Çok uzaklarda, gözün alabildiği uzaklarda bir çam denizi varmış hissi uyandıran o heybetli orman, tüm nazıyla içine kapanmışçasına uykuda sanki!..
Bakınca çok gerilerden o yeşil ve zümrüdi dalgaya, sanki bulutlarla el sıkışırcasına şımarık ve sanki gökyüzünden hüzün dilenircesine efkarlı gibi...
Sabahı her zamanki gibi zor eden güneşin henüz muzip çimdiklerini atmadığı anda, doğanın halleri eskilerden çok farklı sanki!..
Adeta kuş ötüşlerinin meşkinden yorgun düşmüş mahmurluğu var ya sabahın, insan teninde kelebek hissi de uyandırıyor kendinden geçmiş yemyeşil doğa!..
Peki, insana aşkla sarılan ve de gül kokan o serinliğe ne demeli?.. Gölgeler nazlı kadınlar kılığında hem yakında hem de uzakta sanki!..
İnsanın içini ne de çok açıyor şiir tadındaki o zarif manzara; Bembeyaz bir gelinlik içinde gelene gidene el ediyor papatyalar ve çevresinde, gözlere adeta sürme çekercesine uçmaya devam ediyor narin martılar...
Evin yanı başında, bahçenin kıyılarında, meyve ağaçlarının gölgesinde haşmetten savrulmuşçasına duran lavantalar ise dünyanın bütün güzel kokularının şemsiyesi sanki!..
Lavantaların üzerinde arılar adeta zamanı da bölüşmeye çalışırcasına kelebeklerle zalimce ve ısrarla kavga ediyor...
Canında zehir taşırken miski amberin bağrına iğnesini batıran arılar, o zavallı kelebeklerle kılıç kalkan oynuyor sanki!.. Çünkü manzara bir keşmekeşle birlikte, bir dans şovunu da andırıyor mor renge can veren lavantaların mistik ve de ciğerlere bayram ettiren gölgelerinde...
Şiir yazan manzara!..
Lavanta deyip geçmeyin... Yalnızlar vadisinde poyraz var birkaç gündür ve onlar da kokularını saçarken kendilerinden geçmişler sanki!..
Rüzgar lavantaların üzerinden bir buse alırcasına geçip, “biberiye” dallarında minik molalar verdikten sonra “hanımeli”nin o şiir yazan kokusuna da bulaşıp yüzümüze çarpıyor... Arılarla kelebeklerin kavgası da işte tam o zamanda dans gibi geliyor insana...
Zamanın içinde en ayık anda; bedeni mest eden o manzara neden sevgiye ve sevdaya hasret insanların tenine bir elmas çiviyle çakılı kalmasın ki yar?..
Neden genzimizde hazinesi tükenmeyen bir koku gibi nakşolmuyor sevdanın hasret rengi?..
Ve neden bir lavanta gibi nefesleri titretmiyor yârin o zalim ve de merhametsiz yüreği?..
Yaz ayında kar resmi!..
Yalnızca lavantalar mest etmiyor insanı... Yalnızca o zarif dallarda sallanan ezeli kokuların anası tutsak etmiyor yâri özleyen bedeni!..
Yeşil denizinde, zümrüdün tadını her an değiştirircesine esen rüzgar doğayı beşik gibi sallarken, kimi mazlum manzaraları da üzerinde adeta dilber resmi bulunan bir ipek yelpaze gibi gözlerinizin önüne getiriveriyor!...
İşte bu yüzden evin duvarlarıyla hasbıhal eden sarmaşık güllere de takıldı gözlerim dün sabah...
Küçük pamuk yumruları gibi kol kola girmişçesine, yeşil yaprakların arasından göz kırpan minnacık ve zarif güller... Velhasıl hepsi “yar” gibi bakıyor insana ve ne çare ki, ömrü tükenince kar gibi dökülüyor sanki yaz ortasında!..
En çok da birbirine sarılmışçasına ya da ayazda birbirine sokulmuşçasına çok samimi ve içten duruyor beyaz sarmaşık gülleri...
İnsanın; zarafetlerine rağmen aynı zamanda tüm haşmetiyle duran o yüzlerce gül yavrusunu kucaklayıp uzaklardaki yârin başından aşağı saçası da geliyor!..
Çünkü sevdanın baştan aşağı sellere dönme zamanıdır kanı da kaynatan bu sıcak zamanlar... Temmuz sıcağında, buz gibi esen poyrazda merhamet de var çünkü...
Tenimde çam kokusu!..
Elimde delicesine çam kokan kehribar tespihimle, zamanın sevdayla yarıştığı dün sabah da yeşil vadinin ortasındaki serinliğe bıraktım kendimi... Bulunmaz bir hava ve sanki düşlenemez, bahar da kokan antika bir manzara...
Yani gündüz düşlerimde “yar”la ve tespihimin ucunda kadere de isyan edercesine sallanan sabırla!..
En çok da onu severim işte; Avucumda tespih dururken, arkamda kenetlediğim ellerim zamanın vurgunlarına karşı pusuda dururcasına yürümek... Aklımda “yar”la ve de peşimden tane tane dökülürcesine sallanan sapsarı sabırla!..
İnsanın bazen çevresinde tutunacak dalı kalmadığında, bir zamane tespihinin tanelerini dost edercesine yaşaması var ya, yeşil vadinin bilinmezlerini adımlarken, “sabır” insanın hem yoldaşı hem de pusulası oluveriyor!..
Aklımda işte bu yüzden papatyalar, lavantalar, biberiye dalları ve sarmaşık güllerin dostluğuyla ilerlerken, gölgeye tamamen teslim olmuş daracık bir patikaya düştü yolum...
Dedim ki içimden; “teninde nur olan bir ay” gibi görünüyor patikanın sonundaki o gizemli ışık... Ve dedim ki dünyanın ve yaşamın tüm acılarına rağmen doğanın manzarası ne kadar da şık!..
Ormanın içinde, güneşin tüm ışınlarını bertaraf ederek gölgeye teslim olan o loş patikada ilerledim inatla... Yar çıkarcasına karşıma ve yar gelircesine aklıma!..
Siz de; yaşamınızda ne olursa olsun, sabrınızı yüreğinizde saklamayı sakın ola unutmayın... Umutlarınız elbet çıkar karşınıza... Ya aşka tutunan yar gibi, ya da yâri sabırla arar gibi!..
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac