SEDAT PEKER'e NE OLACAK?..

1 Mayıs 1977'de Taksim'de yaşanan katliamın failleri ve olayı kurgulayanların perde gerisindeki karanlık deşifre edilemedi...

34 kişinin öldüğü bu olay tarihe bir "Gladyo vakası" olarak da yansıdı ama, asıl gerçek 44 yıldır aralanamadı...

1990'lı yıllarda Güneydoğu'yu kasıp kavuran ve "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım, Cem Ersever gibi askerler, özel harekatçılar, korucular, siyasetçiler ve kaçakçıların çemberinde yaşanan, adına 1996'dan itibaren "Yüksekova Çetesi" denilen suç örgütlenmesinin perde gerisi de karanlıkta kaldı...

1995'te, Gazi Mahallesi'nde bir kahvehanenin taranması ile başlayan olaylar da, "derin devlet" tartışmalarının ortasında, faili meçhul bir vaka olarak, tarihin kanlı sayfaları arasında kurumaya yüz tuttu...

Ve tabii ki, 3 Kasım 1996'da yaşanan Susurluk vakası var ki; "kaza" olup olmadığı konusunda kuşkular bulunan bu olay da, polis-mafya-siyaset üçgeninin, halen çözülemeyen dehşet verici bağlantılarıyla açığa çıkartılmayı bekliyor...

CEMAAT, SUİKAST, TERÖR!..

"Hizmet hareketi" olarak nitelendirilen ve AKP döneminde palazlanırken; siyasetçiler, askerler ve yargı mensuplarına yönelik kaset suikastlarıyla gündeme gelen Fethullahçıların yol açtığı vakaların çoğu da ne yazık ki aydınlanamadı...

Cemaatin 17-25 Aralık 2013'te iktidarla yaşadığı gerginliğin ardından, 15 Temmuz 2016'daki "darbe" girişimi ile "terör örgütü"ne dönüşmesi ve yüzlerce kişinin öldüğü olayların muhalefet tarafından "kontrollü darbe" olarak nitelendirilmesi de karanlıkta kaldı...

Cemaatin suçlandığı 2002'deki Necip Hablemitoğlu suikastı ve 2011'deki gazeteci Haydar Meriç cinayetinin perde gerisi de, bazı failler belirlenmesine rağmen tam olarak çözülemedi...

Velhasıl Türkiye'nin karanlık suç tarihinin sayfaları; Yüksekova Çetesi'ne mal edilen "helikopterle uyuşturucu kaçakçılığı" şokundan, Fethullahçılara yöneltilen, "Haydar Meriç'in cesedini helikopterle denize attılar" şeklindeki vahşete kadar ulaşırken, içinde siyaset, mafya ve terörün bulunduğu vakalar sis perdesinden kurtulamadı...

Bir de 1990'lardan itibaren Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy ve Ahmet Taner Kışlalı cinayetleriyle, birer kanlı "tuğla"nın istiflendiği, üstelik "bir tuğlayı çekersek duvar yıkılır" yaklaşımıyla karartılan siyasi suikastlar var ki, onların perde gerisi de aralanamadı...

ŞİDDETİNİ ARTTIRAN KAOS!!!

Tarihin karanlık sayfalarına düşen bu kanlı olaylar Sedat Peker'in son haftalarda YouTube üzerinden AKP iktidarı, siyaset, yargı ve medya mensuplarına yönelik taarruzlarıyla bir kez daha gündeme geldi... Herkesin aklında aynı sorular var;

"Acaba eskiden yaşanmış Gladyo-mafya, siyaset olaylarının hangi bağlantıları deşifre olacak, daha hangi büyük olaylar ortaya çıkacak ve Peker'in ifşaatları da mı karartılacak?.."

Çünkü Peker'in iddiaları ve deşifre ettiği bağlantılar Gazi Mahallesi'ndeki karanlık kahvehane kurşunlanması ve Uğur Mumcu cinayeti gibi olayları da gündeme getirirken, aynı zamanda Mehmet Ağar'dan yargı mensuplarına, arabulucu-kiralık medya mensuplarından siyasetçilere kadar, birbiriyle bağlantılı olayları-kişileri de hedefe koymaya devam ediyor...

Hiç kuşkunuz olmasın; yazının başındaki olaylarla Peker'in iddiaları yan yana gelince, sarsıcı-düşündürücü bir gerçek de öne çıkıyor;

Bir dönem AKP için mitingler düzenleyen Peker'in ifşa faaliyetlerinden geri durmayacağı, üzerine gidildikçe tarihin karanlık sayfalarında kalmış başka vakaları da acımadan açığa çıkartacağı, bu olaylarda bir dizi önemli ismin çarpık-karanlık ilişkilerini ısrarla deşifre edeceği anlaşılıyor...

İşte bu yüzden de Peker hakkında, "30 yıldır bu işlerin içinde... Anlattıkları, olayların yüzde beşi bile değil" şeklinde ürkütücü yorumlar yapılıyor...

Diğer yandan Peker'in iddialarında kullandığı alaycı, ancak sert üslubun giderek pervasızlaşması da iki gerçeği sorgulatıyor;

Peker konuştukça hem hedefindekilerin korkusu artıyor, hem de kendisinin korkusu ve paniği yükseliyor... Peki, neden?..

PANİĞİ ARTAN GİDİŞAT!!!

Türkiye'nin önümüzdeki günlerden itibaren daha çok sarsılacağı YouTube ifşaatlarının seri ve planlı gidişatından çok net anlaşılıyor...

Ancak Sedat Peker'in haftalardır alaycı bir yaklaşımla da sergilemeye çalıştığı ilişkilerin hem AKP'yi yönetenler, hem de devletin yargı ve güvenlik kurumlarınca sessiz ve tepkisiz karşılanması da büyük kuşkular yaratıyor!..

Çünkü savcılar harekete geçmiyor, devlet elini kıpırdatmıyor, hatta ilk günlerde olduğu gibi, Süleyman Soylu başta olmak üzere AKP yöneticileri de Peker'in iddialarına yanıt vermekten kaçınıyor...

Bu suskunluk, "üzerine gidersem, ben de hedef olur muyum" kaygısından mı kaynaklanıyor, yoksa Peker'e yönelik büyük bir operasyonu mu haber veriyor?..

Bu düşündürücü gidişat kamuoyunda büyük şaşkınlık yaratırken, Peker cephesinde de "operasyona uğrayacağı" kuşkusu yaratıyor olmalı ki, kaldığı otelin deşifre edildiğinden yakındı, yer değiştirmeye çalıştığını anlattı, önceki gün de birilerinin peşinde olduğunu-kendisine suikast düzenleneceği imasında bulunarak, aynı zamanda meydan okudu!!!

Çünkü sosyal medyada şunları yazdı Peker;

"Gelecek olan kiralık katil mi, devlet görevlisi mi bilmediğim için rahat hareket edemiyorum...

Buraya gönderilen devlet görevlisi kardeşlerim, lütfen siz bir süre olaya müdahil olmayın, kiralık katillerle ben bir yüzleşeyim..."

Gladyo-siyaset-mafya-suç örgütleri karmaşasında, Türkiye'nin 12 Eylül öncesi ve sonrasında yaşadığı karanlık vakaların Sedat Peker'in ifşa faaliyetleriyle bir kez daha gündeme gelmesi ve ilginç bağlantıları deşifre etmesi, ürkütücü-pervasız bir paradokstan ibaret...

Peker'in vahim iddiaları ve YouTube'daki deşifre faaliyetleri iki soruyu da akıllarda tutuyor; Önümüzdeki günlerde, ülkede son 40 yılda yaşanan olaylardan çok daha büyük skandallar mı deşifre olacak?..

Ve tüm deşifre ve suskunluk ikileminde Peker'in kaderi ne olacak?..

Bu soruların kaosu ve kuşkusu artacak ama bundan sonra Peker'in ayağına taş değse ya da bindiği uçak düşse, suçlananlar, zan altında kalacak, şüpheler daha da büyüyecek!!!

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac