AKP'nin YAVRUSU (!) UMUT OLUR mu?..
Memleketin içinde bulunduğu kahredici talihsizliğe bakınca, "vah Türkiye vah" demekten başka bir şey de gelmiyor elden...
Ancak gidişattaki vahamet yalnızca son aylardaki sosyo ekonomik çöküşte değil...
Her alanda gidişat berbat, çünkü artık izahı olmayan bir çelişkinin içerisinde de yuvarlanıyor memleket...
Ve bu çalkantılı gidişat insanların kafasında, "Türkiye kötüye gidiyor" yakınmasını artık daha çok öne çıkartırken, "çözüm ne" sorusuna yanıt verebilecek kimse de yok ortada...
Evet; anketlere artık inanmıyorsam da, sokaktaki tepkilere ve adayların siyasi devinim içerisindeki duruşuna-çabalarına bakınca, AKP son 17 yılda ilk kez zor durumda görünüyor... Panik var iktidar çevrelerinde...
Ankara'da Mansur Yavaş bu gidişle ipi göğüsleyecek... İstanbul'da Ekrem İmamoğlu AKP ile arasındaki oy farkını iyice kapatıyor...
Antalya'da, Bursa'da ve Ege kentlerinde de zor durumda görünüyor AKP...
2018 seçim sonuçlarında, CHP'nin belediyeleri yönettiği İstanbul'un bazı ilçelerinde bile önde görünen AKP, sosyo-ekonomik dar boğazın yarattığı tepkiler nedeniyle son dönemde ciddi biçimde oy kaybına uğrarken, kendi tabanında da infialle karşılanıyor...
Sokaklarda kameralara öfkeyle konuşan insanlar arasında AKP'ye oy vermiş tesettürlüler de var... Tepkileri çok ilginç onların...
İzlediğim son görüntülerde AKP'ye artık oy vermeyeceklerini ilan eden türbanlı iki kadının tepkisi aslında her şeyi özetliyordu;
"Bir Cumhurbaşkanı belediye seçimi için her tarafa gidip miting düzenler mi" diyordu biri...
Diğeri ise "Cumhurbaşkanı çay dağıtmaz... Eskiden bir ağırlığı vardı Cumhurbaşkanının" diyordu...
Kimse böylesine birkaç örneği "lokal" tepkiler olarak algılamasın... Bu ülkede yaşayan 80 milyonu aşkın insanın büyük bölümü, son dönemde özellikle gıda fiyatlarında yaşanan çarpıklığın ve acımasızlığın sıkıntılarını yaşıyor...
Ekonomik sıkıntıdaki kitlenin çok büyük bölümü de AKP'ye oy veren, yani "yoksullaştır-köleleştir" stratejisinin kurbanı olan dar gelirli-yoksul insanlardan oluşuyor...
İşte o yüzden, 17 yıldır AKP'ye oy veren kitleler bile Erdoğan'a bu kez şans vermeyeceklerinin altını çizerken, iktidar artık daha fazla yalpalıyor...
Erdoğan'ın günde üç miting yapması, bakanların oy için sokaklara düşmesi ve bürokrasinin canhıraş biçimde oy toplama kaygısında bocalaması iktidarın içinde bulunduğu erozyonun psikolojisini anlatmaya yetiyor da artıyor...
Çıkmazdan "çıkış" hayali!..
Bu yazının asıl amacı AKP'nin içinde bulunduğu dar boğaza dikkat çekmek değil...
Çünkü bu dar boğazı müritleşmiş bürokrasi ve yandaş medya ne kadar örterse örtsün, ülkeyi sarsan sosyo- ekonomik çöküş, gerçekleri tüm çarpıcılığıyla dışa vurmaya devam ediyor...
"Tanzim satış" adı altında açılan tezgâhlar bu erozyonun ve iktidardaki çırpınışın en çarpıcı örneği olarak ortada duruyor zaten...
Evet; halk bezgin, insanlar yorgun, ülkenin büyük bölümü geçim sıkıntısı derdinde ve dar gelirli, yiyecek alamaz hale gelmişse, bu ülkede iktidar tabii ki sorgulanır...
Yani, dikkat çekilmesi gereken asıl konu, AKP'nin içinde bulunduğu erozyon değil aslında... Bu artık net biçimde görünüyor...
CHP- İYİ Parti ortaklığının büyük kentlerde yükselen enerjisi de değil asıl mesele...
Sağ cenahta "iki yeni parti" kurulacağına ilişkin haberlerin medyada daha sık biçimde yer almasının üzerinde durmak gerekiyor aslında!..
Bunlar sıradan parti kuruluşlarına yönelik haberler değil...
Çünkü partileşme çabalarının başında Erdoğan'ın önemli yol arkadaşları var... Biri eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül, diğeri ise eski başbakan Ahmet Davutoğlu... Ve tabi ki Ali Babacan ile diğerleri...
İddiaya göre, partilerin internet siteleri açılmış, kadrolar oluşturulmuş, program ve tüzükler yazılmış, örgütler alttan alta düzenlenmiş ve birilerinin düğmeye basması bekleniyormuş!..
Yani işin özeti, 17 yıldır memlekette erozyona uğratmadığı mecra kalmayan AKP içerisinden iki yeni parti çıkacakmış!!! Hem de AKP'den kurtuluş, umut ve sözde "seçenek" adına!.. Peh!.. peh!.. peh!!!
Çırpınışın asıl sebebi...
Yazının başında dikkat çekilen "talihsizlik" de bu yeni partiler meselesidir aslında...
Dünyanın her tarafında sol güçlenirken, sosyal demokratlar, sosyalistler iktidara ulaşırken; Türkiye, sürekli kaos, sıkıntı ve çıkmazlar yaratan ve sosyo ekonomik kargaşanın sebebi olan bir iktidarın yavrularından ümitlenecekse ve seçenek bekleyecekse vah memleketin haline vah!..
Parti kuracakları daha önce de sıklıkla dile getirilen ancak hiçbir adım atamayan Gül-Davutoğlu ikilisinin Erdoğan'ın korkusundan harekete geçmeyeceği biliniyor da, böylesi kısır döngülü bir çıkmazın içerisinden sözde "çıkış" yolu bulma hayallerine ne demeli acaba?.. Çaresizlik mi, aptallık mı yoksa gaflet mi?..
Evet; Türkiye'nin dönüştürülmesi operasyonunda önemli payları bulunan Gül ve Davutoğlu, AKP içerisinde hangi başarılara imza attılar da şimdi Erdoğan'a karşı parti kurarak Türkiye'ye sözde "umut" olmaya çalışacaklar acaba?..
Neden 24 Haziran öncesinde kurmadılar partilerini, neden en erken seçim 4 yıl sonra yapılacakken çıkıyorlar ortaya?..
Gelelim diğer meseleye, yani muhalefet ne yapacak sorusuna?.. "Muhalefet değil mi zaten AKP'nin 17 yıldır tek başına at koşturabilmesinin asıl sebebi" diyebilirsiniz ama seçimlerin gidişatı çok şeye gebe...
Çünkü 31 Mart seçimleri yalnızca gerici bir iktidarı "test" etmeyecek, onu tüm beceriksizliğiyle 17 yıldır ayakta tutan muhalefeti de derinden sarsacak...
İktidar ve muhalefet... Yani; 31 Mart uğruna, iki cephede de amansız biçimde görünen ayakta kalma çabasının en önemli sebebi budur işte...
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac