İktidar hastalığının kaçınılmaz sonunu çok derinden hissediyor Türkiye... Büyüme, palazlanma, şaşırma ve en nihayetinde zıvanadan iyice çıkma sürecinin tam ortasındayız!...
Saptamanın kilometre taşları bellidir; Güç gösterisi, güç kavgası, güç zehirlenmesi ve nihayet güç çatışması... Hem de ne şaşkınlık ki, artık dıştan tam da içe nükseden çatışmayı da aşmış bir hastalıktır bu!..
Refah Partisi- AKP, rejim - AKP, Anayasa Mahkemesi -AKP, ordu-AKP, muhalefet-AKP, medya-AKP, İsrail-AKP, Suriye-AKP, cemaat-AKP, Rusya-AKP, PYD- AKP ve nihayet PKK- AKP kavgası...
AKP’nin güç çatışması yaşamadığı tek kesim kalmamıştı... Ta ki AKP içinde de, ülkenin gidişatıyla ilgili çok kritik bir süreçte, tuhaf bir kavga başlayıncaya kadar!.. Aslında AKP içinde daha çok ‘’ben ne kadar yükseleceğim” hesabına hizmet eden bu kavga hep vardı, her zaman hissediliyordu ve kimi zaman Erdoğan’a yönelik iğnelemelerle de dışa vuruyordu...
Çünkü AKP ancak Erdoğan’la var olacağı için hizipleşme, ayrışma ve nihayetinde güç zehirlenmesinin tetiklediği kavga hep içten içe sürdü, ancak “kol kırılır yen içinde kalır” denildiği için de kapalı kapılar ardında her seferinde soğumaya bırakıldı... Zaten siyasetteki mürit zihniyeti de bunu emrediyordu...
Ancak unutmayınız ki, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı koltuğuyla yetinmemesi ve devlete tamamen egemen olmaya çalışması da başlatmadı bu kavgayı...
Tek adam dayatması, aile örgütlenmesi, agresif tutumlar, 17-25 Aralık rüşvet skandalı, 4 bakanın Yüce Divan’a gönderilmesi beklentisi, Ak-saray’daki “dediğim dedik” anlayışı ve cemaate yönelik operasyonlar da kavganın asıl nedeni değil...
Kırmızı Plaka sendromu!..
Yani eski bakanlar Bülent Arınç, Hüseyin Çelik, Suat Kılıç ya da eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile şimdilik sesleri pek çıkmayan ve belki de “sağda yeni oluşum” hedefi için fırsat kollayan diğer yedekteki AKP’lilerin asıl derdi de Erdoğanın “başkanlık” hevesi olamaz...
Arınç’ın her zaman ki gereksiz, anlamsız, iğneleyici, “hem nalına hem mıhına” içerikli, gaz alma, gerginlik yaratma ve “ben buradayım, ayaktayım, beni de görün” hesabına hizmet eden klasik ve bıkkınlık getiren çıkışlarının asıl nedeni de Erdoğan’ın “tek hakim güç” olma çabasından kaynaklanmıyor...
Çünkü merhametçilik rollerinde, sözde vicdan muhasebesi yapmaya çalışması da, Arınç ve benzerlerini son 13 yılda ülkenin her alanında yaşanan vahametin içinden çekip çıkaramıyor... Onlar da bu ülkede ne kadar sıkıntı yaşanmışsa külliyen sorumlu çünkü...
Son günlerde dışarıda kalmanın, unutulmanın, protokolden dışlanmanın, perde gerisine itilmemin, koltuksuz kalmanın, Kırmızı Plaka’sız olmanın ve başta da dikkat çektiğimiz gibi, güç kaybetmenin ateşlenmiş fitilinden yangın çıkartmaya çalışıyor Erdoğan’ın arkadaşları...
Kimileri bir siyaset entrikası ya da komplo teorisi olarak görebilir ama, hiç kuşkunuz olmasın, ülkenin muhalefet boşluğu yaşadığı bir dönemde, Erdoğan’ın eski yakın arkadaşları bu göstermelik gibi görünen çıkışlarıyla “ülke yönetiminde kendi muhalefetleri”ni yaratmak uğruna hareket etmiş de olabilirler!..
AKP içinde, “Yeni Anayasa” referandumu öncesinde, muhalefete karşı, içten içe sinsice kurgulamış bir psikolojik savaşla da karşı karşıya olabiliriz yani!!!
Muhalefetini yaratan iktidar!..
AKP’nin eski kurmaylarından Hüseyin Çelik, son dönemdeki çıkışlarının yandaş medyada “tuvalet kapısına yazılmayacak kadar kötü” üslupla eleştirilmesinden yakınsa da, tüm bu demokratçılık oynama nağmeleri aslında Erdoğan’ı güçlendirmekten öteye de gitmiyor...
Söyler misiniz; bugün ulusun en az yarısının yakındığı yolsuzluk, rüşvet, gericilik, rant, ihale, kadrolaşma, cemaat ortaklığının rejim üzerindeki tahribatları ve son olarak en az 350 şehit verilen “açılım” gafletinde Bülent Arınç ve arkadaşlarının sorumluluğu Erdoğan’dan az mı ki?..
AKP’de sözde muhalifçilik oynayanlar, arkalarında Abdullah Gül ya da cemaat olduğu şeklinde bir algı oluştuğu için Aksaray’a karşı zaten baştan kaybettiler de, asıl mesele bu suni ayrışma sinyallerinin Erdoğan’ı güçlendirmesi de değil!..
Çünkü konu Atatürk Türkiyesi’nin gidişatı meselesidir ve defalarca uyardığımız gibi boş iktidar çekişmelerine takılmadan acilen uyanma zamanıdır...
Söyler misiniz; AKP- Ak-saray arasındaki sonu belli mücadele güç zehirlenmesinin dışa vurumu olsa da, bu gidiş “başkanlık” planıyla laik cumhuriyeti nereye sürükleyecek ona ne kadar duyarlıyız acaba?.. Üstelik Cumhuriyetçilerin AKP içindeki göstermelik ve Erdoğan’ın belki de tek hamleyle nakavt edeceği sözde iç çekişmeyi tartışma lüksü var mı ki?..
Velhasıl ey cumhuriyetçiler, solcular, devrimciler, sosyalistler, Atatürkçüler, Kemalistler, ulusalcılar, Aydınlanmacılar; AKP- Ak-saray arasındaki kavgayı boş verelim, nihai hedef için en sonunda yan yana gelecek AKP zihniyetinin cumhuriyete karşı yürüttüğü ve “Yeni Anayasa” tuzağıyla vuracakları son darbeye karşı uyanık olalım...
Ne dersiniz; Atatürk fotoğrafı alerjisinin kimilerinde siyasi zehirleme yaratması nedeniyle muhalif duruşunu kilitleyen ve ne yazık ki enerjisini yitiren CHP ile AKP’dekinden daha büyük bir kavgayla meşgul olan MHP, cumhuriyete karşı kurulan tuzağa karşı ne yapacak acaba?.. İki muhalefet partisinin etkili ve halka güven verecek bir planları, stratejileri var mıdır acaba?..
İktidar içindeki sözde kavgayı bir tarafa bırakıp, “Milli Anayasa” ve cumhuriyet için nasıl bir mücadele verilmesinin tartışılma zamanı çoktan geçiyor... İşte asıl mesele budur ve bunun bilincine varmanın tam zamanıdır...
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac