güvenlik görevlisi şehit olmuş...
285 sivil yaşamını yitirmiş...
11’i çocuk ve 17’si yabancı olmak üzere toplam 1897 de kişi yaralanmış...
Nerede ve ne zaman yaşanmış tüm bu vahim olaylar?.. PKK bu kadar kaybı nerede, nasıl vermiş?.. Rejim bunalımındaki Irak’ta mı, yoksa iç savaş cenderesindeki Suriye’de mi?..
Peki, IŞİD’in bu kadar militanı nerede etkisiz hale getirilmiş acaba?.. Şeriatçı örgütlerin kıskacında inleyen Afganistan’da ya da Pakistan’da mı?..
En vahimi de devletin bu kadar güvenlik görevlisi ve yurttaşı hangi karanlık ablukada bu kadar kayıp verebilmiş ki?..
Ne yazık ki Türkiye’nin son
“8 ay”lık “terörle mücadele” bilançosunu oluşturuyor bu dehşet verici rakamlar...
Yani AKP’nin adına “açılım” dediği gaflet dönemiyle, “devlet”in ihanetten az da olsa uyanışı arasındaki 8 ayda...
Ve de “barış”, kardeşlik, diyalog, “süreç”, İmralı, Oslo, Kandil, “Türkiyelileşme” iddialarının ülkeyi oyaladığı dönemde...
Üstelik ne yazık ki “ateşkes”, eylemsizlik, başkaldırı, “özyönetim” ve nihayet federasyon sözcüklerinin havada uçuştuğu aylarda!..
Çapsızlığın işgali!..
Yukarıda sırlanan vahim ve de ürkütücü rakamlara bakınca, Türkiye’nin nasıl bir karanlığa, büyük bir çıkmaza ve de içinden çıkılmaz bir uçuruma sürüklendiği net biçimde görülüyor!..
Olayları günlere bölerseniz, ne yazık ki kurşun sesinin duyulmadığı, bombanın patlamadığı, çatışmanın olmadığı ve ölüm çığlıklarının yükselmediği bir an yokmuş meğerse!..
Ülkenin, “yarın nerede operasyon olacak, nereye şehit tabutları gelecek” ya da “nerede patlama olacak” diye diken üstünde, kaygıyla yaşadığı bir sürecin sona erdiğini ya da ereceğini de kimse ne yazık ki söyleyemiyor...
Yani, kaos ve kabus ne çare ki devam ediyor, heyhat daha da çok sürecek gibi görünüyor... Çünkü bilançonun gidişatı her açıdan tehlike sinyalleri veriyor...
Memleket, bırakın terörün pençesine düşmeyi, şiddet unsurlarıyla onlara göz yumanların çapsızlığı arasında tamamen işgal edilmiş vesselam!..
En acısı da dilimiz söylemeye bir türlü varmasa da, sanki “iç savaş” görüntüleridir bunlar!..
Aksini düşünenlere sormak lazım; iki ülke arasındaki bir savaşta bile görülemeyecek bu şiddet bilançosunun başka anlamı olabilir mi?..
Karanlık mı karanlık!..
Mesele yalnızca toplumu, ülkeyi, kardeşliği ve huzuru vuran terör mü acaba?.. Ne yazık ki değil...
Türkiye; aydınlık cumhuriyeti yıkmak isteyenlerin, sağcısı ve solcusuyla, işbirlikçisi ve dincisiyle el ele tutuşarak “rövanş” peşinde koştukları bir ihanet süreci yaşıyor...
Hilafetin kaldırılmasının yıldönümünde Ankara’da, Meclis’in yanı başında hilafet çığlığı atanlara karşı savcıların kılını kıpırdatmadığı bir dönemdeyiz... Kimse unutmadı o günü...
İşte bu zavallılıktan cesaret alan kimi AKP’liler, milletvekili yemininden Atatürk’ü çıkartmak için sinsice plan yapıyor, adına “sendika” denilen bir gericilik odağı ise eğitim müfredatından cumhuriyetin tüm izlerinin silinmesini isteyebiliyor!..
Söyler misiniz, bu zavallı sürecin işbirlikçi aktörlerinin hezeyanları zıvanadan çıkarken, cumhuriyet düşmanlığının “terör”den farkı kalıyor mu acaba?.. Kalmıyor ne yazık ki!..
Çünkü PKK’sı, IŞİD’cisi ve de gericisi liboşu fark etmiyor; hedef cumhuriyetse ihanet hep aynı düşmanlığın köklerinden besleniyor...
İki parti kendi derdinde...
O halde yukarıdaki vahim tablonun ters yüz edilmesinde eksik olan nedir?.. Nerede hata var, kim görevini yapmıyor aslında?..
Sorunun yanıtı belli; siyasetin “gaflet dalalet ve ihanet”ten uyanması, milletin huzuru için devletin kararlılığı ve toplumun gericilik ve bölücülüğe karşı her an teyakkuzda olması... Konu memleket ve gidişat olunca düşman tek değil çünkü...
Peki ya asıl mesele?.. İşte sorun burada; yani gaflet nedeniyle gericilik-bölücülük kıskacındaki tahribatı büyüten AKP’ye karşı bir lokomotif güç yaratmak ya da var olan gücü bir an önce harekete geçirebilmek...
“Meclis”teki muhalefetten söz ettiğimizi anladınız... Asıl sıkıntı tüm muhalefette olmalı ama zıt iki siyasal güç şimdilerde kendi iç meselelerinin girdabında boğuluyor...
MHP, yönetim sorunlarının içinde giderek güç kaybediyor, “Türkiyelileşme” projesi çöken HDP ise Kandil’deki PKK’nın baskısı altında doğrusu ne yapacağını bilemez halde, siyasal alandaki etkisini hızla yitiriyor...
Yani bu iki muhalefet partisinin AKP ile mücadele edecek gücü de isteği de ne yazık ki yok...
Ayağa kalk ey CHP!..
Geriye cumhuriyeti kuran CHP kalıyor... Yani gericilik ve bölücülüğe karşı her zaman ve en çok teyakkuzda olması gereken parti...
Ülkenin, vahim Suriye politikası nedeniyle bunalımda olduğu bir dönemde, tarım, turizm ve dış ticareti çökerten AKP’ye karşı sert muhalefet hak getire!.. Diyelim ki tüm bu sorunları PKK’ya yönelik operasyonlar perdeliyor ve millet de bu yüzden suskun!..
Peki, şu 45 çocuğa tecavüz rezaletiyle gündeme gelen, AKP’lilerin toz kondurmadığı Ensar Vakfı olayı bile ana muhalefet için iktidarı tarumar etme gerekçesi değil mi?..
Peki, CHP bu konuda milyonların vicdanını harekete geçirecek etkili ve sarsıcı bir atağa geçebildi mi?.. Ne yazık ki hayır...
AKP’yi hükümetten bile düşürecek sosyal, siyasal, ekonomik ve diplomatik çöküşler salt “PKK’ya operasyon yapıyoruz” perdelemesinin gerisine atılırken, ana muhalefet tüm Türkiye’nin tepki gösterebileceği tecavüz rezaletinin merkezleri, aktörleri ve figüranlarına karşı yeterli taarruzu yapamıyorsa ortada büyük bir direniş ve mücadele sorunu var demektir...
Bir an önce ayağa kalk ey CHP!..
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac