AKP, PUSULA, UÇURUM!!!

Devlet İstatistik Enstitüsü, "TÜİK" adını almadan, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) kapatılmadan ve Merkez Bankası siyasetin bu kadar baskısı altında olmadan önce, Türkiye'de daha çok saygı duyulan ve daha başarılı görülen kurumlardı...

Siyasetin genleri iyice bozulunca ve liyakat-dürüstlük her alanda yerle bir edilince; devletin kendi içinde bağımsız olan kurumları bile baskılara-şaşırtmalara-yanıltmalara kurban edildi, çoğu da bu yüzden tökezlemeye başladı...

Ve bir süre sonra da, o kurumlardan bazıları ne yazık ki tarihe karıştı, bazıları isim değişikliği ile büyük erozyon yaşadı ve bazıları da sürekli "başkan" değiştirmesine rağmen, eski gücünü-etkinliğini ve saygınlığını yitirmeye başladı...

Eskiden olduğu gibi toplumun güvendiği kurumlar ve kuruluşlarla ilgili ciddi anketler yapılsa; belli ki, Türkiye'de bürokrasi içerisinde yurttaşların güveneceği kurum sayısı bir elin parmaklarını bile geçmeyecek!..

Çünkü liyakatsız, mürit-militan halindeki kadrolar ve hatta düğmesiz yargı cübbesini bile iliklemeye çalışan bir bürokratik anlayış siyasetin emrine girerek, "devlet" olgusunu unutunca, ne yazık ki kendi alanlarında ortaya çıkardıkları sonuçlar da toplumda artık itibar görmüyor...

İşte devlette liyakatın önemini, eğitim ve bilginin etkisini ve mesleki donanımın ciddiyetini yok eden bir yandaş kadrolaşma sürerken; 50 yıl boyunca cumhuriyetin kalkınmasına yön veren DPT gibi bir araştırma-koordinasyon merkezi kapatılınca, Türkiye sosyo-ekonomik alanda da pusulasını yitirdi, tek elden yürütülen plansız-çarpık siyasi yatırımlar ortada büyük enkazlar bıraktı...

2.YAZI

Devleti plansız bırakmak!..

Kimsenin inmediği havaalanları, hasta sayısına ulaşamayan hastaneler ve kimsenin geçmediği köprülerle ilgili "geçiş-hasta-yolcu garantili" sözleşmelerle yapılan uçuk yatırımların devleti kemirmesinin bir nedeni de, DPT gibi yaşamsal bir kurumun artık olmaması...

1960 yılında Türkiye'nin ekonomik ve sosyal kalkınmasını hızlandırmak, yatırımlara yön vermek ve hükümetlere doğru-gerekli yatırım planları üretmek için kurulan DPT, 2011 yılında kapatılınca, Türkiye sadece yatırım-kalkınma ikileminde pusulasını kaybetmedi, memleket aynı zamanda plansız-altyapısız-öngörüsüz yatırım mezarlığına dönüştü, devletin milyarlarca doları da heba oldu...

DPT yerine kurulan Kalkınma Bakanlığı bile 2018'de kapandı ve Türkiye'de uzun yıllar DPT'nin üstlendiği yaşamsal görev Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı adı altındaki bir yapılanmaya verildi, işte gidişat ve sonucun vahameti de ortada!!!

3.YAZI

Hıfzıssıha'sız sağlık!..

Cumhuriyetin temelleri atılırken sosyo ekonomik alandaki kalkınma, eğitim, sağlık konularındaki yatırımları yönlendirmek, plan- proje üretmek, strateji geliştirmek konularında kurulan ve sonra da AKP tarafından ortadan kaldırılan tek kurum DPT değil...

Korona salgını, 1928'de kurulan ve sağlık alanında büyük başarılar gösteren Hıfzıssıha gibi bir kurumun kapatılmasının, Türkiye'nin nasıl altyapısız-donanımsız-tedbirsiz-plansız-dayanaksız ve korunaksız kaldığını en çarpıcı biçimde ortaya koydu...

Bir de tartışmalardan kurtulamayan Merkez Bankası var ki, döviz sarsıntısının adeta tehdide dönüştüğü bir ülkede, sürekli başkanı değiştirerek pusulası şaşırtılan ve ne yazık ki kamuoyu nezdindeki güveni de giderek kaybolan bir teşkilata dönüşüverdi...

İşte bu vahim müdahaleler de, Türkiye'nin ekonomik gidişatında çok ciddi bir tehdit ve sıkıntı yaratmaya devam ediyor...

Peki; devletin kör-topal, öngörüsüz ve pusulasız bırakıldığını kanıtlayan bu kuruluşların başına gelenlere niçin mi dikkat çektik?..

4.YAZI

Çöküşün asıl sebebi!..

Türkiye'de, AKP'nin iktidara gelmesiyle birlikte en çok tartışılan ve en büyük sıkıntıları yaratan mesele, enflasyon-zam-hayat pahalılığı ve bunların yol açtığı ekonomik sarsıntı ve sosyal buhran olduğu için, bir zamanlar adı Devlet İstatistik Enstitüsü olan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) özellikle son yıllarda sürekli tartışılmaya başlandı... Çünkü TÜİK'in bağımsız-tarafsız olması gereken verileriyle ilgili de toplumdaki güven azalıyor...

AKP iktidarının kendi içinde bağımsız olması gereken kurumların yapısı ve faaliyetlerine sıklıkla müdahale ederek baskı altında tutması da TÜİK'i giderek daha çok tartışmalı hale getiriyor...

Korona ile birlikte salgın hale gelen zam yağmuru, fiyat anarşisi ve bunun ekonomiye ve toplum yaşamına olumsuz yansımaları ile ilgili tartışmalarda da ne yazık ki TÜİK öne çıkıyor...

Baksanıza; kurumun Mayıs ayında açıkladığı enflasyon verileri de hiç gerçekçi bulunmadı, büyük tepki çekti ve dünkü bir çok AKP muhalifi gazeteye manşet oldu...

Mayıs ayında yıllık enflasyon, tüketici fiyatlarında yüzde 16.59, yurt içi üretici fiyatlarında yüzde 38.33 olmuş... Üretici fiyatlarındaki artış, tüketici fiyatlarını ikiye katlamış...

Bu rakamlar yaz aylarında da enflasyonun yüksek seyredeceğini, zam yağmurunun daha da şiddetleneceğini ortaya koyarken, TÜİK verilerinin tam aksi sonuçlar da yayımlandı...

Hesaplama yöntemi sürekli tartışılan ve muhalefet tarafından "istikrar görüntüsü" yaratmakla da suçlanan TÜİK'e göre, Mayıs ayında TÜFE 0.89 olsa da, "Enflasyon Araştırma Grubu" ENAG'a göre bu oran 3.9, son "beş aylık" enflasyon ise 16.1.

Evet; siyasetin bürokrasideki yandaş kadrolaşmasının yanısıra, çok kritik devlet kurumlarına müdahalesi ile ortaya çıkan tartışmalar büyük güven sorunu yaratırken, geriye bir tek gerçek kalıyor;

Türkiye, yatırım-planlama-araştırma ve bunların sonuçları açısından sadece kör-topal değil, pusulasız-öngörüsüz-güvensiz bir gidişata da terk edilmiştir... Memleketin sonu uçurum olmasın da, ne olsun?..

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac