BÜYÜYEN ŞİDDET SEÇİMİ VURUR MU?..

Dün bu köşede; “sandıktaki bomba” başlığı altında, “Güneydoğu terörle boğuşurken, 1 Kasım’da nasıl seçim yapılabileceği”yle ilgili kaygıları sıralamıştık... İşte sandık, seçmen, aday ve miting güvenliğinin tehlikede olduğunu kanıtlayan diğer endişe verici gerekçeler:

Genelkurmay Başkanlığı’ndan aralıklarla medyaya yansıyan açıklamalara bakılırsa, PKK’nın son dönemdeki kaybı örgütün 1990’da yaşadığı hezimete yaklaşmış!..

İddiaya göre, dünkü hava operasyonunda öldürülen “35 terörist”le birlikte, PKK’nın kaybı 900’e ulaşmış!.. Hava taarruzlarında en az 600 militanın da yaralandığı öne sürülüyor...

Yine TSK kaynaklarına bakılırsa “PKK ölüleri gizliyor, yaralıları ise Irak ve Suriye’ye taşıyor...”

TSK açıklamalarında, örgütün karargahlarının bulunduğu Irak’taki Kandil Dağı önemli ölçüde kullanılamaz hale getirilmiş, PKK yöneticilerinden Murat Karayılan ve Cemil Bayık gibi isimler de Irak ve Suriye’ye sığınmış!..

Ancak ağır tahribat yaratan operasyonlar sürerken her gün Doğu’dan şehit cenazelerinin gelmesi, “PKK kayıp verdikçe daha tehlikeli hale mi geliyor” gibi paradoks içeren bir soruyu da gündemde tutuyor...

Çünkü 1990’larda, bazı günlerde 400 ile 500 arasında teröristin öldürüldüğü, ancak örgütün geçici bir duraksamadan sonra yeniden hareket kabiliyeti kazandığı da biliniyor...

Üstelik 1984’ten bu yana en az “40 bin” kayıp veren örgütün son yıllarda, nasıl olur da devletle masaya oturabilecek kadar askeri ve siyasi olarak büyüdüğü sorusu da kangrenleşen paradoksun içinde acil yanıt arıyor...

Çocuklar, patlayıcılar!..


Peki, tüm bunları niçin mi sıraladık, soruları niçin mi sorduk?.. Çünkü TSK Kandil’de, İçişleri Bakanlığı ise Doğu kırsalında PKK’ya büyük kayıp verdirildiğini açıklarken, örgütün yurt içinde yayıldığını gösteren çok tuhaf ve tehlikeli olaylar da yaşanıyor!..

Örneğin bu tuhaflıklardan biri, örgütün yalnızca Urfa’da 3 bin çocuğu rahatlıkla dağa kaçırabilmiş olması... Bu bilgi şehir efsanesi değil, bizzat Urfa Valisi İzzettin Küçük’ün geçtiğimiz ayki şaşırtıcı açıklamasına dayanıyor...

Hükümete yakın Sabah gazetesinin geçtiğimiz haftalarda gündeme getirdiği, “PKK şehirlere 80 bin silah yığdı” manşeti de ürkütücü bir tuhaflık içeriyor... Kaldı ki AKP’li bakanlar da bunu sıklıkla dile getiriyor...

Bu tuhaflıkların, MİT Başkan yardımcısı Afet Güneş’in, Oslo görüşmelerinde PKK’lı Sabri Ok’a, “Şehirlere patlayıcı yığdığınızı biliyoruz” şeklinde bir dayanağı var ki, aklımıza, “vah memleketin haline” demekten başka bir şey de gelmiyor...

Çünkü kentlerde her gün bir yandan bombalama eylemleri olurken, diğer taraftan da Doğu illerinde tonlarca patlayıcı ele geçiriliyor...

İşgaldeki hastane!..


Gelelim PKK cephesindeki pervasızlığı ve devletteki vahim gafleti bir kez daha kanıtlayan son günlerdeki tuhaflıklara...

PKK’nın son günlerde “özyönetim” adı altında isyan çıkartmaya çalıştığı Silvan’ın Tekel Mahallesi Mezarlığı’nda güvenlik güçlerince yapılan aramada, ağaçlara ve mezarlara gizlenmiş çok sayıda molotofkokteyli, el yapımı patlayıcı ve bomba yapımında kullanılan malzemeler bulunmuştu...

Militanların, Mardin’in Nusaybin ilçesi, Abdulkadir Paşa Mahallesi’ndeki Hacı Şemsettin Yusma Camisi’ni de “mühimmat deposu” olarak kullandığı ortaya çıkmıştı...

Camide üstü seccade ile örtülü çok sayıda roketatar, uzun namlulu silah, bu silahlara ait mermi, molotofkokteyli ve örgütsel doküman ele geçirilmişti.

Ve gelelim son şoke edici bilgiye... Teröristlerin Silvan’da sağlık hizmeti vermesini engelledikleri Aile Sağlığı Merkezi’ni “ilk yardım” hizmeti için kullandığı belirlenmiş!!!

Örgüt mensuplarının ilçedeki olaylar sırasında asılsız ihbarla çağırdıkları ambulansları yağmalayarak malzemeleri çatışmalarda yaralanan teröristlerin tedavisi için kullandığı da saptanmış...

İlçede denetimi sağlayan güvenlik güçleri, PKK’dan geri aldıkları sağlık merkezindeki 12 bin lira değerindeki aşıların elektrik kesintisinden dolayı bozulduğunu, 7 bilgisayarın da çalındığını tespit etmiş...

‘Her yer Kandil’ mi?..


Evet, PKK’nın kent merkezlerinde nasıl üslendiğini gösteren bu şoke edici bilgileri sıraladıktan sonra, “Kandil’e operasyon PKK’yı ne kadar geriletir” sorusunu bir kez daha açmakta yarar var...

Kim ne derse desin; 2010’da tamamen erozyon yaşayarak teslimiyet aşamasına gelen PKK, AKP-ABD hattında yürütülen ve adına “açılım” denilen projeden dolayı yalnızca Kandil ve Suriye’de güçlenmedi...

Örgüt; Doğunun yanı sıra Adana, Hatay, Maraş, Mersin, Pozantı ve Osmaniye gibi Amanos Dağları yakınlarındaki kentlerde bile eylem halindeyken, Güneydoğu’daki 15 bölgede de “özyönetim” ilan edebilecek kadar büyüdü...

Hem de yol keserek, trafikte kimlik kontrolü yaparak, “milis”lerden “asayiş birimi” oluşturarak ve Doğu kentlerinin merkezlerinde bile rahatlıkla dolaşarak!..

O halde, son günlerde mezarlıklar, camiler ve sağlık kurumları bile örgüt üssü haline gelmiş-ken herkesin kafasında dönen ancak pek dillendirilmeyen o kaygı verici soruyu sormanın zamanı değil mi?..

Evet; Türkiye’nin huzuru için terörle mücadele zaten devletin göreviyken, Kandil’i her gün bombalayanlar acaba “her yer Kandil’e dönüşmüş” şeklinde sağır sultanın bile duyduğu uyarıya daha ne kadar yabancı kalacaklar acaba?.. Hem de terörün önümüzdeki seçim döneminde artabileceği kaygısı büyürken...

Velhasıl, Türkiye gafil AKP zihniyetinin düştüğü tuzakta, büyüyen terörün girdabında sürüklendikçe sürükleniyor!.. Hem de her yer terör alanı olmuşken, Doğulusu ve Batılısıyla ülkedeki tüm insanların huzuru kalmamışken...


https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac