KAPIDAKİ ZEHİRLİ ‘BAND’AJ!..

“Hiç yoktan başına iş aldın” derler ya, Türkiye ne zaman ki Suriye’nin yakasına yapışan ABD’nin yanında duruverdi, işte o gün bugün başı bir türlü beladan kurtulmadı... Peki niçin ve ne uğruna?..
“En kötü barış savaştan iyidir” ama savaşların da eskiden gerekçeleri vardı... Dış tehdit, toprak işgali, bölgesel çıkarlar, ülke içinde provokasyonlar, yabancı kaynaklı darbe girişimleri, sınır ihtilafları gibi onlarca gerekçe ülkeler arasında savaş çıkartabilirdi... 
Ve tabi bugünlerde yaşandığı gibi en çok da “yağma” zihniyeti!..
Günümüzde en küçük savaş bile büyük yıkımlar getiriyor... Çünkü surlardan düşmanın başına kızgın yağ dökme, mancınıkla yangın çıkartma, gülle fırlatma, ok atma, gürz sallama ve kılıç-kalkan ekibiyle naralar atma zamanı çoktan geçti...
Çünkü son yüzyılda savaş yöntemlerinin, kullanılan araç- gereçlerin ve tabi ki kriz gerekçelerinin de çok değiştiğini herkes biliyor...
Örneğin, Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgal girişimi herhalde dünya üzerinde bir ülkeyi “ilhak” etme konusundaki son girişim olmalıydı ki, meydanın boş olmadığı zaten 
“Körfez Savaşı”nın çıkmasından belliydi...
Çünkü yüzyıllar öncesinin aksine; Ortadoğu ile rant peşindeki Batı’yı birbirine bağlayan petrol gibi yeraltı kaynakları o kadar önemli bir güç haline geldi ki, savaşlar Irak ve Kuveyt gibi küçüklerin küçükleri değil, ABD ve kurbanlarında olduğu gibi büyüklerin küçükleri yemesini daha da kolaylaştırıyor!..
İşte, Kuveyt’i koruma iddiasıyla Körfez’e giden ABD’nin Saddam’ı astırması ve Irak’a konması da bunun kanıtıdır... Ya da benzer biçimde Albay Muammer Kaddafi’nin linç ettirilmesinin ardından, Batı’nın kendine Libya’da bir kukla devlet oluşturması bir başka “yağma” zihniyetli savaşın 
sonucudur...

Derin kaosun amacı...

Velhasıl dünya savaştan çok korkuyor artık... Dedik ya; silahlar da değişti... Artık on binlerce kilometre uzaktan ateşlenecek bir füzenin koca bir ülkeyi yerle bir edebileceği teknoloji yüzyılındayız...
Yani günümüzde nükleer silahların nasıl felaketlere yol açabileceği de bilindiğinden, herkes savaşa girme konusunda adımını çok dikkatli atmaya çalışıyor... 
Çünkü istihbarat ne kadar gelişirse gelişsin; kimlerin, yeraltında hangi yıkıcı ve yok edici silahları sakladığı da pek bilinmiyor!..
Aksine, her türlü tehlikeli silahı geliştirdiği varsayılan Kuzey Kore, bugün tüm yoksulluğu ve kapalı rejimine rağmen dünyanın korkulu rüyası olabilir miydi?..
Peki; savaş madem kötü, o halde 1990’lardan bu yana Ortadoğu’da “Arap Baharı” 
zırvalığına yani BOP’a hizmet eden kanlı kaosun asıl amacı nedir?.. 
Ya da en önemlisi; Irak, Libya ve Suriye’de en az 2 milyon insanın ölümüne yol açan savaşın kapımıza kadar gelmesinde Türkiye’nin ne çıkarı var ki?..

15 milyar dolar zarar!..

Irak Savaşı, Türkiye’yi çok derinden vurmuştu?.. 1990’larda Türk sanayicisi ve işadamı Irak pazarını 
kaybetti...
Arap Baharı’nın zıvanadan çıktığı işgal operasyonları büyüyünce, Libya’da Kaddafi’nin linç edilmesi de en çok Türkiye’yi vurdu... Çünkü binlerce Türk müteahhit orada iş yapıyordu ve ne yazık ki çoğu da iflas etti...
ABD’nin Ortadoğu kışkırtıcılığı Türkiye’ye en çok rezalet Suriye politikası üzerinden zarar verdi... Türkiye yaklaşık beş yıldır AKP’nin skandal Suriye diplomasisinin acılarını yaşıyor... 
Lafı uzatmaya gerek yok; en eski komşunun dostluğunu kaybedince olanlar bellidir; 3 milyon sığınmacı Türkiye’nin üzerine kaldı, işsizlik arttı, sosyo-ekonomik kriz büyüdü...
Yalnız bunlar değil; dinci IŞİD terörü de Suriye krizinin tetiklemesiyle Türkiye’ye girdi ve canlı bomba eylemleri ülkede yüzlerce masumun canını aldı... Ve diyorlar ki, Suriye krizinin Türkiye’ye maliyeti en az 15 milyar dolar...
Tabi, Rusya’nın başlattığı ekonomik savaşın özellikle tarım ve turizmde yarattığı milyarlarca dolarlık zararı da göz ardı etmeyiniz... 

Saddam’dan geriye kalan!..

Yukarıdaki saptamalar, 1990’lardaki Körfez Savaşı’nda “bir koyup üç alma”yı düşlerken, Ankara’nın kendini sınırdaki bir kargaşanın içinde bulduğu yıllardan çok daha vahim günler yaşatıyor Türkiye’ye...
1990’larda, dönemin iktidarı erken uyandı da, sıkıntılar, sınırdan Hakkari’ye giren Kürt sığınmacıların yarattığı krizle kaldı... 
Hiç unutmam; o dönemde ABD’ye taşeronluk etme gafleti Ankara’ya hiçbir şey kazandırmadı ama Körfez Krizi yalnızca “koli bandı” üreten firmalara yaradı!..
Çünkü 1990’lı yıllarda, Doğu ve Güneydoğu’da “Saddam kimyasal atacak” korkusu o kadar büyümüştü ki, milyonlarca insan sanki “zehirli gaz”dan koruyacakmış gibi, evlerinin kapı ve pencerelerinin tamamını “koli bandı”yla kapatmaya çalıştı!..
Urfa ve çevresinde kimyasala karşı koruma zırhı olarak geliştirilen “koli bandı” aradan 25 yıl geçmesine rağmen, dükkanlarda halen “Saddam bandı” diye satılıyor...
Peki; “Türkiye kendini, durup dururken neden Suriye krizine figüran yaptı” sorusuna yanıt ararken, bu trajikomik “Saddam bandı” hikayesini niçin mi anımsattık?..
Türkiye, Körfez Savaşı’ndan en az yüz kat daha tehdit altında... Baksanıza, 18 ülkenin gemisi Suriye’de olacaklara karşı Akdeniz’de teyakkuzda... İran, Lübnan, Çin, Rusya, Irak gibi ülkeler ise Suriye cephesinde güç mücadelesinde... Suudi Arabistan tetikte, Türkiye sınır ötesine füze gönderirken, kara harekatını da tartışıyor...
Velhasıl “3. Dünya Savaşı” fiilen sürüyor ve en çok da Türkiye’yi vururken, daha da şiddetleneceği korkusu büyüyor... Bakalım 2016 model kapı-pencere “band”ajlarına kimin adı verilecek?..


https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac