BİZE BİZDEN BAŞKASI YAR OLMAZ TÜRKİYE...


Tarih baba, bu topraklarda, bir ulusun kaderini yazarken siyah ya da beyaz gibi, eski ya da yeni gibi bakmadı ki dünyaya...

Çünkü ayrı yerlerde olsak da, aslında biliriz ki hepimiz çok eskiden tarih gibi aynıyız;

Her renkten, her dilden, her boydan, her aşiretten ve her kavimden yürekleri aynı atan insanlarız...

Zengin-fakir, küçük-büyük, genç- yaşlı, eğri-doğru, Arap-Çerkez, Türk-Kürt diye ayırmadı ki; bizi, bin badirelerde bile bir arada tutan soylu tarihimiz...

Evet; kimimiz Mezopotomya’da olsak da Batı’ya insan gibi baktı aynı anda atan kardeş yüreklerimiz,

Kimimiz en Doğu’dayken, Ege’de, “Ormancı” gibi çınladı kardeş türkülerde kulaklarımız,

“Ezelden” düşman olmadık ki, hepimiz bazen türküler gibi yüreği yanık, bir omzu yıkık “Urfalı”yız...

Yüreğimiz vatanın ortasındayken, çoğu zaman yoluna baş koyduk ki, “Kurtuluş”un kalesi, Ankaralıyız...

Velakin hiç bir zaman Trakya’da üç- beş fitneye boyun eğmedi insanlarımız...

Çünkü Karadeniz’de horon tepilirken alkış tuttu hem Doğulumuz, hem de bizden hiç kopmayan Batılımız...

Harranlıyız, Sökeliyiz...

Unutmadık; “Akdeniz” denirken “ilk hedef”, göz kırpmadan yoldaş gibi “ileri”ye atlamıştık hepimiz...

Ve içimiz ağlardı, bağrında insanlık çırpınırken çılgın ancak yürekli Karadenizimiz!..

İnkar edemeyiz; kimimiz Adem ile Havva’dan beri Harranlıyız, kimimiz uzakta olsa da, düşmana “efe” gibi direnen Sökeliyiz, Aydınlıyız ve İzmirliyiz...

Öyle ki, kimimiz Marmara’da çileyken, kimimiz aynı teri silen ırgatlar gibi Çukurova’dayız,

Ve coğrafyalar ayrı olsa da, aynı cevherde, “umut” türeten kesinlikle aynı topraklardayız...

Aynı toprakta tohum!..

İşte bu yüzden, daha dün tokalaşmış, aynı avuçlardan atıldık, tohum gibi, aynı toprakların bereket beklenen damarlarıyız;

İşte bu yüzden bazen hep birlikte su, bazen hep birlikte güneş ve bazen de hep birlikte “emek” olduk aynı sabana tutunmuş nasırlı elleriz,

Bu nedenle aynı kollarda çapa olduk ırgatlık yolarının bembeyaz pamuk tarlalarında, direnenleriz,

Aynı sevdayla umut ektik bu ülkenin “adam gibi” insanlar türeyen taşlı-topraklı yollarındayız...

Evet; aynı umutlarla filiz verdik bazen yağmurda, bazen de “yağmur duası”na el kaldırırken umutsuz kıraçlardayız...

Çünkü aynı topraklardan gelen ekmeği bölüştük bazen zenginken, bazen de yoksul sofralarımızda beklemedeyiz,

Savaşlarda aynı mevziden baktık, bizi vurmaya ve bölmeye çalışan düşmana öfkeliyiz;

Aynı cephede bekledik ölümü, aynı siperde korkuyu da yaşadık kahramanlığı da, çekinmeyiz...

Mehmet ile Şeyhmuz...

Düşman 90 yıl önce işgal ederken de vatanı, siperlere aynı saflardan koşarken isyan etti çığlıklarımız;

Ardımızdan farklı dillerle “şivan” edilse de kardeşti ayrı notalardan çıkmış yanık ağıtlarımız,

Velhasıl “Mehmedim” derken, Şeyhmuz’umuza da ağladı kaderi aynı garip annelerimiz,

Ve aynı kahvehanelerde, aynı kürsüler üzerinde mektup yolu gözledi birbirine kardeş olmuş babalarımız...

Önce vatan...

Unutmayınız; memleket her daim savaştayken, hep birlikte, yıllar boyu tek kalmış zahiremizin yoksul tarhanasına sığınmışız;

Ayrışmadık, aynı tastan içtik ayranımızı, aynı tepside aş bekledi yoksulluktan eskimiş tahta kaşıklarımız,

Yemen’de, Çanakkale’de Kurtuluş Savaşı’nda aynı saftaydık unutmadık hepimiz,

Kuvayı Milliye’ye katılırken “önce vatan” dedik unutmadık biliriz,

Gazi’nin keskin bakışları yol gösterdi, “vatan” gitmesin diye bazen günlerce kırpmadığımız gözlerimiz...

Hangi gafletteyiz?..

Evet; bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıldönümündeyiz...

Hani o acıları hiç unutulmayan askeri darbe var ya, işte tam da o gündeyiz!!!

Sağcı-solcu, Doğulu-Batılı, köylü-şehirli, patron-emekçi, zengin-yoksul, ilerici-gerici, faşist-komünist diye birbirimizi vurduğumuz zamanlar var ya, işte o günün ne yazık ki yıldönümündeyiz!!!

O günleri haber veren; bir zalim kaos ve bir kalleş kargaşanın eskiyi anımsatan tam da en ürkütücü anlarındayız...

Sağcı-solcu bitmiş; ne yazık ki, “Türk-Kürt” diye ve Doğu- Batı diye fitneyle körüklenmiş bir ihanet ayrışmasındayız...

Ne yazık ki, Kurtuluş Savaşı’nda aynı siperde olan Mehmet’le Şehymuz’un düşman edildiği bir kalleşlik anındayız...

Her gün çatışma, her gün ölüm ve her gün şehadet diyerek bizi düşman edenlerin 35 yıldır bitmeyen kör ve gafil kavgasında, korkulardayız...

Baksanıza; 1980 gitti, millet uzaydayken biz 2015’te hangi, haldeyiz?..

Koca bir 35 yıl geçmiş, halen uyanmaz mıyız?..

O kadar kavga, o kadar çatışma, o kadar ölüm, o kadar yaralanma, o kadar işkence, o kadar sürgün, o kadar idam, o kadar faili meçhulden neden halen ders almayız?..

“Sağcı-solcu”dan sonra, “Türk-Kürt” diye kışkırttılar neden halen silkinmeyiz?..

Söyler misiniz; nedir bu çatışma, nedir bu kavga, heyhat alçaklığa, ihanete, bölücülüğe, kışkırtmaya ve “kardeş kavgası”na direnmezsek hangi gafletteyiz?..


https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac