ALÇAKLIĞIN SON NOKTASI!..

Sen kalk, senelerce dağlarda ölümle burun buruna yaşa, ormanlarda - ovalarda, geçit vermez vadilerde, karanlık dehlizlerde günün her anında alçak pusulara düşmemek için tetikte ol ve her saat korkuyla yaşa...

Gecen, gündüzün belli olmasın terörün adeta teslim aldığı kanlı viranelerde... Düşman nereden gelecek bilme, kurşun yağmurları altında bayrak yere düşmesin diye mücadele et ve sonra hain bir pusuda ya da kalleş bir merminin ucunda sinsice vurul, sakat kal...

Terör denilen kanlı bela yüzünden kolun - bacağın kopsun, belden aşağın tutmasın, velhasıl gencecik yaşında, hem de “vatan için” yaşamını tek başına sürdüremeyecek hallere düş!..

Ve sonra adına “Gazi” desinler... Millet için gazi, vatan için gazi, ülkenin huzuru için gazi ve ne yazık ki kendini bilmezler için gazi!!!

Bir köşeye atılmak, zaman zaman unutulmak, horlanmak, değerinin bilinmemesi ve belediye otobüsülerinde bile, “benim için mi gazi oldun” diyebilen ruhsuzların salyalı tacizlerine uğra, velhasıl ne olursa olsun, yine de başın yere eğilmesin...

Peki; ülkenin başkentinde, çoluk-çocuğunla otomobilde giderken insanlıktan nasibini almamış, hayvandan bozma yaratıkların saldırısına uğramak da neyin nesi?..

Hem de yaşlı annenle, eşinle birlikte ve ne yazık ki, hem de iki yaşındaki çocuğunla birlikte, iğrenç saldırılara uğra, ölümle burun buruna gel ve en acısı da onurun kırılsın...

İNSANLIĞIN VURULDUĞU AN!..

Başkent Ankara’da yaşandı bu büyük rezalet... Maganda kurbanlarından biri, PKK saldırısı nedeniyle belden aşağısı felçli, jandarma astsubay Muzaffer Oktay (23) diğeri ise bir bacağını kullanamayan ve koltuk değneğiyle yürümeye çalışan uzman çavuş, 27 yaşındaki İbrahim Kızılkaş.

İki “gazi” araçlarıyla seyir halindeyken altı trafik magandası tarafından taciz edimiş... Gaziler, yanlarında aileleri var diye, adeta beladan uzaklaşmak için önce bir AVM’nin otoparkına girmelerine rağmen taciz devam etmiş... Araçları tekmelenmiş, akıl almaz tehditlere, küfürlere ve hakaretlere maruz kalmışlar...

Gaziler tüm bu razelete rağmen olay yerinden kaçarak bir benzin istasyonuna sığınsalar da, alçaklığın son durağı olmuş orası!..

Araçtan inen altı maganda onlarca yurttaşın önünde, önce ailenin içinde bulunduğu aracın camlarını kırmışlar, sonra da gazileri araçtan indirerek acımasızca dövmüşler!..

Üstelik bu iğrenç saldırı gazilerden birinin eşiyle iki yaşındaki kızlarına kadar uzanmış ki, en vahimi ve en acısı da budur aslında…

Görüntüleri izledik, kahrolduk ve isyan ettik... Araçtakilerin “gaziyiz” şeklindeki uyarılarına rağmen trafik magandaları barbarca, vahşice ve en vahimi de alçakça saldırmaya devam etmişler...

Evet; çocukken çok duyardım, “düşmanın olacaksa, hiç olmazsa mert olsun” derlerdi... Vatan için “gazi” olan savunmasız insanlara saldırabilmişlerse, bunlar namertten öteye gidemezler bence...

Düşünün ki, yalnızca kendilerini savunamayan iki “gazi”yi değil, adamlığı, erkekliği ve en önemlisi insanlığı da vurdu bu utanmazlar... Hem de barbarca, vahşice ve sinsice!..

Bu satırları okuyunca; bu köşede, “hangi ara bu hale geldi bu millet” sorusunu sıklıkla yöneltmemizin nedenleri de anlaşılmıştır eminim...

Doğru değil mi; “hangi ara” bu kadar alçaklaşabilen insanlar çoğaldı içimizde, hangi ara bu kadar insanlıktan çıktı, “insan” diye içimizde yaşayan pervasız ve acımasızlar?..

Trafikteki en küçük tartışmada bile silaha-sopaya sarılan ve şiddeti en utanmaz çizgiye kadar taşıyan bu tür yaratıklara karşı devletin yasal yaptırımları daha da ağırlaştırmasının zamanı gelmedi mi sizce?..

Ve de söyler misiniz; Ankara’nın göbeğinde “kocam sizler için sakat kaldı” diye uyaran bir “gazi” eşinin çığlıklarına rağmen, savunmasız iki insanı öldüresiye dövecek kadar zıvanadan çıkanlar yaşamlarının bundan sonrasında aynaya “erkek” gibi bakabilecekler mi acaba?.. Hiç sanmıyorum...

NİTELİK ve SKANDAL!..

Çocuklara işkence yapan, yaşamın baharındaki gençleri bunalıma sürükleyen, aileleri mahveden ve geleceğimiz olan yeni neslin evlatlarını yarış atına dönüştüren “TEOG” rezaleti bitti de, sevinelim mi acaba?..

Milli Eğitim Bakanı, “adrese dayalı lise yerleştirme” yöntemini açıkladı ve ortalık yine karıştı...

Nasıl olacakmış bu iş acaba?.. Efendim, “beş tane okul seçenek” olarak sunulacakmış, öğrenci ve aileleri de bunlardan birini seçeceklermiş!..

Milli Eğitim Bakanı büyük bir ikamet değiştirme kaosu da çıkartacak bu tuhaf yöntemi açıkladı ama daha vahim bir çıkmazı da itiraf etmiş oldu!..

5 seçenek sunulacak öğrenciler liseye gidecek olanların yüzde 90’ını kapsıyormuş... Peki, ya geriye kalan yüzde 10 oranındaki öğrenciler ne olacakmış acaba?..

Rezalet de burada başlıyor zaten!.. Çünkü bakana göre bu kapsama girecek öğrenciler “nitelikli okullar”a gidecekmiş... “Nitelikli” okulları isteyen öğrenciler buralarda açılacak lokal sınavlara gireceklermiş!..

Yani Milli Eğitim Bakanı olacak zat aynı zamanda, geriye kalan okulların, yani liselerin yüzde 90’ının niteliksiz olduğunu açıklamış oldu ki, bu vahamet ülkenin geleceği açısından aynı zamanda bir yıkım ve yozlaşma, ayrımcılık ve ötekileştirme itirafıdır!..

Söyler misiniz; yüzde 90’ı niteliksiz olan liselerden bu ülkenin geleceği çıkabilir mi, bu okullardan memlekete yarar gelir mi, cumhuriyetin eğitim sistemi bu niteliksizlik içersinde büyüyebilir mi?..

Ve bu saçma sapan, ayrımcı- öteleyici “nitelik” bölücülüğüyle geleceklerini kurmaya çalışan çocuklar sağlıklı bir psikoloji içerisinde eğitim görebilir mi?..

Evet; bu ülkenin yaşamsal sorunu eğitim ama ondan önce, ülkenin asıl çıkmazı memleketin eğitim sistemini bir rezaletten kurtarıp bir başka uçuruma sürükleyen siyasetçiler ve bürokratlar değil mi aslında?..

Sözün özünü yine kimseden esirgemeyeceğiz; niteliksiz siyasetçilerin ve bürokratların sözde “sistem” planlaması yaptığı bir ülkede, “nitelikli” eğitim de olmaz, “nitelikli” çocuklar da yetişmez... Yazıklar olsun bu tuhaf ve şaşkın kafalara!..

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac