HER YERDE ÇİRKEF-HER YERDE İHANET!!!
Şairin; "Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler" diyerek, yozlaşmayı da anlattığı o temiz dünyanın zerresi kaldı mı acaba?..
İyiliğin kötülüğü, güzelliğin çirkinliği, doğruların yanlışı, adamlığın ihaneti ezebildiği bir dünyada yaşayabiliyor muyuz halen?..
"Doğru duvar yıkılmaz" sözü ile duruşunu anlatan kirlenmemiş insanlıktan geriye ne kaldı acaba;
Çirkefliğin-hırsızlığın-vurgunculuğun-ihanetin-kalleşliğin-mafyacılığın, haysiyet cellatlığının siyaset-rant-mafya üçgeninde alabildiğince pervasızlaştığı bu dünyada, tek derdi "dürüst biçimde yaşamak" olan insanlar ne yapsın?..
Toplumun zaten en hassas kurumlara bile güveni azalırken; insanoğlu -özellikle de siyasetten çok çekmiş olan Türk Ulusu- kirliliğin artık çamur deryası gibi neredeyse her platformdan akmaya başladığı bir ülkede, kirlenmeden-yıpranmadan-ezilmeden nasıl ayakta duracak ki?..
Derdimiz felsefik saptamalar ve yorumlar yapmak değil...
Toplum-insan, ekonomi-yaşam ve siyaset-rantiye üzerine bilenin de-bilmeyenin de yeterince ahkam kestiği ülkemizde, tek gerçek var ki; rantiyeciliğin siyasetten, politikanın hırsızlıktan, vurgunculuğun hepsinden, (mafyacılığın ise küllisinden) nemalanmaya çalıştığı bir ortamda, temiz kalmış tek çevre, etliye-sütlüye dokunmadan, aza kanaat getirerek temiz-onurlu ve iyilikle yaşayabilen kitleler...
İşte onlar ortaya saçılan rezilliklerden ve deşifre olan çirkefliklerden neredeyse kusacak hale gelmişler!.. Peki, neden mi?..
İKTİDAR-MUHALEFET-YANDAŞÇILIK...
"Benim memurum işini bilir" yaklaşımıyla; rüşveti-talanı-kredi vurgunculuğunu ve hayali ihracatçılığı neredeyse legal hale getiren 1980 sonrasındaki ANAP iktidarının ortaya saçılan skandallarının rezillik boyutundaki yansımaları çoğalıyor günümüzde...
Örneğin; "Man Adası" denilen bir skandal patladı ki, bırakın failleri, bunu gündeme getiren ana muhalefet lideri tazminata mahkûm oldu!..
Liyakat-eğitim ve tecrübe kriterlerinin yerle bir edildiği Türkiye'de, torpilsiz işe girmek neredeyse imkansız hale gelirken; sokaklarda kağıt toplarken girdiği KPSS sınavında Türkiye 25.si olan bir delikanlının devlet memurluğu sınavında, genç bir kadın avukatın ise 6. kez girdiği hâkimlik sınavında (yüksek puana rağmen) sözlüde elendiği iddiaları yansıdı medyaya...
Heyhat... Rektöründen belediye başkanına, bakanından bürokratına kadar yüzlerce kişinin, yakınlarını yasa dışı biçimde işçi ve memur yaptığına ilişkin haberler ise yansımaya devam ediyor gazetelere...
Bu tür çarpıklıklar; Koronanın da etkisiyle milyonlarca kişinin işsiz kaldığı bir ülkede toplumsal nefreti büyütürken, muhalefet milletvekilleri, birkaç yerden 25 ile 100 bin lira arasında maaş alan devlet memurlarının, yönetim kurulu üyelerinin ve bürokratların ortaya saçılan haksız kazançlarını deşifre ediyor, AKP iktidarı ise normalmiş gibi tüm bunları izlemekle yetiniyor...
Peki; İçişleri Bakanlığı bir yandan mafya ile çetelerle uğraşırken, belediye borçlarının üç katına çıkarıldığı Sarıyer'den Trabzon'a, Bakırköy'den Bursa'ya kadar, ihale kuşkuları ve akrabaların uçuk maaşlarla istihdam edilmesi niçin sorgulanmıyor acaba?..
Sarıyer Belediyesi'nde ayyuka çıkan akraba kadrolaşması, CHP'li Maltepe Belediyesi'nde ihalelerin nedense hep aynı şirkete (!!!) gitmesi toplum vicdanını yaralarken, AKP'li onlarca belediyedeki ihale usulsüzlükleri ve özel kalem kadrolaşmaları utanç verici rezaletlere dönüşürken, "mülkiye müfettişleri nerede" diye soruyor vatandaş?..
CHP TV'SİNDE ATATÜRK DÜŞMANI!..
Evet; Türkiye'de bir olay ya da bir kanunsuz uygulama gözardı ediliyorsa, usulsüzlükler neredeyse her kurumda (legal hale gelmiş gibi) pervasız bir furyaya dönüşüyor hızlıca...
İşte son günlerde İçişleri Bakanı'yla bir organize suç örgütü lideri arasında internet videoları üzerinden başlayan tartışma ve ortaya saçılan dehşet verici ilişkiler sırasında, siyaset-rantiye-mafya ilişkilerinin neredeyse her yere bulaştığı da gözler önüne serildi...
Gazetecilerin mafyayla nasıl içli dışlı olduğu, siyasetle suç örgütleri arasında nasıl arabuluculuk yaptığı ortaya saçılırken; mafyaya iliştirilmiş gazetecilerin AKP'lisinden CHP'lisine kadar (belediye başkanı ve vekillerle) fotoğrafları deşifre oluyor...
Diğer yandan da devletin ajansında çalışan bir muhabirin mafya-siyaset arasındaki kavgada kullanıldığı algısı ortaya saçılırken; sözde 19 Mayıs'ı kutlayan (ancak ısrarla Atatürk demeyen) eski bir FETÖ hayranının CHP televizyonlarında cirit atması, (aynı kanallarda ekrana çıkmayacak partililerin listesinin dolaşması) iyice mide bulandırıyor!!!
Belediyelerden para topladığı öne sürülen CHP'li bir vekilin adı "Parsadan"a çıkarken, AKP'li bir vekilin "Sedat Peker'den 10 bin dolar maaş aldı"ğı iddiasına ise parti liderleri nedense müdahale etmiyor!!!
Bu arada, Karadeniz'de Meral Akşener'e yönelik provokasyonda kullanılan saldırganların AKP'lilerle ilişkileri de deşifre oluyor...
Evet; dincisinden-bölücüsüne, sağcısından-solcusuna kadar, yolsuzluk-hırsızlık-mafyacılık-vurgunculuk ve yandaşlık olayları çamur deryaları gibi her taraftan akarken, söylenecek tek söz var;
Bu ülkede, tertemiz-onurlu-ahlaklı yaşamaya çalışan kitlelerin işi giderek zorlaşıyor...
Namuslu insanların işi Allah'a kalmış vesselam...
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac