İSLAM’ı YALNIZCA IŞİD mi VURUYOR?..

Nobel ödüllü Türk bilim adamı Aziz Sancar, dünya çapındaki başarısıyla toplumun tüm katmanlarının kucak açtığı bir yurttaşımız olarak Türkiye’yi yürekten gururlandırdı...
Ve o Aziz Sancar aldığı Nobel ödülünü Anıtkabir Müzesi’ne armağan etti... Yani Atatürk’ün şu sözlerine ısrarla dikkat çekebilmek için;
“İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır... Yalnız ilmin ve fennin, yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır...”
Sancar ödülünü aldıktan sonra Türkiye’deki birçok eğitim merkezinde konuşmalar yaptı, medyaya verdiği röportajlarla da aydınlanmacı bir bilim adamı olarak herkesin ısrarla sorgulaması gereken, çok önemli uyarılarda da bulundu...
Hiç şüphesiz Sancar’ın uyarıları içinde Türk ve İslam dünyasının bilimde yüzyıllardır neden geri kaldığını sorgulayan açıklamaları yaşamsal niteliktedir... Bakınız ne demiş Sancar;
“Niye Müslüman bir nesilde olmuyor, 500 yıldır bilim adamı yetişmiyor, onu bilmiyorum. Ama bu soruyu sormak lazım... Biz ülke olarak, 500 yıllık Osmanlı ve Türk tarihinde bilime önemli katkılar yapmış değiliz. Peki neden yapmadık?.. Çoğu insan buna ‘zeki olmadığınız için’ der. Ancak bilim yapmak genetik veya zekâ meselesi değil, ‘gelenek’ meselesidir. Bilim yapmamız, insanlık bilim birikimine katılmamız lazım. Sadece Türkiye değil, tüm İslam dünyasında son 500 yılda doğru dürüst bilime katkı yok...”

TRT’de ‘hayvan’ rezaleti!..

Sancar, İslam-bilim hattında dikkat çektiği sıkıntıları gidermek için elinden gelen çabayı zaten fazlasıyla göstererek Nobel bile alabilmiş... Peki ya sonrası?..
Örneğin; Türk ve İslam dünyasında, Sancar’ın da dikkat çektiği gibi, “dünya nüfusunun yalnızca yüzde 2’sini teşkil eden Yahudi toplumunun, Nobel ödüllerinin yüzde 20’sini alabilmesini” sorgulayan tek kişi olmuş mudur acaba?..
Diyeceksiniz ki, “güldürmeyin bizi...”
Güldürmeyelim ama zavallıca açıklamalarıyla toplumun midesini bulandıranlar bitecek mi, susacak mı sizce?.. Onların adeta İslam’ı vuran cahilce hezeyanlarına “dur” diyenler olacak mı acaba?..
Kimse yanlış anlamasın; başında türbanıyla, “kız arkadaşlarını kocalarına ayarlama” şeklinde mide bulandırıcı muhabbetler yapan sözde “İslamcı yazar”ların, “babanın öz kızına şehvet duyması günah değil” diyebilen diyanetçilerin ve “çalışan kadın ahlaksızdır” diyen utanmazların medya üzerinden yaydıkları bağnazlıklar değil tek mesele...
Baksanıza, yine Ramazan ayı geldi ve yine devletin TRT’sinde dincilik adına akıllara ziyan, seviyesiz ve utanç verici açıklamalar toplumda infial uyandırmaya devam ediyor...

Kılıç ve zehir!..

İşte “fetva” vereyim diye saçmalayan son örnek... Adı lazım değil, “profesör” olduğu duyurulan bir zavallının provokatif açıklamaları da, kardeşliği ve toplum barışını vuracak boyutlarda...
TRT’nin “Ramazan Sevinci” adlı programında konuşan bu şahıs, “Ben düz söyleyeyim, ayette de bunu söylüyor, ağır gelmesin, yani namazı hayvanlar kılmaz, namaz kılmayan hayvandır” diyebilmiş...
Yalnız bu utanç verici sözlerin sahibinin değil, son dönemde ne yapacağını şaşıran dincilik anlayışının medya üzerinden yaymaya çalıştığı bağnazlığın İslamiyet’le zerre kadar ilgisi olmadığı bilinmesine rağmen, “inanç” adı altında topluma katranlaşmış bir zehri aşılamaya çalışanlara nedense göz yumuluyor!..
İşte yalnızca bu kafaların yol açtığı vahim erozyonlar değil, bağnazlaşan inanç anlayışının getirdiği yıkımlar da dolaylı olarak İslamiyet’i vurmaya devam ediyor... Hem de her konuda “fetva” adı altında ahkam kesen molla-medrese yapısının vahim suskunluğunun gözleri önünde...
Açıkça söylemek lazım; sözde “din” adına yola çıkanların, dini otoritelerin yasalarını bile altüst etmeye kalkan skandal uygulamaları, eylemleri ve ne yazık ki her geçen gün artan hezeyan dolu söylemleri “şeriat” adına kılıç ve kurşunla dayatılan terör kadar tehlikelidir...

Uygarlık ve kardeşlik!..

“Terör” demişken unutmayınız ki; İslam’ı vuran davranış ve tehlikeli söylemlerinin son yıllarda sözde “din” ve “İslam” adına “kardeş” (!) katliamı yapan bağnazlıktan adeta feyiz aldığı yolunda bir algı da çıkıyor ortaya...
Baksanıza, son vahim haber yine IŞİD’in Suriye’den sonraki en büyük eylem sahası Irak’tan yansımış dünyaya...
Terör örgütü IŞİD yayınladığı yeni propaganda videosunda, son yıllarda sergilediği vahşetin boyutlarını bir kez daha zorlamış... Çünkü bu kez infazcı ile kurban “aynı aileden”miş!.. Yani infazcı gözünü kırpmadan kendi “erkek kardeşini” öldürmüş!!!
Velhasıl “Ebu Abdullah” isimli Arapça konuşan infazcı, dizlerinin üzerine çökmüş halde önünde duran ağabeyini “ajan”lık yaptığı iddiasıyla gözünü kırpmadan başına sıktığı tek kurşunla öldürüvermiş...
IŞİD’in vahşetlerle dayattığı terör, Alevi-Sünni demeden, mezhep savaşlarını da aşan bir barbarlıkla Ortadoğu’nun her noktasında yayılan “kardeş” kavgasını aile içi katliamlara kadar ulaştırarak, bağnazlığın beslendiği cehaleti bir kez daha dışa vurmuş...
Hiç kuşkunuz olmasın; kalemleriyle ya da, zehir akıtan dilleriyle sözde dincilik adı altında akla ziyan açıklamalar yapanlarla sokaklarda kendi “kardeş”lerini boğazlayanlar arasında, İslam’ın yozlaştırılması açısından zerre kadar fark yok...
Çünkü bu iki anlayış da; Avrupalı “bilim”de devrim yaparken ve Mars’da yaşam izleri ararken, uygarlığı, insanlığı ve en tehlikelisi de “barış ve kardeşlik dini” olarak tanımlanan İslam’ı vurmaya devam ediyor... Yazıklar olsun...

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac