TALAN, SUSKUNLUK, ÇÖKÜŞ!..

"Avrupa bizi kıskanıyor" iddiasından dünya bize gülüyor dönemecine geliverdik kısa sürede...

"Milli uçak, milli helikopter, milli otomobil" derken, her açıdan "milli" vurgusu yapılan sözde icraatların yandaş medya propagandası ile göklere çıkarıldığı bir süreçten, lastiği patlamış bir kamyonun jant üstünde, baş aşağı gidişine tanık oluyoruz...

Çünkü ülkeye düşman olan, memleketi kuşatmak isteyen bir başka devlet, "Türk ekonomisini nasıl çökertiriz, memleketi nasıl karıştırırız, tarımdan sanayiye kadar yaşamın her alanını nasıl tarumar ederiz" diye düşünseydi, Türkiye'nin son iki ayda yaşadığı çöküşü bu kadar ezici biçimde  planlayamazdı...

Çünkü kendi ayağına kurşun sıkmakta üstüne yok bu memleketin!.. O halde sormak lazım;

- AKP denilen parti iktidara gelmeden önce Türkiye Cumhuriyeti yeryüzünde kendi kendine yeten yedi devletten biri değil miydi?..

- Bu memleket; bütün yoksulluğuna rağmen yine de "bolluk bereket içerisinde", herkesin kendi yağında kavrulduğu bir coğrafya olarak ayakta durmuyor muydu?..

- Ekonomi 1980 darbesinden sonra her zaman bir yerlere savruluyordu ama, Türkiye kendi öz kaynaklarıyla bir yandan dış baskılara direniyor, diğer yandan da durmayan üretimiyle ekonomiyi ayakta tutmaya çalışmıyor muydu?..

Peki toplum, terör dışında, günümüzde yaşandığı gibi çok büyük sorunlarla sarsılmazken, sonra neler mi oldu?..

Devlet uyudu, AKP uçtu!..

Türban sömürüsü, 28 Şubat üzerinden laik cumhuriyete yönelik taarruzlar ve FETÖ ile zirveye çıkan tarikat- cemaat örgütlenmesi, siyasetteki açlığını gidermek ve devleti tamamen kuşatmak için 2002'de milli görüş çizgisinden kopanların peşine düştü...

Ve Türkiye apar topar seçime götürülürken, henüz 3 aylık AKP nasıl olduysa iktidara geldi!..

İşte Türkiye'nin sadece kuşatma dönemi değil, yağmalama süreci de böylece başlamış oldu...

Devlet yönetiminde tecrübesiz olan siyasal İslamcılar, 12 Eylül sonrasından itibaren bürokrasinin damarlarına kadar sızan Fethullahçılarla işbirliği yaparak, bir yandan dinci örgütlenmenin devletin her kademesinde büyümesini sağladılar, diğer yandan da, ekonomiden sanayiye kadar iş dünyasında etki sahibi oldular...

Aynı zamanda yine FETÖ tecrübesinden yararlanan AKP (çoğu devlet bankası üzerinden olmak üzere) kendine bir medya imparatorluğu yarattı ve bu sırada toplumun önemli bir kesiminden gelen tepkiler de, bir yandan cemaatin kaset şantajları, diğer yandan siyaset tehditleri ve medyanın sindirme taarruzlarıyla baskı altında tutuldu...

Yani parçalanmış olan muhalefet de etki açısından dağıldı ve Türkiye "ne istediler de vermedik" şeklinde bir itirafla ortaya çıkan işbirliğinin kurbanı oldu...

Çünkü bu işbirliği AKP- cemaat hattında, ordudan emniyete kadar devletin tamamen kuşatılmasına da yolaçtı...

Diyeceksiniz ki, "tüm bunların bugün yaşanan ekonomik kaosla ne ilgisi var?.."

Tüm Türkiye kaybediyor...

Türkiye; medyasından siyasetine, yargısından ordusuna ve halk kitlelerine kadar AKP'nin bu kadar büyüyeceğini ve daha doğrusu bu kadar pervasızlaşarak güç zehirlenmesiyle devleti kuşatacağının farkına varamadı...

AKP ve cemaat işbirliği yaparak bürokrasideki sinsi örgütlenmeyi zirveye çıkartırken ne yazık ki, devlet de sustu,  muhalefet de, medya da...

Erdoğan ve adamları özelleştirme adı altında Türkiye'nin milli kaynaklarını yok pahasına satarken, muhalefetin bir kesimi ile bir birkaç gazeteci dışında kimse bu talana etkili biçimde direnemedi, sindirilen kitleler ise işsiz kalma pahasına gidişatı genellikle seyretmekle yetindi...

Tarım yerle bir edilirken, Türkiye buğdaydan karpuza kadar dışa bağımlı hale getirilirken, ülkenin bir yılda üç ürün alınabilecek bereketli toprakları atıl duruma getirilirken, işte bu yüzden de köyden kentlere göç yoğunlaşırken, tehlikenin farkına varmayan ülke dinamikleri, yıkımın bu kadar büyüyebileceğini ya hesaplayamadı ya da farkındayken de ses çıkartamadı!..

Ve sonunda olan oldu... Devletin en hassas kurumlarından medyasına, muhalefetten kitle örgütlerine, en önemlisi de yoksullaştır- köleleştirir zihniyeti ve din sömürüsü ile sindirilen- uyutulan kitlelere kadar herkes, AKP iktidarının 20 yıl boyunca bu ülkeyi sömürebileceğini ya öngöremedi ya da acizlikten- çaresizlikten ve umutsuzluktan dolayı gidişata boyun da eğdi...

Ve nihayetinde; bu ülkede iki ay içerisinde dolar 10 liradan 17 liraya çıktı, ekmeğin fiyatı 3,5 liraya yükseldi, akaryakıtta zamlar durmuyor, işsizlik büyüyor, iflaslar artıyor, sosyal bunalımlar milyonlarca insanı antidepresana mahkum ediyor... Velhasıl bir millet topyekün, yani külliyen kaybetmeye devam ediyor...

Asıl yaşamsal soru...

Meselenin özeti şudur; Türkiye, AKP'nin iktidara gelişinden bu yana işçisinden emeklisine, gazetecisinden televizyoncusuna, muhalefetinden halk örgütlenmelerine kadar, kaderciliğin çaresizliğinde savruldu, umut üretemedi, beklenen direnci gösteremedi, seçenek yaratamadı ve 81 milyon insan AKP'ye mahkummuş gibi bir manzara yaratıldı, ülke topyekün çökmekten de kurtulamadı...

"Memleketi kim kurtaracak" sorusunu biz sormaktan, siz ise düşünmekten yoruldunuz değil mi?..

O halde başka bir soru soralım;

Yukarıda anlatılan tüm gaflet, suskunluk ve "seçenek" beceriksizliği süreci 20 yıl boyunca yaşanmasaydı, AKP bu kadar güçlü olabilir miydi ve ülke bu kadar uçuruma sürüklenir miydi?..

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac