AKP iktidarı son dönemde bir yandan PKK ile diğer yandan da cemaatle savaşıyor... “Kaderin cilvesi” demeyin, cemaat AKP’nin eski dostu ve sıkı fıkı yoldaşıydı...
“Ergenekon” adı altındaki yargısız infaz kumpası da bu iki grubun ballı-börekli olduğu dönemde kurgulandı... Ve ne ilginçtir ki bu savaş, “kumpas”ın ortaklardan birini yemeye kalkışmasıyla başlamış oldu!..
Ancak bir süre sonra devlette “tam hakimiyet” planının güç kavgası, inanılmaz boyutlardaki bir “güç” zehirlenmesine de dönüşüverdi...
Ve de iktidar mücadelesi, herhalde “halife kim”den çıkacak tartışmasında kilitlenmiş olacak ki, Fethullahçılar bir anda “paralel terör örgütü” ilan edildi ve tüketilmek için aylardır taarruz altında inletiliyorlar...
Bu uğurda yalnızca devletin gücü değil, siyaset medyası da amansızca cepheye sürülmüş... Üstelik kavga sırasında tüm kirli çamaşırlar pervasızca ortaya dökülürken, seviye de yerle bir olmuş...
İşte bu çatışma ortamında; bir dönem kapısında kuyruk olunan ve eli öpülen cemaat lideri ABD’ye sıkışmış, onun çoğu tetikçi yazarları firar etmiş, devlete yuvalanan kadroları ise ya cezaevine konularak ya da makamlarından atılarak tasfiye edilmiş...
Eski dostluğun ve yoldaşlığın arşivleri bile günümüzde yaşananlar karşısında utanıyor olsa da, sırtını iktidara dayayarak büyümeye çalışan cemaat “rüzgar eken fırtına biçer” sözünün girdabında savruldukça savruluyor... Hem de Erdoğan ile AKP’ye “beddua”lar yağdırarak!..
Açılım takiyesinden çöküşe!..
Peki, “şehirlere patlayıcı yığdıkları” bizzat devletin istihbarat birimlerince örgüt yöneticilerine aktarılan ve büyümesine-yayılmasına uzun süre göz yumulan PKK’ya karşı, değişen bakış açısına demeli?..
Unutmayınız ki, daha geçen yılın Temmuz ayına kadar AKP yandaşı kalemler PKK ve Öcalan’a müthiş övgüler sıralıyordu... Talimat büyük yerden gelmişti ve medyasından kitle örgütlerine kadar birçok kesimdeki biatçılar Kandil’e bile laf kondurmuyorlardı...
İktidar partisinin yöneticileri “açılım” uğruna medyada güzellemeler yapıyor, hükümete yakın isimlerle devletin kritik makamlarındaki bürokratlar ise İmralı yollarını aşındırıyordu... Bu dönem, valilerin bile PKK’lıları pencereden izlemeye zorlandıkları bir ihanet dönemiydi...
Ve cemaatten sonra PKK da geçen yılın ortalarından itibaren aniden en büyük düşman oluverdi!.. Bir dönem “açılım” uğruna güçlenmesine göz yumulan PKK’nın neredeyse 10 bin civarında militanı son 9 ayda etkisiz hale getirilirken, 2015 Temmuz’undan bu yana süren operasyonlarda 400’den fazla şehit verildi...
Asıl kavganın rotası!..
Peki, “eski dost düşman olmaz” deyişini de altüst eden ve devletin devamlılığını da ürküten yukarıdaki vahim manzarayı niçin mi özetledik?.. Nedeni o kadar basit ki!..
Baksanıza; bir yandan “paralel” diğer yandan PKK ile amansız bir mücadele yürüten iktidar, artık kendi içinde bile yeni bir “güç” kavgasıyla sarsılıyor!.. Kim derdi ki, 14 yıla yakın süredir ülkeyi yöneten AKP’liler kendi aralarında iktidar savaşına girişecekti?..
Üstelik bu savaş; AKP ile cemaat arasındaki mücadeleyi yorumlayanların, “menfaatleri ortak noktada buluşursa ve de konu şeriat-hilafet olursa, bunlar eninde sonunda bir araya gelirler” şeklindeki saptamalarını da enkaza dönüştürdü...
Çünkü bir yandan “Fuat Avni” adlı internet fenomeni cemaat müridinin aylardır süren taarruzları Erdoğan ile Davutoğlu arasında süren iktidar çatışmasını deşifre etmeye çalışırken, diğer taraftan da iktidar partisinde genel başkanın yetkilerini kısıtlayan MKYK kararları, hükümet ile Başbakan arasındaki mücadelenin büyüdüğünü gösteriyor...
Kavga o kadar şiddetlenmiş olmalı ki, internette açılan “pelikan dosyası” adlı haber sayfasında, Davutoğlu’nun Erdoğan’a karşı mücadelesinin perde gerisindeki kilometre taşları da sergileniyor...
Velhasıl iç çekişmenin gizli kalmış mücadele sayfaları bile açıkça deşifre edildiğine göre, “güç kavgası” içinde artık Davutoğlu da bir siyasi rakip-düşmandan ibaret olacaktır!..
Acımasız siyaset...
Görünen şu ki; Erdoğan, yetkileri kısıtlanan Davutoğlu’nu ilk fırsatta ya istifaya zorlayacak ya da çoğunluğunun imzası alınan kurultay delegeleri aracılığıyla kızağa çekecek...
Yani bu şekilde son seçimlerde tasfiye edilen, Abdullah Gül, Hüseyin Çelik ve Bülent Arınç tayfasının da aralarında bulunduğu AKP kadrolarındaki muhaliflerin sayısı da hızla büyüyecek...
Kimileri diyebilir ki, tüm bu manzaranın içinde “ilginç olan ne?..” Aslında Davutoğlu ile Erdoğan arasında artık iyice deşifre olan çatışma tüm manzarasıyla olabildiğince şaşırtıcıdır... Hem de çok...
Düşünsenize; “biat” kültürünün egemen olduğu tarikat-cemaat yapısından gelenler de, konu “güç” ve iktidar olunca, bırakın farklı dinci gruplarla (Fethullahçılar) mücadeleyi, kendi aralarında bile amansız bir savaşa girmekten kesinlikle kaçınmıyorlar...
Yani asıl mesele; iktidar, tam hakimiyet, tek adamlık, “dediğim dedik, en iyi ben bilirim, ben yaptım oldu, son sözü ben söylerim, ben ne dersem o, benim adamım, benim kadrom” ve “benim hedefim” egoizmi olunca, siyaset uzantıları da tıpkı Osmanlı’da evlatları ve kardeşlerini kesen padişahlar gibi çevrelerine acımasız davranmaktan çekinmiyorlar...
Şu güç kavgası ne vahim bir hastalıkmış be?.. Baksanıza; hem de hilafet-başkanlık rüyasında, sözde “nihai hedef”e giderken kendi yoldaşlarına bile acımayan bir hastalık bu!.. Velhasıl korkulur şu güç zehirlenmesi yaşayan siyaset anlayışından!...
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac