AKP, ERKEN ZAFER, DERİN KAYGI!..
Gidişat ne kadar güzel olursa olsun, zafer naraları atmak için çok erken aslında...
Çünkü tuhaf bir enerji, sanki uzun yıllardır beklenen bir umudu zaferin en yüksek burçlarına dikmişcesine bir hava yaratsa da, zihinlerin gerisindeki endişe gitmiyor....
İşte bu havayı yaratan onlarca gerekçe var... Hiç kuşkusuz son 16 yıldır Türkiye'yi sosyal, ekonomik ve siyasal açıdan, hatta diplomatik bakımdan diken üstünde tutan bir siyaset anlayışının yarattığı gergin ortam etkisini sürdürüyor...
Son 25 yıldır başta Ankara ve İstanbul bulmak üzere çok önemli kentleri denetiminde tutan Milli Görüş zihniyetinin uzantısı AKP, iktidar sarhoşluğunun yarattığı pervasızlıkta güç kaybetmek istemiyor, saldırgan davranıyor...
İşte bu yüzden son dönemde baskıdan tehdide, kaos tellallığından "beka" tartışmalarına kadar onlarca tehlikeli enstrümanın kullanıldığı bir seçim dönemi yaşıyor Türkiye...
Evet, son dönemde muhalefet lehine büyüyen olumlu hava iktidar çevrelerinde görülen kaygıyla birleştiğinde şaşırtıcı bir sonucun beklentisi hakim oluyor...
Çünkü 31 Mart seçimleri daha önce olduğu gibi muhalefet ve liderleri için değil, tam aksine iktidar için bir varlık ve yokluk savaşının gerginliğini barındırıyor...
Belki de 1980'den sonra, tarihin hiç görmediği bir kaotik havada sürüyor seçim propagandası...
Özellikle Ankara için yoğunlaşan akla ziyan suçlamalar, ürkütücü tehditler, ısrarla gergin bir ortama dönüştürülen baskı süreci, yandaş medyanın linç kampanyası, iktidar sahiplerinin öfke, hınç ve asabiyetle yürüttüğü taarruz toplumun neredeyse bütün kesimlerinde şaşkınlıkla izleniyor...
Kendi içinden sarsılan iktidar!..
Neden "toplumun bütün kesimleri" dedik, çünkü özellikle sosyal medyaya yansıyan sokak röportajlarında artık cumhuriyet yanlısı kesimlerin iktidarı hedef alan açıklamaları, isyanları, eleştirileri gündeme gelmiyor...
Tam aksine, kıyafetlerinden davranışlarına, konuşma biçimlerinden eleştiri yöntemlerine kadar tam da AKP için biçilmiş kaftan olan figürler iktidara inanılmaz bir öfke ile taarruz ediyor... Çember sakallısından takkelisine, tesettürlüsünden kara çarşaflısına kadar belki de uzun yıllardır AKP'yi destekleyen insanlar kameralara-mikrofonlara iktidara yönelik öfkelerini kusuyor...
İktidara yönelik tepkiler sadece muhafazakar, dindar çevrelerin, hatta dinci kesimlerin sokak röportajlarından yansımıyor...
Daha beteri de var... İktidarı sarsan eleştirilerin merkezinde, siyasetin beslediği yandaş medyanın kimi kalemşörlerinin Ankara'nın kaybedildiğine, Erdoğan'ın yeni parti kuracağına dikkat çekerek, iktidar çevrelerinde yaşanan erozyona vurgu yapmaları da gerçekten çok şaşırtıcı... Artık birbirine düşüyor yandaş kalemşörler...
Ancak hem parti tabanı hem de yandaş medya hattında iktidardan umudunu kesen çevrelerin eleştirileri yalnızca siyasetin son dönemdeki pervasızlığı, ekonomideki sarsıntı, mutfaktaki yangından da kaynaklanmıyor...
Güç zehirlenmesinin girdabında artık zıvanadan çıkmış, kontrol dışı davranışlarla ülkeyi yönetmeye çalışan bir iktidarın kendi tabanını bile ürkütmeye başlamasının yarattığı şaşkınlıktır yaşananlar...
Peki, AKP çevrelerinde kalemşörlerden mürit militanlara kadar farklı kesimlerin iktidardan neredeyse umudunu kesecek boyuta gelmesi, seslerini yükseltmesi muhalefet çevrelerinde şimdiden başlayan zafer çığlıklarına yeterince dayanak olabiliyor mu?.. İşte asıl mesele de budur...
Muhalefet teyakkuzda mı?..
Kendi tabanında tepki çekse de, yandaş medyada artık eleştiriler almaya başlasa da, rakibi küçük görmek ve zayıf olarak algılamak siyaset mücadelesinde derin bir gaflet barındırır aslında...
Geçmiş seçimlerde, hele ki daha 24 Haziran'daki cumhurbaşkanlığı seçiminde erken zafer nidalarının nasıl bir hayal kırıklığı, nasıl bir umut erozyonu yarattığını unutmamışken, şimdilerde iktidar çevrelerinde yaşanan erozyonun üzerinde halay çekercesine, bir şaşırtıcı heyecan içerisinde bocalamak gerçekten umuda dönüşebilecek mi?..
Toplumun heyecanını sarsmak gibi bir düşüncemiz olamayacağını herkes bilir ama ihtiyatlı olmakta yarar var...
Çünkü geçmişteki deneyimler, AKP'nin sandık oyunları, Güneydoğu'da toplu oy kullanmalar, sandıklara silahlı baskınlar düzenlemek, bilgisayar hileleri, "trafolara kedi girdi" muhabbetlerini unutmamak gerekiyor...
Geçmiş seçimlerdeki "kuşku"lara bakarsak, önümüzdeki pazar yapılacak seçim için de ne yazık ki potansiyel bir kaygı duruyor herkesin zihninde...
Ankara ve İstanbul'un CHP tarafından alınabileceği, bazı büyük kentlerde de muhalefetin başarı göstereceğine ilişkin toplumda büyüyen olumlu hava devam etse de, eminim ki milyonlarca insanın zihninde "sandık" ile ilgili korku-şüphe baş köşede durmaya devam ediyor...
Sadece devletin tüm olanaklarını elinde bulunduran iktidarın sandık güvenliği, oy sayımı ve pusulalarla ilgili geçmişte yarattığı kuşkulardan kaynaklanmıyor endişeler...
Unutmayın ki, daha 24 Haziran seçimlerinde binlerce sandıkta görevli bile bulunduramayan bir muhalefet vardı karşımızda...
Sandığa dikkat!..
Evet, sandık konusunda ne kadar önlem alabildi CHP, İYİ Parti ve diğerleri?.
Parmak boyasının kaldırılmasının bile şaibe yarattığı bir ülkede, bırakın sandık güvenliğini, sandıkların kontrol altında tutulması, oy pusulalarına sahip çıkılması, yeterince görevli ve avukat bulundurulması, görevlilere yönelik baskıları durdurabilecek mekanizmanın işletilmesi konusunda muhalefet yeterince önlem aldı mı acaba?..
Bu sorulara inandırıcı bir yanıt verilmiyorsa, son dönemde özellikle enflasyon, pahalılık ve zamlar nedeniyle mutfaktaki yangını AKP'ye yönelik tepkiye dönüştüren kitleler yüzünden de büyüyen zafer havasının yeni bir hezimete dönüşmesi engellenebilir mi sizce?..
"Aman dikkat" diyelim bir kez daha... Çünkü 24 Hazirandan sonra umut daha da yükselmişken ve AKP'den muzdarip milyonlarca insan tepki halindeyken, Türkiye'nin yeni bir sandık hezimeti yaşamaya gücü olduğuna inanmıyorum...
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac