Fethullahçılar’ın Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) sızdığı iddiaları son 30 yılda hiç bitmedi... Cemaat müritlerinin sınav oyunlarıyla askeri liseler ve harp okullarına yerleştiği konusu sıklıkla medyaya yansıdı ancak siyaset ve devlet bunu nedense görmezden geldi...
Ya cemaat çok sinsiydi ya da devlet gaflet çukurundaydı... Ya da gerçekten “kaset” tuzağı herkesi teslim almıştı!!!
Ancak herkes farkında ki, devletin TSK’daki kadrolaşmaları görmemesi olası değildi!.. En azından Hikmet Çetinkaya adlı Cumhuriyet gazetesi yazarının bu konuda karaladıkları da vardı...
Çetinkaya adlı korkak, cemaat sofrasına oturmadan ve Fethullahçılarla kol kola fotoğraf çektirmeden önce müritlerin askeri liselere nasıl sızdığını tefrika edip duruyordu... Hem de yıllarca!..
Gazetesinin adı son yıllarda sıklıkla cemaatle yan yana anıldığı için, Çetinkaya da, “Fethullahçı Gladyo”adlı kitaplar yazmak yerine, “cemaatin terör örgütü olduğunu düşünmüyorum” diyerek nasıl çark ettiğiyle gündeme geliyor...
Unutmayınız ki, Cumhuriyet gazetesinin yöneticileri de “cemaat yazarlarına özgürlük” bildirilerine imza atmak ve yazarlarını Pensilvanya’ya göndermekle anılıyor... Velhasıl Nadir Nadi ve İlhan Selçuk’un kemiklerini sızlatanların Cumhuriyet’i işgali devam ediyor...
Neyse, konumuz “Ergenekon”dan tutuklanmamak ve ardındaki koruma polis çekilmesin diye başını kuma gömen zavallılar değil... Okurları zaten onların ağzının payını vermeye devam ediyor...
İyisi mi biz cemaat-TSK bağıyla ilgili tartışmalara ve gündeme gelen vahim iddiaların perde gerisine dönelim...
Gülen’in şaşırdığı asker!..
Unutmayınız ki, AKP’nin 2002’de iktidara gelmesinin ardından Fethullahçı müritlerin orduda kadrolaştığı iddiaları da ısrarla göz ardı edildi...
AKP ile Gülen’in ballı börekli olduğu bu dönem, nasıl tarikatların bürokraside palazlandığı bir dönem olduysa, TSK da neredeyse cemaat için özel bir sızma bölgesi haline getirildi...
Bugünlerde AKP düşmanı olan Nazlı Ilıcak’a dayandırılan aşağıdaki bilgiler de, cemaatin TSK’da hangi boyutlarda kadrolaştığını çarpıcı biçimde dışa vurmuştu...
O ilginç anekdot Aydınlık gazetesi yazarı Sabahattin Önkibar’ın “Takkeli Firavunlar ve Büyük Siyasi Sırlar” kitabında da yer alıyor... Kitapta, “Fethullah Gülen’in, Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığını nasıl desteklediği” şöyle aktarılıyor:
“Yıl 2001. Fazilet Partisi heyeti, kendini ABD kamuoyuna anlatmak için Recai Kutan başkanlığındaki bir heyetle Washington ve New York’a gider. Gezide o dönem Fazilet Partisi mebusu olan Nazlı Ilıcak ile kocası Emin Şirin de vardır. Heyet hazır ABD’ye gitmişken Fethullah Gülen’i de görelim diyerek Pensilvanya’ya geçer. Ziyaret esnasında Ilıcak’la Gülen arasında şu diyalog geçer:
- Hocam Türkiye’deki asker baskısı daha ne zamana kadar devam edecek? Ne zaman rahat edeceğiz?
- Hilmi Özkök Genelkurmay Başkanı olduğu zaman.
- Hilmi Paşa o kadar iyi mi, emin misiniz?
- İyi ne demek?.. Biz, o albaylıktan generalliğe terfi ettirildiğinde bile şaşırmıştık.
Bu diyaloğu bana anlatan, o konuşmaya şahitlik eden Ilıcak’ın üçüncü kocası Emin Şirin’di.”
Tepedeki mürit kim?..
Hilmi Özkök AKP iktidarı döneminde Genelkurmay Başkanlığı’ndan emekli oldu... Ancak o dönemde “Ergenekon” ve “Balyoz” adlı kumpasların tohumları çoktan atılmış ve TSK içten içe kuşatılmıştı...
Çünkü yüzlerce subay “darbeci” iddialarıyla cezaevine atılmış, birçoğunun da orduyla bağı kesilerek gelecekleriyle oynanmıştı...
TSK ve bürokrasideki “darbeci” tasfiyesine alet olan AKP iktidarı, cemaatin kuşatma operasyonunun iktidarı ele geçirmeye kadar ulaştığını anlayınca, Erdoğan ile Fethullah Gülen arasında amansız bir savaş başladı.
İşte o savaş cemaati yavaş yavaş tüketmeye ve devlet içindeki bağlarını çözmeye başlayınca, “Ergenekon ve “Balyoz”un da bir “kumpas”- “tertip” olduğu anlaşıldı, askerler serbest bırakıldı.
2 bin asker atıldı mı?..
Peki, Fethullahçılar yalnızca “silahlı kuvvetler içinde örgütlendiler” iddialarıyla mı gündeme geldi?.. Ne yazık ki hayır!..
Çünkü “TSK’ya kaç Fethullahçı sızdırıldığı” konusu gizemini halen korusa da, ordudan kaç Atatürkçü subayın ayrıldığı ya da tasfiye edildiği iddiaları da bir o kadar vahim...
Daha geçen yıl TSK’den yüzlerce pilotun istifa ettiği konusu medyaya yansımışken ve gazetelerde “ordudaki cemaatçiler”le ilgili yayınlar durmazken, TSK’dan doyurucu bir açıklama yapılmaması da soru işretlerine neden oluyor...
Peki, cemaat-TSK konusuna neden mi geldik?.. Odatv, TSK’daki cemaat kadrolaşmasına dikkat çeken “Ağacın Kurdu, TSK’da şakirtlerin işgali mi” isimli bir kitabı önceki gün haberleştirmişti...
Kitabın yazarı Mustafa Önsel, Gülen Cemaati’nin TSK içindeki yapılanma ve tasfiye operasyonlarına ilişkin önemli bilgi ve belgeler paylaşmış...
Özellikle 2008 yılından itibaren Kara Harp Okulu’nda yaşanan tasfiyelerin boyutunu rakamlarla ortaya koyan Önsel’e göre, “Paralel Yapı”nın, asker çocuğu ve askeri liseden mezun öğrencileri Harbiye’den ayrılmaya zorladığını, bu sayının 2009 yılında rekor seviyeye ulaştığına dikkat çekmiş.
TSK konuşacak mı?..
Önsel’in kitabında, Harp Okulu’ndan ayrılan ve atılan öğrenci sayısı yıllara göre şöyle sıralanmış:
“2008 yılında 262; 2009’da 465; 2010’da 283; 2011’de 330; 2012’de 222; 2013’te 200 ve 2014’te 160 öğrenci...”
Mustafa Önsel kitabında, ürkütücü tasfiye operasyonunu şöyle yorumlamış;
“Özellikle intibak kamplarında Fethullahçı örgüt mensubu olduğu iddia edilen subayların baskı ve işkencelerine dayanamayan Harbiyeliler ayrılmak zorunda kalmışlardır. Bu baskı, yukarıdaki yıllarda (2008-2014) dayanılmaz ve açık bir hal almıştır. Bu işkenceler o kadar alenidir ki, komuta kademesinin haberinin olmaması düşünülemez.”
Lafı uzatmayalım ve Genelkurmay Başkanı’na soralım; Hikmet Çetinkaya’nın da “Gladyo” olarak tanımladığı cemaatin TSK içindeki faaliyetleri hangi aşamada ve bunlarla ilgili herhangi bir işlem yapıldı mı?..
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac