REÇETE YOK, İLAÇ YOK, ÇARE YOK!!!
Anlı şanlı televizyonlar memleketin bütün dertleri bitmiş gibi, aralarında askerlerin de olduğu sözde "uzman"larla Oscar törenindeki tokat vakasını tartışarak gülünç duruma düşerken, yandaş medyanın büyük bölümü ise Rusya ile Ukrayna arasındaki arabuluculuktan medet umarak, gündemi bir güzel değiştirmeye devam ediyor...
Oysa ülke gerçekleri memleketin dört bir yanında acı "imdat" çığlıkları atarken, ne kimse milletin sesini duyuyor, ne de kimse "çare" bulabiliyor...
"Kriz" her açıdan yıka yıka derinleşiyor memlekette... Bu arada, Koronadan sonra döviz zikzakı derken, milletin boğazını sıkan "kıskaç" sadece piyasadaki fahiş fiyat politikası, utanç verici zamlar ve karaborsacılıktan ibaret değil...
Yokluk ve yoksulluğun kol kola, artık dörtnala gittiği bir ülke haline geldi Türkiye...
Çünkü önce Koronayı, ardından döviz çıkmazını bahane ederek zam bombardımanına başlayan arabulucu- tüccar ittifakının "terör" estirircesine milleti yokluğa- sefalete muhtaç etmesi karşısında, devletin bile "pes" ettiği anlaşılıyor... AKP iktidarı ise gidişatı boşvermiş gibi...
Çünkü denetim- ceza-operasyon hak getire...
İlgili bakanlıklar başlarını kuma gömmüş, herkes vurgunculuğun güzergahında at koşturmaya devam ediyor...
Marketlerde-pazarlarda 25-30 liraya domates-patlıcan- biber-kabak satılıyor, patatesin kilosu 10 liraya, soğan 7.5 buçuk liraya çıkmış kimin umurunda...
Milleti soymaya devam edenlerin ağızlarda sakıza dönmüş bahanesi de aynı;
"Petrole, doğalgaza ve elektriğe zam geldi!!!"
Oysa iktidarın gıda maddelerinde KDV'yi düşürmesi bile zerre kadar yansımamış pazara, markete, çarşılara...
Piyasa vurguncuları da devletin pes ettiğini, göstermelik denetimlerin bile tamamen ortadan kalktığının farkında ki, bildiklerini okumaya devam ediyorlar...
İşte bu yüzden arabulucusundan toptancısına, perakendecisinden marketçisine kadar herkes "Ali kıran, baş kesen" olmuş da, yokluk-yoksulluk yarasına "neşter" atan yok!..
Üstelik, iktidarından muhalefetine, siyasi liderinden milletvekiline kadar kimse çarşıya- pazara- markete uğramıyor, yaşanan rezillikleri görmüyor, milletin çarşıdan- pazardan nasıl eli boş döndüğüne tanık olmak istemiyor...
Velhasıl, vurgunculuk- sorumsuzluk- pervasızlık hep birlikte başını kuma gömerken, sefaletin cenderesinde çırpınan milyonlarca insan artık karnını bile doyuramıyor...
//////////////////////////////////
YOKLUK-YOKSULLUK; AÇLIK...
-----------------------------
Yazının başında "yandaş medya" demişken, Türkiye gerçeklerinden habersiz bir yandaş gazetenin dünkü manşetine insanlar eminim gülmek bile istememiştir!..
Ülkede tarım çökmüş, ithalat- ihracat darboğazı ekonomiyi mahvetmiş umurunda değilmiş o gazetenin...
Hayvancılığın yok edilmesi nedeniyle bir kilo kıyma 100 liraya ulaşmışken ve insanlar yağ alamaz hale gelmişken, işte o gazetenin dünkü manşeti habercilik açısından da utanç vericiydi...
"Un var, yağ var, şeker var; Tarımda sıkıntı yok" manşetini atabilmişti Türkiye'den habersiz o gazete...
Hangi sektör temsilcileri bilinmez ama, o gazeteye sözde demişler ki, "Hiç ihracat ve ithalat yapmasak dahi, nüfusumuzu doyuracak kapasiteye sahibiz!!!"
Evet; Türkiye'nin bugün içinde bocaladığı ekonomik darboğaz, sosyal sefalet, hayat pahalılığı, zam ve enflasyonun yıkıcı şiddetinin asıl sebebi iktidarın vahim ekonomik uygulamaları olsa da, bir önemli nedeni de medyanın utanç verici perdeleme yandaşlığı ve tabii ki bu kadar ezilmişliğe rağmen kaderciliğe boyun eğen kitlelerin kahredici duyarsızlığı...
İşte bu üç ayaklı çıkmazın tahribatı büyürken, ekonomideki çöküşün iyice derinleştiğini gösteren gerçekler pervasızların da, duyarsızların da suratına şamar gibi çarpmaya devam ediyor...
Bakınız, son birkaç gün içerisinde Türkiye'de hayat pahalılığının giderek büyüyeceğini, yokluk ve yoksulluğun daha da derinleşeceğini gösteren vahim gerçekler ülkenin her tarafından nasıl sırıtıyor?..
//////////////////////////////////
ÇÖKÜŞ, BUNALIM, TEDAVİ!..
-----------------------------
Yandaşlar istedikleri kadar "kendi kendine yeten ülkeyiz" diye saçmalasınlar ama ekonomideki alarmın yükseldiğinin işaretleri hiç bitmiyor;
Son birkaç gün içerisinde etin fiyatı yüzde 10 artarken, sektör temsilcileri zamların Ramazan ayında da devam edeceğine dikkat çekmişler...
4 Mart'ta şekere yapılan yüzde 20 zam yetmemiş gibi, Türk Şeker yüzde 30'luk yeni bir zammı daha uyguladı... Yani Şeker Bayramı da zehir olacak!..
Toprak Mahsulleri'nin ekmeklik buğdaya yüzde 22 zam yapması ise ekmek fiyatlarının bir kez daha artacağını işareti...
Bu arada uluslararası piyasalarda pamuk fiyatının son 11 yılın zirvesine çıkması yeni bir tehlikeyi haber veriyor... Belli ki millet yiyecekten sonra kendilerine üst baş, çocuklarına ise bayramlık giysiler bile alamayacak...
Tüm bu çıkmazları kapatmak için kredi kartlarına yoğunlaşan yurttaşların bunalımı ise giderek kangrenleşiyor... Çünkü takibe alınan kart sayısı 3 katına çıkmış... Örneğin; 2021'in ilk üç ayında 73 bin olan takibe alınan kişi sayısı, 2022'nin ilk üç ayında yüzde 204 artışla 222 bine ulaşmış...
Bu sarsıcı gidişatın daha vahim boyutları da var; Hayat pahalılığı-zam- yokluk kıskacında bunalıma sürüklenen toplumun sağlığı iyice bozulurken, vatandaş derdine "çare" olacak "ilaç" da alamıyor!..
Şubat ayında yüzde 37'den fazla zam yapılan ilaçtaki sıkıntı iyice büyüyor.. Çünkü vatandaş her 100 ilaçtan 15'ini bulamıyormuş...
Ne tuhaf bir ülke oldu Türkiye değil mi?..
İktidar yokluğun- sefaletin- açlığın- zamların- hayat pahalılığının- enflasyonun yarasını kangrenleştirirken ve muhalefet bunalım gidişatına henüz "etkili bir reçete" yazamazken, yokluk- yoksulluk girdabında sağlığını yitiren vatandaş ise eczanelerde "ilaç" bulamıyor...
Peki; bütün bu çıkmazlara, karaborsacılığa, zamlara ve vurgunculuğa rağmen Türkiye'nin halen "kendi kendine yettiğini" iddia edenlerin akıl sağlığı yerinde mi acaba?..
Yandaşçılığın tetiklediği yüzsüzlüğün-yalancılığın pervasızlığın tedavisi yoktur vesselam...
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac