İNTİKAM HUKUKU!
Üzerinden beş ay geçti…
28 Şubat Davası olarak adlandırılan tiyatronun sonunda yaşları 74 ile 90 arasında değişen 14 emekli general müebbet hapis cezasına çarptırılmış, karar Yargıtay’da onanmış ve sanıklar tutuklanarak Silivri, Buca ve Sincan cezaevlerine konmuşlardı…
Tarihe geçecek bir davaydı! Mesela bu davanın açılması için bu iktidarın 13’üncü yılına kadar beklenmişti… Peki, niçin beklenmişti? 28 Şubat kararları esnasında Başbakan olan Necmettin Erbakan yaşıyordu da onun için!
Şayet Erbakan yaşarken dava açılsaydı onun da mahkemede tanık olarak dinlenmesi zorunlu olacaktı; öyle olunca da davada istenen sonucun alınması neredeyse olanaksız olacaktı da onun için!
O nedenle dava Erbakan’ın ölümünün hemen ertesinde, 2 Eylül 2013’te açıldı, 8 yıl sürdü ve müebbet hapis cezalarıyla son buldu!
İddianame içler acısıydı… Tıpkı Ergenekon, Balyoz, Casusluk gibi kumpas davalarına adeta kopyası gibi benziyordu! Niçin bu kadar benziyordu peki? Çok basit, davanın savcısı, Genel Kurmay Adli Müşaviri, “Bilirkişi” konumunda olan kişiler hakkında FETÖ’den soruşturmalar açıldı, işlem yapıldı, kimi hapiste kimi ise kaçaktı da onun için!
–Bu nedenle iddianame de kumpas iddianameleri tadındaydı!
Adli Tıp “Cezaevinde kalabilirler” dedi!
Davanın hangi şartlarda görüldüğünü anlamanız için çok önemli bir ayrıntıyı da paylaşmam gerek:
–Dava sürecinde tam 3 hakim değiştirildi!
Sonuçta emekli generaller 5 aydır tecritte yaşıyor! Nasıl mı? Mesela Çetin Doğan; tanımış olmaktan onur duyduğum bir asker… Daha geçenlerde sevgili Yılmaz Özdil Doğan Paşa’nın hangi şartlar altında yattığını şöyle anlatmıştı köşesinde:
–151 gündür İzmir Buca Cezaevi’nde tutuluyor… Lütfen ayağa kalkın, kollarınızı iki yana açarak ölçün, dört metreye dört metre filan, o kadar bir hücrede kalıyor… Beton kutu. Tecrit yaşıyor. Tek başına. Kimseyle görüşemiyor, kimseyle konuşamıyor. Sesini hiç kullanamadığı için sesi kısıldı. Eşinin ziyareti sırasında farkına vardılar. Sesini kullanabilmek için gazetesini yüksek sesle okumaya başladı… Hücrelerde çok ciddi ısınma sorunu var. En son açık görüşte Çetin Doğan’ın elleri buz gibiydi. Eşi üzülmesin diye “ellerimi yeni yıkadım ondandır” dedi.
Bel ameliyatında takılan titanyum çubukları tutan çivilerden biri çıktığı için, sinirlere baskı yaptığı için, çorap giymek gibi basit hareketleri bile yapamıyor. Yüksek tansiyonu ve diabeti var… Birinci Ordu Komutanı’yken beş damarından çok riskli by-pass ameliyatı geçirmişti.
Bu yalnızca özeti! Aynı kumpastan tutuklanan diğer 12 generalin durumu da farklı değil. 80 yaşını geçmiş olan paşaların kimisi kanser, kimisi kalp hastası… Aralarında alzheimer olan, sondayla yaşayanlar var… Ancak hepsi de bu duruma göğüs gererek başı dik yaşama savaşı veriyor…
–Bu insanları bu halde adli tıp kontrolünden geçirdiler, “yaşamlarını cezaevinde geçirmelerinde sakınca yoktur” raporu verildi! Çetin Doğan adli tıp kontrolünden de geçirilmedi!
İnsan yazarken utanıyor…
Asker ailelerinin haykırışı!
Ancak yargı süreci henüz bitmedi…
Generallerin avukatları Anayasa Mahkeme’sine başvurdu… Aradan çok zorlu beş ay geçtikten sonra asker ailelerinin bir kısmı, milletvekillerine ve Meclis’te yer almayan bazı parti liderlerine mektup yazdı. Sizinle o mektubun bazı kısımlarını paylaşmak istiyorum:
–8 yıllık dava sürecinde hukuk, hukuk adına kirletildi… O nedenle -bu davadaki kumpasın ayrıntılarını görebilen kamuoyu ile birlikte- bizler onların “mahkûm” değil, “tutsak” olduklarını, “esir alındıklarını” düşünüyoruz… Onlar, ettikleri yemin çerçevesinde bir ömür süren meslek yaşamlarında Türkiye Cumhuriyeti’ne hiçbir zaman ihanet etmediler. İhanet etmeyi asla düşünmediler. Onlar vatan, millet, bayrak, sancak ve vazife gibi kavramları kendi canlarından ve hatta ailelerinden bile daha önemli, daha değerli gördüler. Nitekim bu çerçevede PKK terörü ile mücadelede çok önemli görevler yürüttüler, yaralandılar, ölümlerden döndüler; Kıbrıs Barış Harekâtında roller üstlendiler… Bunu yaparken Anayasa ve yasalardan da ayrılmadılar. Emin olun ki onların demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne olan bağlılıkları ve inançları, onları cezaevlerine atan iradeden çok daha ileri, çok daha üstün ve çok daha içtendi(r)…. Aziz Türk Milleti, yaşamını bu millete adayan komutanların kadrini, kıymetini mutlaka bilecektir. Dolayısıyla onları küçültmeye, değersizleştirmeye, onursuzlaştırmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.
Bu ortak mektubu yazan asker eşleri ve yakınlarının, bu mektubun muhatapları olan milletvekillerinden tek bir istekleri vardı; Anayasa Mahkemesi’nde beklemekte olan dosyanın bir an önce işleme alınması, o kadar! Vekillere şöyle seslendiler:
–Sizler bu ülkenin yönetimine yön veren seçilmiş kişilersiniz. Siyaseten kendi partinizin ilkeleri çerçevesinde hareket etmeniz çok doğaldır. Ancak hak, hukuk ve adalet söz konusu olduğunda parti ilkelerinin ve oy kaygılarının hükmü olamaz, olmamalıdır.
Aileler, mektubun yanına bir de kitap eklediler; 28 Şubat davasının nasıl bir kumpas olduğunu belgelerle anlatan bir kitap:
–Emekli Albay Alican Türk’ün “Bitmeyen Sömürü – 28 ŞUBAT Yalanlar – Gerçekler – Belgeler” başlıklı kitabı!
Sahi, Anayasa Mahkemesi bu dosyaya ne zaman bakacak, çok merak ettim doğrusu!
https://twitter.com/umit_zileli