PKK ve HİZBULLAH İTTİFAK YAPAR mı?..
"Güneydoğu hiç unutmadı o karanlık günleri!.. Yani; korku ve karmaşanın tüm sokakları, kentleri, köyleri, topyekûn yaşamı teslim aldığı o zalim dönemleri!..
İnsanların ölüm korkusuyla, sürekli arkalarına bakarak yürüdükleri ve adeta omuzlarında dikiz aynalarıyla (!) gezdiği günlerdi o kaotik dönemler...
Çünkü sokaklarda yürünemez hale gelen, kurşunun nereden ve kimden geldiği belli olmayan kahırlar ve ıstıraplar dönemiydi o yıllar...
Yaşamın sözde "faili meçhul" pusularda can çekiştiği o yıllar; devletin hem var olduğu hem de ne yazık ki gaflete düşerek kaybolduğu (!) zamanlardı...
Velhasıl, "düşmanımın düşmanı dostumdur" gafletiyle PKK'nın üzerine Hizbullah'ın da salındığı zavallılıklar ve kargaşalar dönemi...
Akşam karanlığı çöker çökmez kurşun seslerinin taş kaldırımlarda çınladığı, acıların isyan "şivan"larına karıştığı, ölümlerin de ne yazık ki "kontra" karmaşasında neredeyse sıradan sayıldığı dönemleri kim unutabilir ki?..
O yüzdendir ki; Batman gazetelerinin, "Dün Batman'da kimse öldürülmedi" başlıklı haberleriyle "yılın gazetecik ödülü" bile alabildiği trajik yıllardı o dönemler...
Nasıl olmasın ki böyle paradokslar?.. Gün geçmiyordu ki, bir can, arkadan sinsice yanaşan ve "tekbir" getirerek tetiğe dokunan karanlık güçlerin kurbanı olmasın?..
Velhasıl neredeyse herkesin kanına kadar fişlendiği dönemlerdi o zamanlar...
Çünkü fişlenen herkes, işte arkasından bir gölge gibi yanaşan tetikçinin "Takarov" marka tabancasından ensesine ateşlenen tek kurşunla yere düşüyordu...
Ve de her ölüm Güneydoğu'nun, demokrasi ve insan haklarını yerlebir eden karanlığında, sözde "faili meçhul"lere karışıyordu!.."
***
Sur dibinde dört kişi!..
"Kimin eli kimin cebinde belli değil"di Güneydoğu'da uzun zamanlar...
Kim kiminle ilişkili, kim kimin adamı, kim kimi kullanıyor, kim kimin peşinde ve kim kiminle, nerede ve nasıl bağlantıdadır pek bilinmiyordu...
Güneydoğu'ydu orası çünkü!.. Toros-Takarov-tetik, kaos-kurban-fail üçgenlerindeki, "sır"lar, hem yaraların dikiş iplikleriydi hem de "infaz" urganları!..
Velhasıl "gündüz külahlı, gece silahlı" gezenlerin de zamanıydı o tarihler...
Teröristle masumların, muhafazakarla dincilerin ve "puşu"lularla takkelilerin hem karıştırıldığı, hem de birbirine düşürüldüğü tuzak ve kalleşlik yılları...
Uzun yıllar; yani, PKK ile "Hizbullah"ın, devletle PKK'nın, korucuyla teröristin ve savaş rantiyesiyle uyuşturucu tacirlerinin mücadelesine sahne olan o yıllarda, karanlık bir örtünün perde gerisindeydi asıl gerçekler!..
Kim kimdi pek bilinmezdi o yıllarda Güneydoğu'da... Düşünün ki; Diyarbakır Dağkapı'da ve de "Sur" dibinde, bir kahvehanenin kürsülerine oturmuş dört kişi her zaman kuşku çekebilirdi;
Çoğu zaman değişmezdi karanlıktaki roller... Biri PKK'lı, biri Hizbullahçı ve belki de biri de "ajan"dı!.. Peki ya dördüncüsü?.. Muhtemeldir ki, o da kurbandı!.."
***
Kanlı kaosun sonu!..
"Güneydoğu'da 1984-2000 yıllarında yaşanan "faili meçhul" acılarda; "kontra", "kontrgerilla" ve nihayet "Hizbulkontra" söylemlerinden sonra, köprülerin ardından çok sular geçti...
Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'nun 17 Ocak 2000'de, İstanbul-Beykoz'daki bir villada polis operasyonuyla öldürülmesinin ardından, örgüt 2001'de Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan ve 5 polisi şehit etti...
Ve Hizbullah 2003'ten sonra şiddeti bırakarak, "Hüda-Par" adıyla siyasete karıştı...
Dinci örgütün fraksiyonları arasında "Menzilci- İlimci" kavgası unutulup gitti... PKK ve Hizbullah çatışması bıçak gibi kesildi...
Hizbullahçı gençler liselerin önünde, kızların bacaklarına jilet ya da kezzap atamadı 2000'den sonra...
Muhalifler sopalı-taşlı saldırıya uğramadı, iş adamları ya da Kürt siyasetinin önderleri sokaklarda öldürülmedi...
2000'den sonra Hizbullah'ın yüzlerce hücresi çökertilince ve önder kadrosu yakalanınca, insanlar yeraltı sığınaklarında zincirle bağlanamadı, "mezar evler"e de kimse konulamadı...
Dahası masum insanlar "domuz bağı" cinayetlerine kurban gitmedi, İstanbul'a göç eden Hizbullah terörü, kaçırdığı insanları hücre evlerinde öldüremedi!..
Velhasıl; Hizbullahçıların zaman zaman PKK'lılarla çatışması, HDP-PKK yanlılarının ise -örneğin 2014'deki Kurban Bayramı'nda- et dağıtan Hüda-Par yanlısı çocukları katletmesi dışında, Kürt siyasetinin 'sol' ve dinci kesimleri arasındaki savaş eskisi gibi büyümedi..."
***
Geçmişi unutturan siyaset rantı!..
Yukarıdaki saptamaları 16 Şubat 2017 tarihli yazımdan aldım...
Peki; PKK ve Hizbullah arasında 1984-2000 yılları arasında yüzlerce kişinin ölümüne ve yaralanmasına yol açan korku ve katliam dönemini niçin mi anımsattım?.. İki nedeni var eskiye ışık tutmamızın;
Birinci gerekçe; AKP tayfası ile iş birlikçi medya, "ya başkanlık ya kaos" tehdidiyle birlikte "Hayır" cephesindeki yurttaşları "terör"le ilişkilendirirken, geçmişinde Hizbullah olan Hüda-Par'ın referandumda "evet"çi cepheye katıldığını anımsatmak istedik...
İkinci gerekçe çok daha düşündürücüdür... Çünkü geçen yılki referandumda AKP ile ittifak yapan Hüda-Par şimdi de ezeli düşmanı PKK'nın partisiyle ittifakı düşünüyormuş!!!
Referandum öncesinde, "Yeni bir toplumsal çatışmaya zemin hazırlayacak tutumlar halkımızın menfaatine olmayacaktır, tabanımıza sağduyu çağrısında bulunuyoruz" diyerek "evet" desteği isteyen Hüda-Par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu şimdi de "HDP ile ittifak görüşmesi yapabiliriz" demiş!..
HDP sözcüsü Ayhan Bilgen ise bu açıklamaya şu karşılığı vermiş;
"Bu konuyu sadece parti kurullarımızda değil, birlikte hareket ettiğimiz tüm toplumsal kesimlerle tartışmamız gerekiyor. 'Şununla asla olmaz' diyebilecek bir durumda değiliz. Ama sonuç itibariyle tarihi hafıza da var. Ayırt etmeksizin söylüyorum, geçmişte yapılan yanlışlarla, siyasi hareketler yüzleştikçe, geleceğe dair ortaklaşma imkanı bulurlar."
Bu ülkede, bir zamanların iki ezeli düşmanı da "ittifak"ı konuşuyor ya, söylenecek tek söz var; "siyaset rantı sen nelere kadirsin?.."
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac