'GELİYORUM' DİYEN VAHŞET!..

Terör nereden hangi amaçla gelirse gelsin vahşet saçıyor... Terörün amacı da bu zaten; vahşet sergileyerek, "şiddet yoluyla kazanım" elde etmek!.. Yani tek kelimeyle insanlıktan çıkarak insanlığı vurmak!..
Dünya işte bu yüzden son 100 yılda terörün her türlüsüyle karşılaştı ve rant bölgelerindeki paylaşım karmaşası büyüdükçe de vahşetin sonuçlarıyla karşılaşmaya devam edecek...
Çünkü insanlar, artık yalnızca Ortadoğu ve Afrika'da değil, bu coğrafyalardan taşınan sosyo-ekonomik ve diplomatik rant sorunları nedeniyle Batı'da da hemen hemen her gün vahşetten beslenen kan emicilerin kurbanı oluyor...
Ve savunma konusunda en gelişmiş ülkeler bile şiddet-rant ilişkisinin önlenmesi konusunda ne yazık ki çaresiz kalırken dünya bir türlü terörden arınamıyor...
Ülkemiz de son 30 yılda ayrılıkçısından dincisine kadar şiddeti dayatarak kazanım elde etmek isteyen organize çetelerin yarattığı kaosla sarsıldıkça sarsılıyor... 
Türkiye'de gün geçmiyor ki, yeni bir dehşet saçılmasın, masumlar toprağa düşmesin, ülke bir sabah kan, ölüm ve kaosla uyanmasın!..
Şimdi diyeceksiniz ki; bu ülke siyasetçiler ve sözde bilim adamı kılıklıların savunduğu,"Türkiye teröre alışmalı" mantıksızlığının teslimiyetinde bocalarken, terör biter mi ki?.."
Evet; "Devlet büyüktür, kanları yerde kalmayacak, intikamları alınacak "gibi alışılmış boş nutukların son 30 yıldır gaflet ve ihanet teslimiyetini de yoğunlaştırdığı bu ülkede, terör artık öylesine olağan hale geldi ki, acılar ve kurbanlar bir sonraki eylem yaşanmadan gündemden düşüveriyor... İnsanı en çok sarsan da bu olsa gerek...

ACIYI UNUTTURAN İHANET!..

Daha geçen haftalarda, İstanbul- Beşiktaş'ın göbeğinde 40'tan fazla masumun ölümüyle sonuçlanan bombalı saldırının acısı dinmezken ve terör, yeni yıla henüz girilmişken, hiç görülmemiş bir pervasızlıkla, bir gece kulübünü kan deryasına çevirdi...
Reina eğlence merkezinde 39 masumun katledildiği saldırı, Türkiye'de son 30 yılda gerçekleşen terör katliamları açısından belki de en sarsıcısı ve de en düşündürücüsü...
Yalnızca kurban sayısı açısından değil; eylemin öncesinde alınan istihbaratın değerlendirilememesi (!), tetikçinin silahlı korumaların olduğu bir mekana engelle karşılaşmadan girmesi, katliam sırasında durdurulamaması ve olay yerinden elini kolunu sallayarak kaçması terör tarihi açısından çok derin kuşkular da barındırıyor... Ne yazık ki "geliyorum" diyen bir eylemdir bu!..
Yani, 25 yılı aşkın süredir terör örgütleri ve eylemleri üzerine yazılar yazan bir gazeteci olarak Reina saldırısı zihnimde onlarca kuşkulu soru barındıran neredeyse tek eylem haline geliverdi...
Neden olmasın ki bu kuşkular?.. Suriye bataklığının adeta terör ithal ettiği bir ülkede, devlet Selefi ideolojiyi şiddete çeviren kaç sinsi hücre olduğunu biliyor mu acaba?.. 
AKP-cemaat çatışmasının özellikle istihbarat kuruluşunda yarattığı kadro sıkıntısı, terörün takibi konusunda büyük sorunlar yaratmıyor mu?.. 
Devlet bu yaşamsal sorunların giderilmesi konusunda gerçekten çaba harcıyor mu, yoksa memleket terörle mücadele konusunda da Allah'ın umuduna mı bırakıldı?..
İşte bu yüzden de sormak lazım; Reina eyleminden bir kaç gün önce Ankara, İstanbul, İzmir ve Adana'da IŞİD'e karşı düzenlenen operasyonlarda 100'den fazla militan gözaltına alınmışken, hiç mi bilgi edinilemedi son saldırı planından?..

GAFLETTEN UYANIŞ!..

Evet; geçen yıl Antep ve Diyarbakır'da dinci teröristlerin 7 polisi şehit etmesinin ardından güvenlik güçleri, kimi siyasetçilerin iddia ettiği gibi IŞİD'çilerin "iyi çocuklar" olmadığını gördü!.. 
İşte bu sırada, PKK, FETÖ ve IŞİD, hem yurt içinde hem de sınır ötesinde büyük sarsıntı geçirirken, terör hücrelerinin kendini ifade etmesi, tabanlarına moral vermesi ve "ayaktayız" mesajıyla direnebilmesi açısından Türkiye'yi ne yazık ki potansiyel eylem alanı haline getirdiler...
Herkes biliyor ki, sıkıntıların büyümesinde terör örgütlerine verilen tavizlerin de çok ama çok büyük payı var...
Yani özellikle IŞİD'in tek derdinin Esad rejimi olmadığını geç de olsa anladı devlet... Ve ne yazık ki Ankara, İstanbul, Urfa ve Diyarbakır gibi kentlerde, onlarca IŞİD eyleminde yüzlerce insanın ölümünden sonra...
Hiç kuşkusuz son 2 yılda, 40 kadar kentte 2 binden fazla IŞİD yanlısının yakalanması göz ardı edilemez... Ancak Suriye ve Irak'ta, ya da "cihad bölgeleri" olarak nitelenen coğrafyalarda 5 binden fazla Türk militanının faaliyet gösterdiği ve bunlardan en az 400'ünün öldüğü bilinirken, IŞİD'in Türkiye içindeki deviniminin hızlandığı bir türlü görülemiyor!..

ÇÖZÜM YOLUNDA NE VAR?..

Peki, Türkiye'nin terör çıkmazından kurtulmasında çözüm nedir?..  Öncelikle AKP iktidarı terörü hortlatan, besleyen ve güçlendiren Suriye politikasının acilen değiştirmeli...
Çünkü Türkiye ne zaman ki ABD'nin Şam politikasına yoldaş oldu, hem PKK hem de IŞİD terörü ivme kazandı, örgütlerin hareket kabiliyeti olağanüstü biçimde arttı... 
Devletin özellikle şiddetini arttıran IŞİD konusunda yanlış diplomasiyi ve de hatalı bakış açısını bir tarafa bırakarak, ülke içindeki hücrelere yoğunlaşmasının zamanı çoktan geçiyor...
IŞİD'in Irak ve Suriye'de büyük darbe aldığı bir dönemde, dinci örgüt Türkiye'yi ilk hedef haline getirmişken, Reina saldırısının son eylem olmayacağı da bilinmeli ve buna karşı mücadele altyapısı da "yeni bir güvenlik yapılanması - entegre yaklaşımıyla" ele alınmalı...
Velhasıl, AKP iktidarı, Anayasa değişikliği, referandum ve başkanlık tartışmalarıyla cumhuriyeti dönüştürme mücadelesinde harcadığı enerjiyi uluslararası boyutu ve dış bağlantıları da olan PKK, FETÖ ve IŞİD'le mücadele kullanmaktan geri durursa, ortada ne huzur kalacak ne de cumhuriyet!..
Memlekette etnik çatışma endişesinden sonra laik- anti laik kavgasını çıkartmak isteyenlerle ilgili kaygılarımız bu kadar keskin işte... Bilmeyiz ki, çığlıklar duyulacak mıdır?.. 

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac