DOĞADAN ELİNİZİ ÇEKİN
Ülkemiz o kadar acı günlerden geçiyor ki. Bunca acının içinde başka başka acılar çıkıyor karşımıza. Kaç gündür İğneada’da yapılması planlanan nükleer santral haberlerini duyuyoruz, izliyoruz.
Son yıllarda doğaya verilen büyük tahribatı içimiz yanarak görüyoruz. Şimdi İğneada haberlerini yüreğimiz daralarak izliyoruz. İğneada, dünyada ender olan Longoz ormanlarının bulunduğu müthiş bir ekosistem. Longoz ormanları konaklayan ve yerleşik olarak yaşayan 258 kuş türüne ev sahipliği yapıyor. Ayrıca 670 çeşit bitki ve 668 tür yabani hayvanı barındırıyor. Böylesi muazzam bir ekosistemden bahsediyoruz. Resimlerine bakmaya kıyamıyorum, dünyanın neresinde olursa olsun böyle bir doğa harikası bölgeye bırakın inşaat yapmayı, çivi dahi çaktırmazlar. Kendi elimizle, kendi kararımızla ülkemizin müthiş bir doğal güzelliğini yok etmek istiyoruz.
Böylesi ender ekosistemi neden yok edeceğiz? Nükleer santral yapmak için. Nükleer santral gerekli mi? Türkiye’nin enerji kaynakları nelerdir? Tüm enerji kaynaklarımız tam olarak kullanıyor muyuz? Bu soruların cevaplarını biliyor muyuz? Enerji kaynağı açısından tartışmalı, yapılacağı alan zaten kabul edilemez ve önemli bir husus yapımına karar veren siyasi hükümetin bu tür projelerdeki geçmişi çok sorunlu.
Hükümetteki parti özellikle büyük çaplı projelere tamamen rant boyutu ile bakmakta ve bilimsel değerlendirmeli asla dikkate almamaktadır. Erzurum’daki kış spor tesislerinde meydana gelen çökme faciasını iki kere yaşadık. Duble yollarda oluşan çökmeleri, kâğıt gibi yırtılmaları gördük. Marmaray gibi devasa boyutta bir projede yapıcı ve denetleyici firmanın aynı ülkeden seçildiğini gördük. Marmaray’ın sadece bir kişinin siyasal hırsı yüzünden erken açılsın diye projeye müdahale edildiğini gördük. Metrolarda yağmurlu günlerde akıtan yerlere kovalar konulduğunu gördük. Alt geçitlerde şemsiye ile gezildiğini gördük. Havaalanına kayıkla ulaşıldığını gördük.
Bütün projelerde çevre etki değerlendirme raporlarına dikkat edilmediğini gördük. Tüm projelerde idari, adli müdahalelerle projenin zararların önlenmesi için yapılan bilimsel değerlendirmelere müdahale edilip engellendiğini gördük. Son 13 yılda iş kazaları ve işçi ölümleri dünyada ilk sırada yer aldığımızı gördük.
Neden bunları söylüyorum yapılmak istenen nükleer santralde olabilecek en ufak hatada büyük can kaybı ve çevresel felaket olacağından. Bilimsellikten uzak bir zihniyetin sadece rant amaçlı yapacağı bir santralin nasıl büyük bir felakete yol açabileceğini anlatmaya çalışıyorum. Bütün dünya nükleer santralden kaçınmak isterken bizim neden nükleer santral istediğimizi anlamakta zorlanıyorum.
Ülkemizin elektrik üretiminde kullandığı enerji kaynakları nelerdir? Doğalgaz, Su, Kömür (ithal, yerli), Rüzgâr, Güneş, Jeotermal, Petrol santralleridir. Elektrik enerjisi elde etmede kullandığımız doğalgaz, en büyük paya sahiptir. Doğalgaz ülkemizde çok az çıkarılmakta olup, büyük bir kısmını ithal ederiz. Doğalgazı ayrıca konut ısınmasında da kullanmaktayız. İthal ettiğimiz bir enerji kaynağından ayrıca elektrik üretmek bizi iki kere bağımlı hale getirir. Gazı aldığımız ülke ile yaşayacağımız bir sorun ile gaz kesilirse sadece konut ısınması değil, elektrik üretimi de duracağı için sanayi ve birçok sektör durur hayat sekteye uğrar. Bunun için enerji üretiminde muhakkak yerli kaynağa yönelmek gerekir.
Dünyanın gelişmiş ülkeleri nükleer santrallerden kurtulmak istiyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmekteler ve nükleer enerji santrallerini üçüncü dünya ülkesi ülkelere taşıyorlar, kendi çevrelerini korumak adına.
Şimdi enerji kaynakları açısından ülkemizin durumuna bakalım. Yenilenebilir enerji kaynaklarından “güneş enerjisi” dünyada bu konuda en şanslı ülkelerden sayılırız. Coğrafi konumumuz ve coğrafi şeklimiz ile güneşlenme gün sayımız ve güneşten alabileceğimiz enerji miktarı ile güneş enerjisi açısından çok şanslı bir ülkelerdeniz. Güneş enerjisinden elektrik üretimimiz yok denecek kadar az. Almanya bize göre güneşlenme gün sayısı çok çok düşük olmasına rağmen güneşten bize göre daha fazla elektrik üretmektedir. Rakamlara boğmamak adına özellikle rakamlar üzerinden anlatmıyorum. Çünkü burada öncelliğimiz enerji kaynaklarının kullanımı hakkında fikir sahibi olmak. Türkiye’de düzenlenen güneş enerjisi fuarına katılmıştım. Konu hakkında uzman kişilerle konuşma imkânı buldum. Almanya’nın güneş enerjisinden elektrik üretmesi hakkında bilgileri aldım. Adeta güneş paneli tarlaları kurmuşlar. Japonya ha keza bulduğu her boş cepheyi güneş paneli ile donatmış.
2014 yılı BP’nin yayınladığı enerji raporunda bütün dünyada miktarı çok olmamakla birlikte güneş enerjisi üretimi ve tüketiminde oransal bir artış var. Ancak Türkiye’de bütün dünyanın aksine bir azalış var. Bizim nükleer enerjiye gelene kadar konuşmamız gereken çok konu var. Birçok enerji kaynağını barından bir ülkede bunlardan yeterince yararlanmadan nükleer enerjiyi konuşmak bence doğru değil.
Yine elektrik üretimimizde çok az yer tutan rüzgâr enerjisi var. Rüzgâr hava sıcaklıkları veya basınç farkları olan cepheler arası hava hareketidir. Türkiye etrafı denizlerle çevrili, kuzey-güney ve doğu-batı eksenli uzanan engebeli arazisi, farklı iklim bölgeleri ile sürekli rüzgârlara sahiptir. Ülke olarak rüzgâr enerji potansiyelimizi de yeterince kullanmamaktayız.
Dikkatinizi çekiyorsa güneş, rüzgâr, birazdan değineceğimiz hidroelektrik (su) ve jeotermal enerji sadece santral kurulum ve bakım masrafı var ancak hammadde ihtiyacı duymaz. Çevreye asla zarar (Hidroelektrik santrallerini çevreye uyumlu şekilde yapmak şartıyla) vermez, doğal yollarla elektrik enerjisi üretmemizi sağlar. Yıllık sadece doğal gaz kullanım bedeli olarak 2013 rakamı 26 milyar dolar harcadık. Bunun içinde doğalgazın dağıtım ve bakım masrafları yok.
Bir enerji kaynağı da su yani hidroelektrik santrallerdir. Doğalgazdan sonra ikinci büyük enerji kaynağımızdır. Yenilenebilir enerji kaynağı içinde elektrik üretmek için en güçlü enerji kaynağıdır. Ülkemizin birçok yerinde hidroelektrik santraller kuruludur ve halen kurulmaya devam etmektedir. Mevcut kurulu olan santraller tam kapasitede kullanılmamaktadır. Bunun birçok nedeni var konuyu dağıtmamak için değinmeyeceğim. Hidroelektrikte bizim sorunumuz su gücümüz yani akarsu potansiyelimiz ile ilgili değildir. Yaptığımız hidroelektrik santrallerinin yapımı ile ilgili sorunumuz var. Bu santraller yapılırken hükümet sadece bunu bir inşaat faaliyeti gibi görüyor. Bu konuda öncelikle danışılması gereken çevre ve enerji uzmanları asla dikkate alınmıyor. Bunu çevreye uyumlu bilimsel çerçevede yaparsak, bugün üretilen miktarın çok çok fazlasını üretebiliriz.
Aslında burada yazdıklarımızın özeti ülkemizde 'bilime ve bilgiye değer verilmemesi' asıl sorun budur. Çevre, enerji, sanayi, tarım sorunlarımızın çözümünü bilimsel bir plan ile yapmamız gerekir. Biz işleri yaparken siyasi, kişisel çıkar yerine ülke geleceğini düşünerek yapsak zaten sorun kalmaz.
Bir enerji kaynağı da Jeotermal enerji kaynağıdır. Yeraltından çıkan kaynak suyun enerji üretiminde kullanılmasıdır. Türkiye, coğrafi oluşumu yönüyle yeraltı su kaynakları açısından da çok zengindir. İki adet jeotermal santralimiz vardır. Bu enerji kaynağının da bilim adamlarınca incelenip, enerji üretimini arttırma imkânı var mı bakılması gerekir.
Yenilenemeyen Enerji Kaynaklarımız Taşkömürü (Maden Kömürü), Linyit, Petrol, Doğalgaz elektrik santralleridir. Bu enerji kaynakları elektrik üretimimiz büyük çoğunluğunu karşılamaktadır. Bu enerji kaynakları çevreye zararlıdırlar, hammaddesi ülkemizde yeteri kadar bulunmadığı için dışa bağımlıyızdır. Her yıl milyarlarca dolar parayı yabancı ülkelere akıtmaktayız. Ülke olarak enerjide dışa bağımlılık hem ekonomik hem de siyasi olarak ülkemizi kötü yönde etkilemektedir.
Sonuçta;
Ülke olarak yenilebilir enerji kaynaklarına öncelik vermeyiz. Ülkemizde yenilebilir enerji kaynaklarının hepsi bolca varken önceliğimizin dışa bağımlı olduğumuz yenilemeyen enerji kaynaklarından uzaklaşmak olması gerekir. Biz daha bu noktaya gelmemişken üzerine nükleer santral kurmaya kalkıyoruz.
Yenilebilir enerji kaynakları kurulum maliyeti düşük, hammadde ücreti yok ve çevreye zarar vermiyor. Bizi enerjide dışa bağımlılıktan kurtardığı gibi yaşanır bir çevre imkânı sunar. Türkiye’nin son yıllarda çevreye verdiği zarar çok büyük olmuştur. Özellikle uzmanların görüşlerine dikkat edilmeden yapılan projeler çevreye büyük zarar vermiştir. Ekili-dikili alanlar, tarım alanları, meralar, sulak alanlar yok edilmiştir. Dünya tarım ve sulak alanlar için sık sık uyarıda bulunmaktadır. İnsanların yakın gelecekte kıtlık ile karşılaşabileceğinden bahsedilmektedir. Enerji politikası, çevre ve tarım politikalarından bağımsız düşünülmez. Türkiye artık kişisel hırsların kurbanı olmaktan kurtulmalı, bilimin ve bilginin gösterdiği doğrultuda milli politikalar üretmelidir her alanda.
https://twitter.com/nasuhbektas
https://www.facebook.com/bektasnasuh