PANİK TERÖRÜNÜ KİM ÖNLEYECEK?..

Terörün tek amacı insan öldürmek mi, devletle çatışmak mı, katliam yapmak mı?..
Terörün bir de topluma “korku” saçma ihaneti var ki, son günlerde yaşananlar şiddet zinciriyle dayatılan “panik” havasının en az infilak eden canlı bombalar kadar ülke psikolojisini vurduğunu ve milleti diken üstünde tuttuğunu görüyoruz...
Terör unsurları ne yazık ki başarılı oldu... İnsanlar artık günlük yaşamdan bile alıkoyuyor kendini... Caddeler, sokaklar AVM’ler, meydanlar ve hatta parklar bile boş...
Ankara’da, 13 Mart’ta yaşanan canlı bomba katliamının Tunalı Hilmi gibi çok önemli bir bölgeyi bile insana hasret hale getirmesi de gösteriyor ki, terörün toplumu paniğe sevk etme misyonu giderek daha çok etkili oluyor...
Aydınlık her ne kadar dünkü sayısında, “Panik havasına teslim olma” gibi haklı bir uyarı manşeti atmış olsa da, terörün toplumu ne yazık ki sindirdiği ve kitlesel tepki için meydanlara çıkışını da engellediği ortada...
O halde asıl görev devlete düşüyor... Millet daha ne kadar yaşayacak bu canlı bomba korkusunu?.. Halkın güvenliğinden sorumlu olan devlet ve özellikle de rezalet politikalarla terörü adeta hortlatan AKP iktidarı ne yapacaksa yapmalı ve toplumu bu kanlı karabasandan uzak tutmanın yollarını bulmalıdır...
Halk değil, teröristler uzak tutulmalı meydanlardan... Potansiyel eylemciler titizlikle izlenmeli, örgüte katılmaları ve sınır dışına çıkmaları engellenmeli, yurda girenler takip edilmeli ve tabi ki “canlı boma eyleme geçmeden yakalayamıyoruz” gibi rezalet bir savunmaya girişmeden terör ve unsurları acilen enterne edilmelidir...
Devletin görevi canlı bombacıların isimlerini ve patlayıcı taşıyan araçların plakalarını yayımlayarak, “iş yapıyoruz” havası vermek yerine, halkı huzura kavuşturmaktır...
Ankara’nın göbeğinde 3 katliam yaşanırken ve Güneydoğu “özyönetim” terörüyle inlerken iktidarın işini yeterince yapmadığı ortada da, “bu işin sonu nereye gidiyor” diye sormak yalnızca muhalefete değil, çareyi sokağa çıkmamakta bulan millete de düşüyor; Sükunet, cesaret ve el ele tepki verme zamanı...

CHP’yi vuran ‘canlı bomba!..’

Güvenlik birimlerinin medyaya yansıyan açıklamalarına göre şu ana kadar eylem planlayan “18 canlı bomba” ele geçirilmiş... Aralarında PKK’lılar ve IŞİD’liler varmış...
Peki, nedir bu canlı bomba meselesi?.. Nasıl bir vahşet psikolojisidir bu?.. Militanların ilaçla adeta robot haline getirildiğini, kimilerinin ise bilmeden bomba dolu çantalar taşıtılırken, eylem bölgelerine kurye gibi sevk edilerek uzaktan havaya uçurulduklarını biliyoruz...
Canlı bomba eylemciliğinin sosyal, siyasal ve psikolojik gerekçeleri var... Üzerine kitaplar yazılabilir ve eminim ki farklı profillerin çok sarsıcı öyküleri de sıralanabilir...
Ancak meseleye milletin canı burnundayken, adeta canlı bombayı kutsarcasına Ankara saldırganı ile ilgili “1992 doğumlu bir kadını vücudunu patlatarak ölüm saçmaya iten sebepleri konuşmadıkça, terörle mücadele yalandır” diye Twit atarak zamansız ahkam kesen ve infial yaratan CHP’li Selina Doğan gibi düşünmeye gerek yok!..
Çünkü eğer CHP’li vekilin ortalık karışınca sildiği gibi Twitteki gibi düşünürseniz, hem panik halindeki halkın acılarını anlayamazsınız, hem de “kendi isteğiyle canlı bomba olmuş bir teröristin tercihi mi önemli, yoksa onun katlettiklerinin masumiyeti mi” gibi sorularla karşılaşırsınız!..
Ne yazık ki aylar süren Atatürk posteri tartışması, Ankara’da katliam acısı yaşanırken Sezgin Tanrıkulu’nun örgütün televizyonunda “PKK’nın acıları”ndan söz etmesi ve son olarak da Selina Doğan’ın katliam milletin sinirlerine tavan yaptırmışken, PKK’lı canlı bomba üzerinden zamansız ve gereksiz ahkam kesmesi CHP’yi yaralamaktan öteye gitmiyor...
Hem bu kışkırtıcı gafların, tam da AKP’nin halkın iyice tepkisini çektiği bir dönemde yapılması gibi bir şaşkınlık var ki, parti tabanında bile infial yaratıyor...
Meclis’teki partilere “teröre karşı birlik çağrısı” yapan Kılıçdaroğlu, çok kritik ve hassas bir dönemde adeta partisinin ayağına kurşun sıkanlara ne zaman “dur” diyecek acaba?.. Yazık oluyor CHP’ye...

İşte katliam psikolojisi!..

Gelelim gaflete düşen siyasilerin değil, bizzat bir teröristin gözünden canlı bomba psikolojine...
Ankara’da geçen yılbaşı gecesi bombalı eylem hazırlığındayken yakalanan IŞİD üyeleri Musa Canöz ile Adnan Yıldırım önceki gün Ankara’da mahkemeye çıkarılmışlar... Bakınız Canöz, milletin canına kıyma girişiminde bulunma nedenini nasıl anlatmış;
“Suriye’ye gittiğimizde yaşadığımız köye İŞİD gelmişti. 15 Mart 2015’de ağabeyim de Suriye’ye geldi, İŞİD’e katıldı. Peşinden yaşlı annemi, babamı sürükledi. Çatışmaya katıldı, orada kayboldu, öldüğünü öğrendik. Psikolojim bozuldu. Gerçekleri görünce Türkiye’ye dönmek istedim. PKK’dan intikam almak istediğimi söyledim, bomba eğitimi verdiler. Fakat ailemi orada tuttular. Onlar orada olduğu için ne dedilerse yaptım. Önce Adnan Yıldırım Türkiye’ye geldi. Evi tuttu, sonra ben geldim. Bombayı imha etmeye karar verdik fakat imha edemeden yakalandık.”
Sanıklardan Adnan Yıldırım da eşinden ayrıldıktan sonra bazı problemler yaşadığını, bu sırada örgüt tarafından kullanıldığını savunarak şunları anlatmış:
“Oradakilere işkence yapıyorlardı. Musa’nın ağabeyi ölünce soğudum, ayrılmaya karar verdim. Mustafa Mol, Türkiye’de PKK’ya yönelik bir eylem yaptırmak istedi. Türkiye’ye geçmek için kabul ettim. 2-3 gün bomba eğitimi aldık. Onların yönlendirmesiyle bazı yerlerde keşif yaptık. Bomba düzeneği hazırladık ama eylem yapmadan vazgeçtik.”
İki militanın ruh hali canlı bombacığın ardındaki psikolojiyle ilgili sarsıcı bilgiler veriyor... İyi de kim durduracak bunları?.. Kapsamlı bir terörle mücadele ve potansiyel unsurlara karşı etkili bir rehabilitasyon artık kaçınılmazdır...

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac