CHP’ye İĞRENÇ TAARRUZ!..

CHP lideri Kılıçdaroğlu, Ensar Vakfı’ndaki tecavüz rezaletine duyarsız kalan ve “bir kere rastlanmış bir şey” diyerek olayı adeta küçümseyen Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Sema Ramazanoğlu’na “Bakan da zaten birilerinin önüne yatmış vaziyette, o da konuşmuyor” diye tepki gösterince AKP çevresi ayaklandı...
Hem de ne ayaklanma?.. Sosyal medyadan CHP’ye ve liderine küfür yağdıranlar mı dersiniz, gazetelerinde iğrenç manşetler atanlar mı yoksa, Kılıçdaroğlu’nu özür dilemeye çağıranlar mı?.. Ortalık kıyamet günü sanki...
Ancak 45 çocuğa tecavüz rezaletine tepki göstermeyenlerin CHP’ye saldırıları, yandaşlaşma zihniyetinin, her türlü rezaleti örtbas etme stratejisine nasıl hizmet ettiğini de bir kez daha kanıtlamış oldu...
Çünkü “önüne yatmak” deyimi AKP’lilerin siyasi literatüre soktuğu bir benzetme... 17-25 Aralık yolsuzluk rezaletlerinde adı geçen dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler’in, “Reza’nın önüne yatarım” diye tarif ettiği bu korumacı zihniyet nedeniyle Kılıçdaroğlu’na ve CHP’ye saldıranlar neyi kapatmaya çalışıyorlar acaba?.. Sıralayarak soralım;
AKP’ye yakın Ensar Vakfı’ndaki tecavüz vahşetini mi kapatmaya çalışıyorlar?.. Tecavüzcünün siyasi ilişkilerini mi?..
Toplum vicdanında büyük yaralar açan olaya hükümetin kayıtsız kalmasını mı?.. AKP milletvekillerinin Ensar’a desteklerini mi?.. AKP medyasının tecavüz olayını görmeme ve hatta örtbas etme çabalarını mı?..
Yoksa kadınlara ve çocuklara kol kanat germesi gereken bir kadın bakanın, sorumluluklarını göz ardı ederek, “bir kere rastlanmış” sözleriyle dışa vurduğu duyarsızlığı ve pervasızlığı mı?..
Tüm bu soruların yanıtı “evet...” Çünkü Türkiye yalnızca rüşvet, yolsuzluk ve tecavüz rezaletleriyle sarsılmıyor, bunları savunan ahlaksızlığın cenderesinde sosyal erozyon büyürken, bu skandalların üzerine giden siyasilere iğrenç bir seviyesizlikle taarruz edilmesinin utancını da yaşıyor...

Ümit Özdağ yola çıkıyor...

MHP’de sular durulmuyor... Kurultay isteyen çevrelerin hem örgüt düzeyinde hem de yasal çerçevede mücadelesi sürüyor...
Yönetimde değişim isteyen MHP örgütleri görevden alınırken, delegeler üzerinde baskının yoğunlaştığı da biliniyor... İşte bu durum MHP’deki kavgayı kızıştırıyor...
Kurultay süreci yargının kararını bekliyor ama MHP’de liderlik için yola çıkanlar da mücadeleyi bırakmıyor... Meral Akşener, Koray Aydın, Sinan Oğan ve son olarak Ümit Özdağ “değişim” için uğraşıyor...
Başkanlık mücadelesinin iki hedefi var; MHP’de yukarıdan aşağıya değişim yaratmak ve merkez sağın neredeyse tamamen çöktüğü bir siyasi arenada partiyi büyüterek kilit noktaya taşımak...
Aksine herkes görüyor ki, MHP’deki erime AKP’ye yarıyor... Yalnızca 3 Kasım seçim sonuçlarında MHP’nin milletvekili sayısının yarıya düşmesi ve oyların AKP’ye akması değil, MHP yönetiminin her zor koşulda hükümete destek vermesi de bunun kanıtı olarak gösteriliyor...
Velhasıl MHP’nin “umut”u kurultay... Parti yeni bir yönetime kavuşur da AKP’ye karşı etkili bir muhalefet olur beklentisi herkesi kurultay umudunun peşine takmış...
Profesör Ümit Özdağ ise değişim umudunu yükseltmek için genel başkan adaylığını 9 Nisan’da Rize’de açıklayacak... Peki neden Rize?.. Özdağ şu yanıtı verdi;
“Rahmetli genel başkanımız Alpaslan Türkeş, Rize’den bir vekil çıkartabilirsek iktidar oluruz demişti. İşte o umudu yeşertmek amacıyla oradan harekete geçeceğiz. Biliyoruz zor ve riskli bir bölge ama başaracağız... Rize de bize sahip çıktı. 9 Nisan’da kentte görkemli bir toplantıyla yola çıkacağız.”
Özdağ’ın adaylığı MHP’de yalnızca yeni bir cephe açmayacak, değişim beklentisindeki parti tabanında da yeni bir umut olacak gibi görünüyor...

Eğitimden tarihi silmek!..

Üniversitelerden Atatürk’ün silinmesi, ulusal bayramlara ambargo uygulanması ve her alandaki Atatürk düşmanlığı yetmemiş olacak ki, eğitimde sinsi bir kuşatma iki koldan yürütülüyor...
AKP yandaşı bir sendikanın, eğitimin Atatürkçü düşünceden soyutlanması şeklindeki pervasız çıkışı infial yaratırken, Milli Eğitim Bakanlığı’nın da boş durmadığı ortaya çıktı...
Bakanlığın Talim ve Terbiye Kurulu, 2016-2017 ders yılından başlamak üzere ortaöğretimde okutulacak “Tarih Dersi Öğretim Programı”nı taslak olarak yayınlamış...
Programın içerisinde Atatürk’ten, Kurtuluş Savaşı’ndan, Cumhuriyet Devrimi’nden bahsedilmediği gibi, incelendiğinde Osmanlı Devleti’nin öne çıkartıldığı yapay bir tarih anlayışının dayatıldığı da görülüyormuş...
Plana tepki gösteren Eğitim-İş Sendikası bu sinsi hazırlığı “lisede tarih öğretimi tarihsiz bir öğretim olarak düşünülmektedir” diye yorumlamış...
Eğitim-İş Genel Başkanı Veli Demir, kuşatmanın sendika-bakanlık hattında yürütüldüğüne dikkat çekerken şöyle demiş;
“Yandaş sendikanın ifade ettiği biçimde öğretim programı Kemalizm’den yani Atatürkçü düşünceden soyutlanmaya çalışılmış, çocuklarımızı Atatürk ve onun devrimlerinden arındırmak isteyen bir anlayış programa yerleştirilmiştir. Türkiye’de tarih dersi, Atatürksüz, Cumhuriyetsiz ve devrimsiz olamaz. Hazırlanan taslak program, tarih dersi niteliğinden çok, inanç öğretisi, ekonomi, sosyoloji ve bazen de İslam felsefesi özellikleri taşımaktadır. Yapılmak istenen asıl şeyin tarih dersinin mevcut içeriğiyle ilgili bir hesaplaşma olduğu gözlemlenmektedir.”
CHP bu sinsi tuzağa karşı teyakkuzda olmalı... Ve de Eğitim-İş’in uyarılarını kimse sakın ola göz ardı etmemeli...
Çünkü eğitimi molla-medrese zihniyetiyle kuşatmaya çalışan zihniyetin kendi kafasına göre uyduruk bir tarih yaratma çabası yalnızca 23 Nisan’ı ve 19 Mayıs’ı değil, cumhuriyetin kuruluş felsefesini de yok etmeyi amaçlıyor...

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac