DİNCİLİK, KUMPASÇILIK, KASETÇİLİK!..

Türkiye aslında FETÖ darbesinden çok büyük dersler aldı diyeceğim ama, son dönemlerde başka cemaatlerin devlete sızmaya başladığına ilişkin gazete haberleri büyük hayal kırıklıkları da yaratıyor...

O halde Atatürk’ün tekke ve zaviyeleri kapatmasının nasıl büyük bir öngörü olduğunu halen anlamayanlara, son yıllarda uygulanan sinsi bir planın nelere yolaçtığını bir kez daha anımsatmak gerekiyor:

Gericiliğin devlet eliyle pohpohlandığı, bağnazlığın ise siyaset kucağında büyüdüğü coğrafyalarda bürokrasiyi ele geçirmenin ve devlete yerleşmeninin yöntemleri ezelden bu yana bellidir…

Tarikat ve cemaatler çok iyi bilir bu kuşatma- sömürme- kullanma yöntemlerini; Kendine hoca, efendi, molla, şeyh rolü biçeceksin, kıyafetini ve davranışlarını ona göre ayarlayacaksın ve sinsice harekete geçeceksin…

Uhrevi, hatta gizemli bir hava da katacaksın yaşamına... Çevrende elpençe divan duran birkaç dalkavuk da olunca bir saygı çemberi oluşturmak hiç de zor gelmeyecek sana…

Azıcık dinden-imandan söz edebilecek lafların olacak ki aklında, ağır hareketlerle molla sansın kitleler seni!..

İşte o karanlık sömürü dünyasında okumak, diploma, ilahiyat, kitap, ilim- irfan hak getire!..

Klasik, molla- medrese, mürit-militan tezgahı yeterlidir kitleleri uyutmak ve onlardan devasa militan orduları yetiştirmek için...

MÜRİT, RANT, GÜÇ!..

Cami, vaaz, hutbe, ders, cemaat derken, sonra karargah olarak kullanacağın bir dergah da belirleyeceksin kendine... Ya bir caminin müştemilatında, ya bir özel okulun çatı katında ya da kuytudaki bir gecekonduda…

Takiye zincirinde, rejime amansız bir savaş açacaksın kendince... Taarruz ettikçe edeceksin ki, müritlerinin sayısı artsın, imparatorluğun dikkat çekebilsin!..

Her fırsatta bağnaz söylemlerle laikliği hedef alacak, ağlayarak-sızlayarak ezeli düşmanın cumhuriyete saldıracak ve en önemlisi de gizli gizli Atatürk’e sataşacaksın...

İmamlık yaptığın camide devşirdiğin cemaati yavaş yavaş dergahına yönlendirecek ve etrafında sömürmeye-kullanmaya uygun bir kitle oluşturacaksın!..

Sonra gelsin yeni müritler, abiler- ablalar ve en önemlisi de her çeşmeden aynı depoya aksın paralar...

Para demek, güç demek cemaatler-tarikatlar için... Sonra yaygınlaşsın öğrenci evleri, dershaneler, okullar, üniversiteler ve uçsuz bucaksız zenginlikler...

Hele bir de dergilerden başlayarak önce gazeteler ardından televizyonlara sahip olursan, tetikçi kalemşorlar yetiştirirsen ve siyasetçileri de bu araçlarla kafalarsan, sana bu ülkede açılmayacak yol kalmaz bilesin...

DEVŞİR, SÖMÜR, KULLAN...

Asıl amaç hiç değişmez devlete düşman cemaatlerde... Nihai hedef bellidir, rejimi olabildiğince sarsmak, laikliği ilk fırsatta yok etmek ve devleti tamamen ele geçirmek...

İşte bu yüzden devlete sızmanın ince yollarını da öğreteceksin o hücrelerde... Sonra sahteciliğin akla hayale gelmeyecek şaşırtıcı ve ürkütücü yöntemleriyle olabildiğince yol alacaksın...

Sınavlarda sinsice soru çalmalar, utanmazca adam kayırmacalar, torpil yapmalar, sahipsiz fukaraların hakkını yemeler, müritleri devletin kritik merkezlerine yerleştirme çabaları…

Sonra bir bakmışsın ki, devlet ve siyaset uyurken ya da kandırılırken, sistem içinde devasa bir paralel güç haline gelmişsin ki, durdurabilene aşkolsun!..

Artık müritlerini ister devlet içinde kadrolaşmada kullan, ister Güneydoğu’daki tarlalarında ve inşaatlarında amele olarak çalıştır, istersen de gönder Uganda’ya üç kuruşa öğretmenlik yapsınlar…

Ya da istersen geçir karşına müritleri milleti afyonlamak için ya zikir yapsınlar ya da canlı yayınlarda göbek atsınlar, dans edip şarkı söylesinler!..

PLAĞIN ÖBÜR YÜZÜ!..

Yukarıda tasvir edilen vahim manzara, ülkeyi sarsan son darbe girişimiyle birlikte artık hiç kimseye yabancı değil...

Çünkü cemaatçiliğin-tarikatçılığın foyasını tüm detaylarıyla ortaya çıkartmıştır o darbe…

O darbe girişimi yalnızca devleti ele geçirme çabalarının zirve yapmasını değil, devlet ve siyasetin yolaçtığı gaflet ve ihanet nedeniyle, bir vaizin mahalle camisinden başlattığı hareketin nasıl da devasa bir tehlike haline geldiğini de gözler önüne serdi...

Evet, yazının başında da vurguladık; Bürokrasiden sonra devleti ele geçirmenin yöntemleri bellidir; din sömürüsü, mürit ağı- cemaat gücü ve tabii ki son darbe!!!

Peki; İslam dinini kullanarak, bağnazlığı aşılayarak, kitleleri din-iman söylemleriyle uyutarak devleti ele geçirmeye çalışan tarikat ve camatlerin kasetçilik-kumpasçılık yöntemleri hangi kitapta yazıyor acaba?.. Hangi din emrediyor böylesi rezaletleri?..

Baksanıza; Deniz Baykal’a yönelik 2010’da gerçekleştirilen kaset kumpasıyla ilgili soruşturma nihayet 7 yıl sonra tamamlanabilmiş…

Aralarında Fetullah Gülen'in de bulunduğu 171 şüpheli hakkında, “Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Etmek','Kişisel Verileri Hukuka Aykırı Olarak Ele Geçirmek', 'Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Etmek” gibi gerekçelerle dava açılmış...

İddianemede, Baykal ve eski MHP'lilerle birlikte 24 mağdur-müştekiye ait 12 ayrı adrese, ses ve görüntü alabilen cihazlar yerleştirildiği, teknik araçlarla izleme ve dinleme yapıldığı, elde edilen ses ve görüntülerin bir kısmının örgüt amaçları doğrultusunda hedefsel olarak internette yayınlandığının tespit edildiği de belirtilmiş…

Deniz Baykal’a yönelik iğrenç kaset tezgahıyla ilgili davanın açıldığını okuyunca aklıma ilk olarak ne geldi biliyor musunuz?..

Ne yani, tarikat- cemaat dinciliğinin karanlık hattında, nihai hedefe ulaşmak için hırsızlık, rüşvet, yolsuzluk, haksızlık, yalan ve takiye ile birlikte her türlü vicdansızlık-ahlaksızlık da mübah mı sayılıyor?..

Öyleyse dini kullanarak yalnızca sistemle değil, insan onuruyla da oynamanın günahını bile bilmeyen zihniyetler acaba hangi yüzle bir daha toplum karşısına çıkabilecekler, hangi yüzle secde edebilecekler?..


https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac