KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Bari Ege Adaları deyin be kardeşim
Dayatma ile yapılan bir referandum sonunda ve yapılan hilelerle “demokrasiden, hukuktan, insan hak ve özgürlüklerinden” vazgeçtik.
Üstelik bunu “Evet oyları daha fazla çıktı” diyerek halkın isteği gibi sundular.
Sonunda demokratik rejim değişti yerine tek kişinin hakim olduğu, her şeye bir kişinin karar verdiği bir rejim geldi.
Sanki bir anlamı varmış gibi Meclis'in üye sayısı 600'e çıkarıldı.
Oysa yeni rejimde her şey tek adamdan sorulduğu için Meclis'in bir anlamı kalmadı.
Bu millet 600 milletvekiline, 600 sekreterine, 1200 danışmanına milyonlarca lira maaş ödüyor.
Tek adam rejiminin önemli unsurlarından biri de Cumhurbaşkanı'na bağlı sekreter gibi çalışan ama bakan olarak adlandırılan kişilerin de bulunması.
Bu bakanlar seçilmiş kişilerden oluşmuyor artık biliyorsunuz.
Tek adam kime ne iş yaptıracaksa onları parlamento dışından getirip bir koltuğa oturtuyor.
Ola ki seçeceği kişi milletvekili ise derhal bu görevinden istifa ediyor.
Yeni sistemle birlikte bakan adı verilen kişiler, kendilerine emanet edilen konuların patronlarından seçildi.
Örneğin okul sahibi biri Milli Eğitim Bakanı oldu.
Ticaret yapan bir kişiye Ticaret Bakanı unvanı verildi. Amerikalı bir tarım şirketinin danışmanı, bir de baktık Tarım Bakanı oluvermiş. Turizmci biri de Turizm Bakanı oldu.
Bu Turizm Bakanlığı'na oturtulan kişi hayli ilginç biri.
Dünyanın her yanından turist getiren organizasyonları var. Çok lüks otellere sahip.
Uçak şirketi de var.
Gemilerle de turlar yapıyor.
Son günlerde televizyonlarda Turizm Bakanı'nın şirketinin reklamlarını izliyoruz.
Turizm Bakanı'nın gemileri “Yunan adalarına” Türkleri götürüyor, üstelik bu Türkler için “vize” gerekmiyormuş.
Turizm Bakanı'nın turlar düzenlediği “Yunan Adalarının” bazıları AKP iktidarı döneminde Yunan devleti tarafından işgal edilmiş, üzerine asker ve silah yığılmış, turistik oteller yapılmış adalar.
Türk turizmini geliştirmek ve güçlendirmek için bakan yapılan bu kişi, Türkleri “Yunan tarafından işgal edilmiş Türk Adalarına” götürüyor ve bunu TV ekranlarından bas bas bağırarak da ilan ediyor.
Belli ki bakan olmuş ama aklı hala “büyük ticari kazanç elde ettiği” şirketinin çıkarlarında.
“Bari“ diyorum “Yunan adaları diye kafamıza kafamıza kakma da, nezaketen Ege Adaları de be kardeşim.”
Öyle değil mi?
Bu milletin bütün sinirlerini aldılar sanki.
Turizm Bakanı, Yunan turizmi için çalışıyor, kimsenin umrunda bile olmuyor.
Demokrasiden, hukuktan, insan haklarından vazgeçince böyle oluyor işte.
Korku egemenlik kuruyor ve sessizlik her yerde hakim hale geliyor.
BUNU YAZMAK GEREK
Bu kadar korkmayın, 1 Mayıs'ı kutlamamak da bir eylemdir
İki gün sonra 1 Mayıs Bayramı'nı kutlayacağız.
Ancak her yıl olduğu gibi bu yıl da İstanbul Taksim Meydanı sarayın kaprisi nedeniyle halka kapalı.
Taksim'de yapılacak bir toplantı, iktidarı ve başındakini çok korkutuyor.
Sanıyorum oradan başlayacak bir halk hareketinin sonunu getireceğini düşünüyor.
Taksim alanının polis barikatlarıyla çevrilmesi tamamlanmak üzere.
1 Mayıs günü kuş bile uçurtulmayacak yine.
İşçi sendikaları bu yıl da “izin başvurusu” yaptılar ve tabii ki validen yine ret cevabı aldılar.
Sendikalar Taksim yerine bu yıl da Bakırköy'e gidecekler.
Bu benim çok canımı sıkıyor.
Taksim ısrarından vazgeçilmesi ve alternatif bir alana gidilmesi işçi hareketini öldürmekten başka bir şey değildir.
İşçiler saraydan korkup boyun eğerek başka alana gittikleri an zaten bütün haklarını kaybetmişlerdi.
Şimdi bu korkaklık ve teslimiyet devam ediyor.
1 Mayıs'ı hiç kutlamamak ve bunun gerekçelerini bütün dünyaya ilan etmek de bir eylemdir.
Türkiye'nin hiçbir yerinde 1 Mayıs'ın kitlesel olarak kutlanmaması başlı başına bir olaydır, bir direniştir, eylemdir.
Oysa Türkiye'deki sözde işçi liderleri iktidardan korkuyorlar.
Teslimiyetçi politikaları uyguluyorlar.
Koltuklarını korumak istiyorlar.
Böylelikle her şey iktidarın istediği gibi oluyor.
Bu korkak işçi liderleri nedeniyle tüm dünya, Türkiye'de de 1 Mayıs Emekçi Bayramı'nın coşkuyla kutlandığını sanıyor.
Oysa sendikacılar bir kere cesur davranıp “Bu yıl faşist uygulamaları protest o etmek için 1 Mayıs'ı kutlamıyoruz” diyebilseler inanın çok şey değişecektir.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Fenerbahçeli olmaktan hiç bu kadar utanmamıştım
Önceki akşam Fenerbahçe-Trabzon maçının son 20 dakikasını izledim.
Hay izlemez olaydım.
Çünkü mağlup durumdayken çok üzüntülüydüm.
Ama son dakika golünden sonra gördüklerim beni kahretti.
O ne sevinçti öyle.
Futbolcular birbirine sarılıyor, saha kenarında ne kadar görevli varsa içeri doluşmuş herkes kucaklaşıyor.
Kiminin gözünden yaşlar akıyor.
Utandım ki ne utandım.
Kendi sahanda, bir takıma uzatmaların da uzatmasında gol atıyor ve berabere kalıyorsun, sanki dünya şampiyonu olmuş gibi seviniyorsun.
Fenerbahçe'yi bu halde görmek gerçekten utanç verici.
Bir an “Keşke sahadan mağlup ayrılsaydık da bu manzarayı görmeseydim” diye geçirdim içimden.
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
İBB Meclis toplantısının canlı yayınlanması foyayı ortaya çıkardı
Son günlerde sokakta konuştuğum vatandaşlardan en çok neyi duyuyorum biliyor musunuz?
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclis toplantılarının canlı yayınlanmasını.
Herkes diyor ki, “AKP'li üyelerin ne kadar çapsız olduklarını görüyoruz.”
Öncelikle şunu söyleyeyim; birçok kişinin Belediye Meclisi'nden haberi bile yokmuş.
Yani sistem olarak elbette biliyor ama Belediye Meclisi'nin nasıl çalıştığını pek bilen yok.
Ama bu canlı yayınlar sayesinde Belediye Meclisi'nin de tıpkı Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi olduğunu gördü herkes.
Tabii daha önemlisi bu meclislerde görev alan AKP'lilerin foyası da ortaya çıktı.
Daha önceleri bazı CHP'li üyeler, Meclis toplantılarını medyaya anlatmaya çalışırlardı.
CHP'liler, “AKP'li meclis üyelerinin tek derdi imar planlarındaki değişikliktir. Bunun dışında Meclis'te kimse bir şey konuşmaz” derlerdi.
Zaten ezici bir çoğunluğu yandaş tetikçi olan medyada bunlar genellikle pek ciddiye alınmazdı.
Oysa şimdi durum farklı.
AKP'li Meclis üyelerinin kürsüdeki hallerini herkes canlı canlı izledi gördü.
Sırf CHP'den geldiği için önergelere karşı nasıl direndiklerine millet tanık oldu.
Sonuç olarak canlı yayınlar çok çok iyi oldu.
Bİ SORALIM BAKALIM
‘Osman Amca' diye kutsanan o adam disipline verildi mi?
Ankara Çubuk'ta yeniden sahnelenmek istenen Madımak olayından sonra AKP Sözcüsü Ömer Çelik açıklama yaptı ve olayı kınadı.
Sözcü Çelik, bu kişinin “Maalesef AKP üyesi olduğunu ve ihraç edileceğini” de açıkladı.
Sanıyorum Ömer Çelik bu rezil olayın partisinin genel bakanı tarafından da lanetleneceğini düşünmüştü ve göğsünü gere gere böyle bir açıklama yapmaya cesaret edebilmişti.
Oysa tam tersi oldu.
Başta AKP'nin Genel Başkanı olmak üzere parti yönetimi olayı sahiplendi ve suçlu olarak da CHP ve Genel Başkanı'nı gösterdi.
Ömer Çelik'in “İhraç edilecek” dediği kişi “Osman Amca” lakabıyla yüceltildi neredeyse partinin kahramanlık maskotu haline getirildi.
Peki, o kişi Ömer Çelik'in dediği gibi ihraç edilecek mi?
Sanmıyorum.
Bu kişi disiplin kuruluna bile verilmeyecek.
Ama Ömer Çelik'in saraydan okkalı bir fırça yediğini düşünüyorum.
Muhtemelen kendisine “Evladım biz seni kendi düşündüklerini söylemen için mi parti sözcüsü yaptık? Haddini bil, bir daha da boyundan büyük işlere sakın karışma” denmiştir.
https://twitter.com/can_atakli_