DAĞLICA GEDİĞİNİN İKİ YÜZÜ!..

1984 yılından bu yana terör hareketlerini izleyen bir gazeteci olarak, yalnızca siyasi iktidarla devletin değil, TSK’nın da bu kadar sıkıntıya girdiği bir döneme pek rastlamadım...

Çünkü Türkiye nefesini tutmuşken ve vatan görevlerini Güneydoğu’da yapan binlerce asker ailesinin elleri yüreğindeyken, korku ve kaygıyla beklemek, asker kaybının yarattığı acının üzerine adeta acılar kattı...

Buna bir de bilgi kirliliğini eklediğinizde, “Dağlıca” hasarının nasıl bir karmaşa ve kaygı yarattığını artık siz hesaplayın...

Peki, adını en az 30 yıldır şiddet ve terör nedeniyle sıklıkla duyduğumuz Dağlıca’da aslında ne oldu?.. Devlet şehit sayısını bile açıklamakta neden zorlandı?.. Hükümet niçin uzun süre sustu ve halk neden adeta işkence çekerek beklemek zorunda bırakıldı?..

Dağlıca’da zırhlı araçlarla göreve çıkan askeri birliğe zincirleme saldırılar olduğu anlaşılıyor... Bombalama, pusu, saldırı ve nihayetinde TSK birliklerinin ardı ardına yaptığı taarruzlarla birlikte çıkan şiddetli çatışmalar!..

Şehitlere ulaşamamak!..

Genelkurmay’ın ancak olaydan 24 saatten fazla zaman geçmişken yapabildiği açıklamaya göre, Dağlıca’da ilk belirlemelere göre “16 şehit” olduğu ne yazık ki kesinleşmiş...

PKK’nın açıkladığı, “biri yarbay olmak üzere 31 şehit” iddiasının gerçek boyutu ise elbette aydınlanacaktır...

Zaten kayıplarla ilgili bilgiler her zamanki gibi erkenden açıklanabilseydi, sosyal medya üzerinden şehit sayısının neredeyse “90”a ulaştığını gösteren vahim söylentiler yayılmaz ve bilgi kirliliği de toplumsal korkuya ve kaosa dönüşmezdi...

Ancak operasyonun sonuçlarının uzun süre açıklanmamasının birçok nedeni olduğu da anlaşılıyor...

Hava koşulları operasyon bölgesine ulaşımı uzun süre engellemiş... Ve tabii ardı ardına pusu ve durmayan çatışmalar da bu engelleri büyütmüş...

PKK’lıların şehit cenazelerine ulaşımı uzun süre engellediği de bölgeden verilen haberler arasında!..

Çünkü örgütün, operasyonların durması için cenazeleri adeta bir “koz” olarak kullanmak istediği de konuşuluyor!..

Yani, TSK birlikleri de coğrafi ve meteorolojik engellerin yanı sıra devam eden şiddetli çatışmalar nedeniyle ne zayiatı kolaylıkla saptayabilmiş ne de uzun süre net bilgiye ulaşabilmiş...

Ne yazık ki, çok geç açıklanması nedeniyle şehitlerle ilgili “16” rakamı üzerindeki kuşku da uzun süre giderilemeyecektir!..

Önlem sıkıntısı!..

Gelelim Dağlıca saldırısının tüm Türkiye’yi yasa boğan vahim gerekçeleri ve kahredici sonuçlarına...

Unutmayınız ki, 6 Eylül’deki PKK saldırısı Dağlıca’ya yapılmış ilk terörist eylem değil...

Çünkü çevresinde 4 karakol ve onlarca askeri mevzi de bulunan Dağlıca bölgesi, Irak sınırında, terör gruplarının kolaylıkla girip çıktığı, üstlendiği ve zaman zaman da kentlere yayılabildiği bir alan...

Dağlıca’da 1990 yılından bu yana küçük çaplı onlarca saldırıya da hedef olan askeri birlikler, en büyük tahribatı ise 21 Ekim 2007’de yaşadı... Bölgedeki komando taburuna yönelik saldırıda TSK 16 şehit verdi...

TSK bu rakamı daha sonra “12” olarak açıkladı!..

29 Haziran 2012’deki terör saldırısında ise Dağlıca’da 8 asker şehit oldu, ondan fazlası da yaralandı...

Bu ikinci eylem, Dağlıca bölgesindeki gaflet konusunda devletin yeterli önlemi almadığını bir kez daha gösterdi!..

Dağlıca’nın itirafı!.

Bölgenin sarp yapısı, kaçış güzergahlarının kolaylığı ve ulaşılmazlığı Dağlıca alanındaki askeri birlikleri ne yazık ki her zaman “kolay hedef” haline getirdi!..

Öyle ki; PKK, bu bölgedeki iki eylemini de günler süren hazırlıkların ardından gerçekleştirmişti...

Yani ağır silahlar çok önceden katırlarla bölgeye taşınmış, mevzilere yerleştirilmişti...

Ve kalabalık gruplar oldukça sistemli biçimde hareket ederek ne yazık ki, hedef aldıkları karakolların içine kadar girebilmişti!..

Ne ilginçtir ki, bölgedeki güvenlik merkezlerinin bu açmazı uzun süre göremediği de ortaya çıkmıştı!..

Bazen “300-400 kişi”lik terörist grupların konuşlanabildiği Dağlıca’da nasıl kolay eylem yapılabildiğini görmek için 2012’deki saldırının detaylarını bilen teröristlerden “Serkeşt” kod adlı Zafer Zal’ın, Ağrı Emniyet Müdürlüğü’ndeki itiraflarına bakmak da gerekiyor...

Tekerrür ve çıkmaz!..

Bakınız, 1985-2007 yılları arasında, toplam 34 askerin şehit edildiği Dağlıca dışındaki 3 PKK saldırısına katıldığını da itiraf eden Zal, 2012’deki Dağlıca eylemini nasıl anlatmış;

“Ağır silahların hepsi ve mühimmatları katırlarla savunma yerlerine kadar getirildi. Baskın öncesi toplam 400-450 kişi vardı.

Telsiz talimatı geldikten sonra, ilk olarak ‘tepeciler’ ateş açtı. Daha sonra nöbetçi askerler saldırıya ateşle karşılık verdi ve büyük çatışma başladı.

Daha sonra karakolun içerisine girildi. Karakol da vuruldu. Karakola sızma yapan grup, eylemi gerçekleştirdikten 20-25 dakika sonra ayrıldı.”

Evet; önceki gün Dağlıca’da işte bu gaflet sürecinin bir kez yaşandığı anlaşılıyor!.. Teröristlerin kalabalık haldeki pervasız hazırlığı ve sonunda şehitler!.. O halde gelelim asıl sıkıntıya...

Dağlıca ne yazık ki bir dönem PKK’nın rahatlıkla eylem yapabildiği bir bölgeydi...

Peki, TSK uçakları iki aya yakın süredir Kandil ve çevresini bombalarken, sınır içinde operasyonlarını yoğunlaştırırken, son Dağlıca saldırısına katıldıkları ileri sürülen “en az 200 terörist” bölgeye nasıl sızabildi acaba?..

PKK’nın yayın organlarında, saldırıdan günler önce teröristlerin bölgede olduğu ve güvenlik güçleriyle çatıştığı iddiası da ortadayken, Dağlıca’da üçüncü kez nasıl kayıp verilebildi?..

Genelkurmay’a göre, son iki ayda Kandil çevresi ile Doğu’nun kırsal kesiminde en az 1100 terörist öldürülmüşken, “Dağlıca halen nasıl hedef oluyor” sorusuna yanıt bulunamadığı sürece, terörle mücadelede koca bir gedik olduğu gerçeği de örtbas edilemez...


https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac