BÜYÜKLERE MASALLAR!..
Kitap taa Kasım ayında, hem de imzalı olarak gelmişti...
İstanbul Kitap Fuarı’nda sevgili arkadaşım Gürkan Hacır, “okuman dileğiyle” diye imzalamıştı; kütüphaneme koydum ama bir türlü sıra gelmedi!.. Bursa kitap Fuarı’nda bir kez daha imzalayıp verdi. Bu defa büyük bir merak ve hızla okudum; okudukça da bildiğimi sandığım bazı şeyleri ne kadar yanlış ya da eksik bildiğimi fark ettim!.. Kitabın adı zaten içeriği hakkında sağlam ipuçları veriyordu:“Masal” Alt başlığı ise ana fikri olanca çıplaklığı ile gözünüze sokuyordu:
-Onlar anlattı biz inandık!..
Sonuna dek doğru bir tespit; binlerce yıllık insanlık tarihinde birileri diğerlerine “masallar” anlatmış, çok daha büyük çoğunluğu oluşturan diğerleri de hemen her defasında inanmışlardı!.. Asında tarih dediğimiz şey de anlatılanların hangisinin doğru, hangisinin yalan, hangisinin tahrif edilmiş ya da “masal” olduğunu ortaya koyma bilimi değil miydi?..
Tarihin her döneminde, ekonomiden siyasete, kültürden sanata, geçmişten bugüne, aşktan sekse anlatılan masallar kalıbımı basarım on binlerce kitaplık kütüphanelere bile sığmazdı!.. genellikle de iktidardakilerin halka ya da birbirlerine anlattıkları masallardı bunlar; kimi kısa sürede anlaşıldı, kiminin ortaya çıkması epey uzun zaman aldı, kimisinin üzeri de hep bir şalla örtülü kaldı..
Tabii, bir de iyi bildiğimizi sandığımız masallar vardı; onların da hiç öyle olmadığı, çok farklı seyrettiğini, farklı sonuçlara ulaştığını öğrendiğimizde çok şaşırdık, halbuki gözümüzün önünde olup bitmişti hepsi...
-İşte “Masal” bunlardan bazılarını anlatıyor biz bildiğini zannedenlere!..
İsrail, İngiliz, Türk masalları!..
Masal bizlere çok iyi bildiğimizi sandığımız, yaşandığına emin olduğumuz olaylar hakkında “yok artık” dedirtecek farklı bilgi ve belgeler gösteriyor...
Örneğin İsrail’in nasıl kurulduğunu, ünlü istihbarat örgütü Mossad’ın bilinenin aksine nerede kuruluğunu anlatırken bir bakıyorsunuz İsrail’in kuruluşuyla “6 milyon Yahudi’nin” uğradığı soykırımın arasında bir bağ olup olmadığı sorusuna götürüveriyor!.. Ve şu sarsıcı soruları soruyor:
-Yahudilerin soykırıma uğradığını en çok nereden öğrendiniz?.. Tabii ki Hollywood filmlerinden!..
-Altı milyon kişi kaç fırında yakılmış olabilir?
Bu konuda araştırma yapanların başına neler geldiğini, toplumlarından nasıl dışlandığını anlatmayı da ihmal etmiyor tabii!..
Sevgili Gürkan Hacır, daha kitabının başında, “Ben Amerika’ya pek bakmam. Aslolan İngiltere’dir, Londra’dır. Londra’nın gücüyle birleşmiş Yahudi lobisidir” diyor... Çok haklı. Zaten İsrail’in mimarı da öncelikle İngiltere değil miydi?.
Masal’da, İngilizlerin, Avusturalya ve Yeni Zelanda’nın Birinci Dünya Savaşı’na gönüllü katılımını sağlamak için zavallı iki Afgan deveciyi “Türk” diye yutturup Broken Hill kasabasında nasıl bir küçük çaplı bir katliam tezgahladığı, bunun üzerine gençlerin nasıl koşa koşa askere kaydolmaya gittiği gayet trajik bir şekilde anlatılıyor... Çanakkale’de ilk elde öne sürülen Anzakların sonu da son derece trajik sonuçlanmamış mıydı?!.
Masal, bizim yaşadığımız bir travmada da İngilizlerin nasıl parmağı olduğunu da son derece çarpıcı şekilde ortaya koyuyor:
-1955 6-7 Eylül olayları!..
Kıbrıs’ta İngilizlere karşı ayaklanan Rumlara karşı Türk’lerin kullanılması fikrinden yola çıkan “anasının gözü” İngiliz istihbaratı planını inceden inceye yapıyor ve bir gün bir gazetenin “Atatürk’ün Selanik’teki evi bombalandı” haberiyle, tarihimize kara bir leke olarak geçen, yağma ve cinayetlerle biten 6-7 Eylül olaylarının fitili ateşleniyordu!..
-İngilizlerin o tarihten bugüne incelikli oyunları hiç bitmedi, sürdü gitti
Aşksız masal olur mu?..
Masal’ın en eğlenceli ve en trajik bölümlerinin başında doğal olarak “aşk hikayeleri” geliyor...
Osmanlı’dan Cumhuriyete, Enver Paşa’dan Mustafa Kemal’e, Latife Hanım’a, Demokrat Partinin en ileri gelen şahsiyetleri Celal Bayar, Adnan Menderes’e ve diğer zevata, bildiğimizi sanıp, hiç haberimizin olmadığı bir çok aşk masalı önümüze seriliyor!..
Kitapta bir ara başlık çok ilgimi çekti örneğin: “Biz Latife Hanım’ı hep rahibe olarak bildik...” Latife hanım Mustafa Kemal’den boşandıktan sonra kamuoyuna karşı hep vakur bir duruş sergilemiş, hatıraları için önüne servet dökülmesine karşın hiç konuşmamış, herkesin saygısını kazanmış bir hanımefendi olarak yaşamını tamamlamıştı...
Peki ama Latife Hanım hiç mi aşık olmamış, hiç mi bir beraberlik yaşamamıştı?. İşte Masal, bize bunu anlatıyor; Latife Hanım’ın aşkları içinde biri vardı ki, okuduğum zaman hayrete düştüm; büyük fakat platonik bir aşktı bu, kitaptaki deyişle söyleyeyim:
-Yatak odasız bir aşktı bu!..
Bu büyük aşkı bir de şiir yazmıştı Latife Hanım için:
-O mavi gözlü bir devdi/ Minnacık bir kadını sevdi/ Kadının hayali minnacık bir evdi/Bahçesinde ebruliii/ Hanımeli açan bir ev.
Evet, bu büyük platonik aşk Nazım Hikmet’ti!.. Şiirin acıklı sonu ayrılığa işaret ediyor!..
Ve tabii, Demokrat Parti zirvesinin karıştığı aşk masalları!. Bayar’ın, Menderes’in, Fatin Rüştü Zorlu’nun, Ethem Menderes’in, Refik Koraltan’ın ve nicelerinin skandalın köşesinden dönen ya da tam göbeğine düşen maceraları!.. Kıssadan hisse ne peki?..
-Her masalın bir gizli saklısı vardır!..
NOT: Sevgili İzmirliler ve İzmir’e yolu düşenler, hafta sonu “Efendiler ve Uşakları” isimli yeni kitabımla İzmir Kitap Fuarı’nda olacağım, görüşmek umuduyla...
https://twitter.com/umit_zileli